Hasan Postacı Yazdı: Varoluş Arayışında Kimlik Krizi

02.09.2023

Günümüz dünyasının insana dayattığı gerçeklik parçalanmış çok kimlikliliktir denilse yeridir. Hızla değişen yaşamsal formlar kaçınılmaz olarak yoğun bir adaptasyon çabasını bireylere dayatır. Bu uyum sağlama çabası kişinin kendi varoluşunu anlamlı kılan değerlerini ilkelerini önemli ölçüde önemsizleştirir, anlamsızlaştırır ve sarsıcı bir aşındırmaya uğratır.

İnsanın diğer canlılar aleminden ayırt edici özelliklileri bir çok farklı açıdan tanımlanabilir. Konuşması, alet kullanması, düşünmesi veya akletmesi gibi. Bu bağlamda piskososyal boyutta ayırt edici bir tanımlama yapılmaya çalışılırsa şahsiyet veya kimlik sahibi olma gibi bir özellikten bahsedilebilir.

İnsanın kimlik sahibi olması, kendisi ile dış dünya arasında bir duruş sağlaması anlamına gelir. Yani insanın enfusi olarak kendisi ile ilgili bir anlamlandırma çabası bu  kimliğin bir parçasını oluştururken afaki olarak hemcinsi, diğer canlı ve cansız alem ile metafizik boyuta ilişkin anlamlandırmalarının tümüne karşılık gelir kimlik arayışı.

Akidevi ve ideolojik tercihler bu kimlik arayışlarının bir çabası olarak ortaya çıkar. Tüm felsefi akımların merkeze aldığı ana problem bu varoluşa dair arayışlar ve sorgulamalardır. Dinlerin davetinin merkezinde de bu varoluşu anlamlandırmaya dönük bir kimlik inşası hedeflenir.

Tüm din, felsefe ve ideolojik arayışların üst ortak paydasındaki temel iddia, insanın varoluşsal boyutundaki tüm sorularına en tatmin edici yanıtı oluşturma, bireysel ve toplumsal düzlemlerde evrensel fıtri kodların en güçlü korelasyonlarının sistemsel inşasını gerçekleştirmektir. Bu büyük iddia insanı tüm boyutları ile tanıma çabasını kendine temel alır.

Tarihsel süreç, din, ideoloji ve felsefi ekollerin tüm müktesabatının çağdaş insanı getirdiği yer, mütekamil bir kimlik üretmekten hala çok uzak olduğunu mimliyor. Tersine zamanın sarhoşluğunda bunun anlamsızlığını zihinlere zerk eden bir değersizliğin, aşağılanmanın kaçınılmaz olark yok ettiği fıtri kodların parçalanmışlığında acımasız, ölçü ve sınır tanımayan bir tatminsizlik ile baş başa bırakıldığı görülür çağdaş insanın.

Küresel cahiliyenin, çözücü, parçalayıcı kuşatıcılığının hedef aldığı ilk özne insan aklıdır. Akıl, kimlik, kişilik inşasının en güçlü unsurudur. Aklın sığlaşması, derinliğini, kaybetmesi, feraset, basiret ve hikmetten uzaklaşmasının ilk ürettiği kriz kimlik parçalanmasıdır.

Küresel istikbarın iki temel stratejisi bu çözülmeyi ajite eder. İlki küresel yoksulluk. Temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamayan insan yavrusunun yaşama çabasını kullanır çağdaş paradigma. Bu şartları ağır sömürü ve savaş mühendislikleri üzerinden üretir. Gıda, barınma, su, ilaç, güvenlik vb. Temel yaşamsal ihtiyaçları tehdit altına giren mustazaf kitleler artık küresel istikbarın yönlendirilmesine, kullanılmasına açık hedef haline gelir. Kitlesel göçler, insan ticareti, uyuşturucu, organ mafyası gibi her türlü sosyopolitik mengenenin arasında aklın sığlaştığı, değer, ilke ve inancın derinliğinin kaybolduğu, sadece canlı kalabilmeye odaklanmış yığınlara dönüşür mustazaf kitleler. Bu koşullarda, kimlik, kişilik savaşımı veremek aklın esir alınmış ikliminde anlamsızlaşır. Hz. Musa’nın köleleştirilmiş İsrailoğullarına davetinin askıya alındığı ve Firavun karşısında ilahlık iddiasındaki istikbar hedef aldığı bir süreci imgeleminin koşularına denk düşer bu iklim.

İkinci temel strateji müstekbir mütrefliğin ajitasyonu üzerine kuruludur. Konformizimin tüm uç sınırlarının tahrik dilerek güç ve ihtişamın, saçıp savurma ve israfın, sofistike zevk ve heyecanların zirvelerinde aklın nefsin köleliğine amade edildiği koşulları bu parçalanmış kimliklerin sığlığına işaret eder. Haz ve hız çağı diye tanımlanması bu nedenledir. Aklın ontolojik derinliği kaybolmuştur. Tüm fıtri değer ve ilkeler, erdem ve faziletler, izzet ve adayışların anlam derinliğini yitirdiği bir tatminsizliğin yarışını ajite eder.

Fıtratın vasatı karşısında küresel cahiliye ifrat ve tefritin küresel ajitasyonlarını besleyen stratejileri ulaşılabilmiş en üst gelişmişlik üzerinden belami bir meşrulaştırma ile ikna çabasına girişir tüm üst düzey dijital teknolojilerini kullanarak.

Bu küresel tükenişin karşısına çıkabilecek tek güçlü paradigmal çağrı İslam davetidir. İslam’ın gücü korunmuş kitabın evrensel vahiy öğretisinden gelir. Çağdaş insanın kendini yeniden evrensel fıtrat kotalarında inşasının tek reçetesini ancak Kitab-ı Mübin sunabilir bizlere. Ancak Kitab-ı Kerim’in üstündeki tüm tarihsel kültürel tozlardan temizlenmesine ihtiyaç olduğunun da altı çizilerek vurgulanmalıdır. Korunmuş vahiy ile insan arasına giren tüm kültürel tarihsel engeller kaldırılmalıdır. Bu konu ile ilgili analizleri başka bir yazıya bırakalım.

Hasan Postacı’nın Tüm Yazıları    

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir