03.05.2024
Eğitim sistemi ile ilgili yaşanan temel sorunlar genel olarak ülkenin geleceğini tüm alanlarda doğrudan etkileyen en önemli kurumsal dinamik olduğu söylenebilir. Türkiye açısından eğitim sistemi ile ilgili temel paradigmal tıkanıklığın kurucu ideolojinin jakoben karakterinden kaynakladığını görmezden gelen her türlü açılım ve değişimin sorunun sağlıklı bir zemine kavuşması hedefini gerçekleştiremeyeceğinin altını çizmek gerekir. Öncelikle tarihsel arka plandan gelen bu kırılmaları onarmak gerekir. Bunu yapabilmek için ise eğitim sisteminin siyasal polarizasyonların katı kıskacından kurtarılması, toplumsal gerçekliklerle uyumlu, bilimsel, akademik ve değişen dünyanın ritmini ıskalamayan bir odaklanmaya ihtiyaç olduğunu belirtmek gerekir.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin tarafından kamuoyu ile paylaşın ve eğitimde önemli değişimler içeren model, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak isimlendirildi. Bakan Tekin Belge ile ilgili temel felsefenin çok hızlı değişen dünyaya eğitim sisteminin uyumlu hale getirilmesi bağlamında bilgiye erişimden daha önemli olan bilgiyi daha doğru kullanma ve beceriye dönüştürmeyi amaçlandığını vurguladı.
Eğitim sisteminde müfredat değişiminin belirgin olarak öne çıktığı belge toplumsal kesimlerden farklı tepkiler aldı. Öncelikle bu konuda bazı yanlışlıkları düzeltmek gerekir. Bakan Tekin bu çalışmanın 10 yıllık bir emeğin ürünü olduğunu, son bir yılda 260 akdemiysen ve binin üzerinden öğretmenle görüşüldüğünü, konuya katkı sağlayan tüm paydaşları dikkate aldıklarını beyan etmesi, görev süresi çok daha yeni olan bakanın bu bilgileri çelişkili karşılanmasına yol açtı.
MEB bürokrasisini yakından takip edenler Yusuf Tekin isminin bakanlık öncesinde MEB’de üst düzey bir yönetici olarak uzun yıllardır çalıştığını bilir. Dolayısıyla zaman ve takvim ile ilgili bir çelişkiden kurumsal süreklilik bağlamında bakıldığında söz konusu olmaz. Ancak 2023 yılında yayınlanan ve bakan Ziya Selçuk döneminde paylaşılan “Eğitim Vizyon Belgesi” ile ilgili bir vurgunun, tanımlamanın olmaması yine kurumsal süreklilik ikliminde bir eksiklik olarak eleştirilebilir.
Belgenin yayınlanması sonrası Eğitim-iş Genel Başkanı Kadem Özbay’ın bir televizyon kanalında yaptığı değerlendirme ve eleştirilerin derinlikli bir belge analizi yapılmadan ideolojik tepkisellik zemininden kendini kurtaramadığını söylemek gerekir. Özetle Mustafa Kemal’den hiç bahsedilmediği, Laiklikle ilgili vurguların olmadığı, kullanılan dilin eski Türkçe ve Osmanlıca yoğun kavramlar içerdiği, İslami cemaat ve tarikatlara alan açtığı gibi ifadeler sürekli tekrar edildi. Dini eğitime fazla yer verildiği, mürit yetiştirildiği gibi akademik eleştirilerden uzak ajite edici vurgular ise eleştirilerin siyasal polarizasyonlar ikliminden kurtulamadığını gösterdiğini belirtmek gerekir. Sendika başkanı Kadem konuyla ilgi: “Metinde, ‘bilim‘ sadece 43 kez, ‘ahlak‘ 61 kez, ‘erdem‘ 46 kez, ‘değer’ ise hepsinden fazla yüzlerce kez kullanılırken, Atatürk ve Cumhuriyet hiç kullanılmamış. İlahiyat terimleri sözlüğünden alınmış gibi, gelişim ve evrim demekten kaçınmak için ‘tekamül’, bilim yerine ‘ilim’ kelimelerinin tercih edilmesi, ‘belagat’, ‘kamil insan’ vurguları, kendi ideolojilerine uygun bir nesil yetiştirme hedefledikleri anlamına geliyor. Sanki bir tekkede mürit yetiştiriyorlar! Maarif Modeli değil, mürit yetiştirme modeli! Bu bir milli eğitim programı değil, AKP’nin parti programıdır.” İfadelerine yer verdi.
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak ise yine aynı sığ ideolojik eleştiri ikliminde belgeye yönelik değerlendirmeler yaptı. Irmak yine din dersleri için çok yoğun bir müfredat olduğunu belirterek: , “Neredeyse hacca gidebilecek düzeyde din eğitimi veriliyor. Dördüncü sınıfta birçok dua ve dini terimler çocukların beynine yerleştiriliyor. Sübhanallah, estağfurullah gibi…” dedi. Irmak, müfredatın düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen ve yorumlamayan robot, ve ruhsuz nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlandığını savundu. “Mesele bilim ve demokrasi değil, çağdışı ‘dava’dır” ifadelerinin bilimsel ve akademik bir analiz içermekten çok siyasal muhalefetin karşıtlığı üzerinden yapıldığını söylemek mümkün.
Diğer taraftan Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen sendikaları, belgenin hazırlık sürecinin içinde oldukların ve konuyla ilgili değerlendirme raporların MEB ile paylaştıklarını, bu bağlamda müfredat değişimin gerekliliğine ihtiyaç duyulduğu ve çalışmanın desteklenmesi gerektiğini belirten açıklamalarda bulundular.
Belgenin hazırlanması sürecinde tüm sendikaların sürece katkı sunmaları bağlamında davet edildiğini, diğer konu ile ilgili STK, akademik birimler ve paydaşlardan katkı alınması için çalıştay, anket, değerlendirme vb. çalışmaların yapıldığını Bakan Tekin ayrıca ifade etmişti.
Eğitim belgesi ile ilgili eleştirilerin diğer benzer konularda olduğu gibi ideolojik polarizasyonlar üzerinden tartışılması sürecin sağlıklı gelişmesini engeller. Bu bağlamda Atatürk, laiklik, gericilik, cihat, tarikat, mürit vb. konular ve kavramlar üzerinden araçsallaştırılmasına karşılık din düşmanlığı, İslam karşıtlığı, milli ve manevi değerlere karşıtlıklar gibi konular üzerinden değerlendirilmesi konun bilimsel ve akademik verimliliğini anlama ve görünür kılma çabalarını sekteye uğratarak, sığ bir tepkiselliğe mahkum eder.