Hasan Postacı Yazdı: Sosyopolitik Paranoyalar

27.07.2024

Küresel sömürü düzenin sihirli gücü algı yönetimidir tespiti yaşanan küresel gerçekliği önemli ölçüde tanımlar. Aynı yaşamsal gerçeklik faklı siyasal aktörler tarafından siyah-beyaz kadar zıtlık içeren algılarla kamuoyuna servis edilerek kendi toplumsal tabanlarını istedikleri gibi kanalize edilebiliyor.

Aristo siyaset anlayışı çeşitli yönetim biçimlerini tanımlayıp değerlendirirken demokrasileri sağlıklı bir yönetim modeli olarak görmez. Bunun nedeni olarak iktidar bileşenlerinin halkı istediği gibi üretilen retoriklerle kanalize edebilmesini gösterir. Bu süreç toplumsal bir patlamaya kadar ancak devam edebilir. Yani demokrasilerde yönetim bileşenlerinin çıkarları üzerinden kurulan ağır sömürü düzeninin, retorikler üzerinden üretilen algı, slogan ve klişelerle görünmez kılınmasını sağlayabilir. Ancak temel yaşam ihityaçlarını bile karşılamaz hale gelen kitleler açısından bu durum toplumsal bir patlamayı sonuç olarak kaçınılmaz kılar. Bu nedenle Aristo ideal yönetim tarzını bilge filozofların meclisleri üzerinden şekillendirir. Örneğin 50 yıllık bir eğitim ve erdemlilik olgunluğunu her yönüyle kanıtlayan kişilerden yönetimin oluşturulmasını doğru ve akılcı bulur.

Şairin dediği gibi dünyalar biribirine kör ve sağır. Yaşanan toplumsal ve siyasal gerçeklikler karşısında oluşan sağırlık ve körlük her geçen gün derinleşerek karşılıklı bir sosyopolitik paranoyaya dönüşüyor. Her bir kesim bir ötekini kendisi için düşman ve tehdit gören, güven adalet ve özgürlük iklimini hızla yok eden derin paranoyaların küreselleştiği bir gerçeklik hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.

ABD seçim sürecinde Biden’ın oluşan baskılara dayanamayıp seçimden çekilmesi sonrası İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 7 Ekim sonrası Gazze soykırımı için verdikleri desteğe teşekkür ziyareti kapsamında ABD meclisindeki konuşmasının dakikalarca alıkışlanması tarihe bir utanç sayfası olarak geçti. Alkış cinnetinin tam ortasında müslüman bir milletvekilinin “Soykırımı durdur” pankartı ile oradaki protest duruşu yaşanan gerçeklikler karşısında oluşan paranoyayı tüm çıplaklığı ile resmediyordu. Dışarıdaki kitlesel protestoların ABD meclisindeki sessiz çığlığı gibi şahitliğini tarihe not düşüyordu.

Sömürü düzeni üzerinden gerçekleştirilen ekonomik işgallerin askeri işgallaerden hiç bir farkı olmadığını görmek gerekir. Bu anlamda yeryüzü coğrafyasının çok büyük bir bölümü Gazze ile aynı gerçekliği yaşıyor. Afrika kıtası yağmalanan onlarca Gazze var. Güney Amerika, Asya kıtalarında temel insani ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kitlesel yoksulluklara mahkum edilmiş yüzlerce Gazze var.

Türkiye bu bağlamda yağmalanan bir Gazze olmasının önünde herhangi bir engel var mı? Kimileri açısından bu derin bir paranoya. Çünkü televizyon kanallarında, sosyal medya ve internet dünyasında gittikçe derinleşen yoksulluğun olmadığını bunun bir yalan propaganda olduğuna dair her zeminde algı mühendisliği servis ediliyor. TÜİK gibi develtin kurumlarının terbiye edilmiş verileri kullanılıyor. Küresel sömürü düzenin algı üretim merkezlerinin kredi notu derecelendirme gibi mekanizmalar üzerinden açıklamalarla, ekonoımi uzmanı akdaemisyenlerin sosyal medaya mesajları ile geleceğin normalleşeceğine dair umut ve sabır telkinleri yapılarak süreç yönetimi yapılıyor. Kamuda tassaruf tedbirleri üzerinden toplumun orta ve alt sınıflarının sırtına yüklenen ağır maliyetler görünmez kılınmaya çlışılıyor.

Kamu kaynaklarının kullanımı ve paylaşımına yönelik yolsuzluk ve usulsüzlüklerin TBMM kürsülerinde tarih, kurum ve kişi ismi verilerek gündeme getirlmesi dahi yasal hiç bir denetleme ve soruşturma üzerinden dikkate alınmıyor. Bunun da ötesinde muhalefetin iftiraları denilerek tepkilerle karşılanıyor. Bu konuda söylemini tersinden bir algı dezorfarmasonuna neden olacak  bir tarzda doğrudan şahsileştirerek galiz sözlerle ifade eden muhalif vekillere yönelik itiraz, filli müdahale ve saldırılara dönüşebilecek kadar pervasızlaşıyor. Olayın gerçekliği bir tarafa itilerek terör ve iç/dış düşman, işbirşlikçi gibi polarizasyonlar üzerinden toplumsal paranoyaya yol açacak yırtılmaları ajite ediyor.

Genel olarak mevcut durum küresel ekonomik krizin kaçınılmaz yerel yansımaları olark tanımlanmaya çalışılıyor. Ancak sorun sadece yoksullaşma ve hayat pahlılığının getirdiğ olumsuzluklardan ibaret değil. Sorunun temelinde kamu kurum ve kuruluşlarının, iktidar yanlısı çevrelere ayrıcalıklı imkanlar sunması ve sistemin katı bir nepotizm, partizanlık ve küresel sömürü şirketlerinin yerel iktidar yanlısı bu ayrıcalıklı kesimleri paydaş edinmesi üzerinden oluşan sömürü çarkının ürettiği siyasi ve ahlaki çürümeye yönelik belirtilerin her geçen gün derinleşmesidir.

Enflasyon, faiz ve finansal ilşiki ağının kolayca manüpüle edildiği her ülke halkının, emekçi kitlelerin, alt ve orta sınıfların, köylü ve çiftçilerin yoksullaşması kaçınılmaz bir gerçeklilk oalark karşımıza çıkar. Türkiye gibi yüksek enflasyon ve faizin belli periyotlarla manüpüle edildiği ülkeler küresel sömürü çarkının kurbanı olmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Şu basit soru bu durumun bir kader olmadığını gösterir: Neden Amerika ve Avrupa ülkelerinde Türkiye gibi büyük krizler, iki, üç basamaklı enflasyon ve faizler olmuyor? Bu durum sadece üretmiyoruz, çalışmıyoruz üzerinden açıklanamaz. Bu sistemin oluşmasının kuşkusuz tarihi dinamikleri vardır. Ülke yönetim sistemi üzerinde ABD ve Avrupa lobileri üzerinden gerçekleştirdikleri operasyonların açtığı derin sistemsel yapı ve ilşiki biçimleri yakın tarih analizlerinde görülebilir.

Geçmişin bu acı hafızasını mevcut tüm siyasi elitlerin çok iyi bildiklerinden kuşku yok. Öyleyse yapılması gereken çok basit ve açıktır. Sadece bu ülkenin gelişim ve çıkarlarına odaklanan cesaretli, satın alınamayan siyasi kişilk ve duruşlar, manüpülasyona karşı ferastli , bilimsel bir dikkat ve uyanıklık.

Toplumsal paranoya küresel sömürü sisteminin vazgeçilmez bir strateji olarak ürettiği ve kullandığı güçlü bir piskolojik ve sosyolojik algı mühendisliğidir. Bir yanda siyasi iktidara sahip olma kaygısı ve korkusuna odaklanmış iktidar politiği, öte yanda sadece iktidar olma hesapları üzerinden iktidarla çatışmacılığa endeksli bir muhalfet politiğinin toplumsal kesimlerde karşılığı derin paranoyalar üretmekten başka bir sonuç oluşturmaz.

Toplumsal parnoyaların derinleşmesi kaçınılmaz olarak siyasal bir boşluk üreterek yeni siyasal arayışları tetikler. Ak partini İktidara geldiği koşullar böyle bir dönemin üreünüdür. Benzer koşulların oluşumu sürecinin her geçen gün belirtilerinin ortaya çıktığını görmek mümkün. Erken seçim çağrıları daha 14 ay önce genel seçimlerin, yakalşık 4 ay önce yerel seçimlerin yapıldığı bir süreçte ortaya çıkması toplumsal paranoyanın her geçen gün daha taşınamz hale geldiğini ve derin bir siyasi boşluğun oluşumunu tetikleyerek yeni güçlü siyasi arayışları kaçınılmaz kılacağını belirtmek gerekir.

Hasan Postacı’nın Tüm Yazıları 

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir