06.09.2024
Yaşamın durdurulamayan akışı periyodik süreçler bağlamında ancak algılanabilir hale geliyor. İnsan kendi dışındaki akışın periyodik ritmini kendi yaşamına uyarlamıştır. Gece gündüzün akışı, mevsimlerin akışı gibi sosyal yaşamında periyodik akışları vardır. Ekonomiden eğitime, evlilikten atamalara kadar her alanda bunu görmek mümkün.
Eylül ayının ilk haftaları sosyal hayatın periyodik akışının önemli konularından birine tanıklık eder. Tüm ülkede 2024-2025 yeni bir eğitim ve öğretim yılının başlangıç hazırlıkları tüm eğitim kurumlarında hızla tamamlanmaya çalışılır. Cuma hutbelerde ilim öğrenmenin faziletlerinden bahsedilirken ironik olarak çağdaş eğitimin seküler yüceliklerinden dem vurulur kurucu ideolojinin koruyucu misyonunu üstlenmiş üniformalı, kenarları sırmalı olan akademik cübbeli bol ünvanlı retorisyenlerin coşkulu kürsü hitaplarında.
Anayasanın en temel vurgularından biri eğitimde fırsat eşitliği şeklinde özetlenecek ilkesel yaklaşımıdır. Anayasa düzeyinde yapılan bu vurgu ülkenin her bir bireyine ve her bir eğitim çağındaki çocuğa ücretsiz temel zorunlu eğitim verme sorumluluğunu devlete yükler. Eğitim hizmetleri devletin asli sorumlulukları arasında yer alır.
Devletin anayasal bir sorumluluk olarak eğitim sitemine yönelik görev ve yetkilerini yerine getirme performansının yeterli düzeyde olmadığını çok basit temel konular üzerinden gözlemlemek mümkün.
Örneğin tüm ülke ölçeğinde eğitimde fırsat eşitliğinden söz etmek mümkün mü? Hatta il ve ilçe ölçeğinde bile fırsat eşitliğinin esamesinin okunmadığını söylemek abartı olmaz. Daha acınacak olan durum ise tüm toplumsal kesimlerin bu durumu içselleştirmesi. Yani her bir veli maddi gücü oranında yaşadığı bölgedeki en iyi devlet okuluna okkalı bağışlar yaparak, kartvizitli referanslar bularak, nüfus yerleşim kayıtlarını taşıyacak hülle formüller üreterek imkan ve gücü oranında “en iyi okul” a (!) çocuğunu yerleştirmeye çalışır. Milli Eğitim Bakanlığı zorunlu bağış toplamak yasaktır. Okula bağış yapmak zorunda değilsiniz çığlıklarını her düzeyde her bir yönetici tarafından dile getirmesine rağmen sistem bağışlar üzerinden katı bir hiyerarşiye mahkûm kılınır.
Özel okullar trajedisi ise tam anlamıyla eğitim sisteminin sos çığlığı verdiği alanlardır. Özel eğitimde okul öncesinden üniversiteye kadar her düzeyde ve her kalitede taleplere karşılık üretebilme becerisine(!) sahip uygulamalar görmek mümkün. Örneğin siz öğrencinizin çok yüksek notlar alarak devam devamsızlık sorununu keyfilik düzeyinde yaşamak mı istiyorsunuz. Yeterli paranız varsa derhal bu hizmetleri veren bir okula kayıt yaptırabilirsiniz. Anadolu, fen meslek, sağlık veya ihtiyacınız olan herhangi bir lise diplomasını kolaylıkla hiçbir ölçme değerlendirme sürecinden sağlıklı bir şekilde geçmeden kolaylıkla, güle oynaya alabilirsiniz.
YKS sınavları üzerinden başarı sırlamaları ile öğrenci alan üniversiteler açısından bir çok boyutta kronikleşmiş sorunlardan bahsetmek mümkün. YÖK çeşitli palyatif tedbirlerle sorunları çözmek yerine katlanılabilir hale getirmeye çalışan bir bakış açısına sahip. Örneğin tıp ve mühendislikleri fakültelerinin tercihini belli bir sıralamanın üstünde tutmak gibi. Ancak yaşanan gerçeklik her geçen gün YKS sınavlarının saygınlığını ve güvenini zayıflatıyor. Mevcut sınavlarda sıralamanız çok düşükte olsa paralı bir üniversitenin lisans veya ön lisans bölümlerine rahatlıkla yerleşiyorsunuz. Hatta özel ve devlet üniversitelerinin bazı bölüm kontenjanları boş kalıyor. Yani yerleştirilecek öğrenci bile bulunamıyor.
Üniversiteler açısından bir diğer haksız uygulama yabancı öğrenci kontenjanları üzerinden yaşanıyor. Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe gibi seçkin üniversitelerinin tıp mühendislik gibi en gözde bölümlerine ülke vatandaşı olan öğrenciler çok büyük sınav çalışmaları ve 4 milyon öğrenci içinde ilk birkaç bine girerek bu okullarda okuma hakkı ancak kazabilirken, yabancılar için bu bölümlere girmek çok daha meşakkatsiz bir şekilde oluyor. Bu durum yurtdışında yaşam imkân ve maddi gücü olan ailelere yeni bir hülle şansının imkanlarını sunuyor.
Çocuğunu yurt dışında doğum yaptırarak bir yandan “gelişmiş ülke” vatandaşlığını garantilerken öte yandan üniversite öğreniminde yabancı vatandaş kontejan ve imkânlarından yaralanarak en güzide üniversitelerin tıp ve mühendislik gibi en gözde bölümlerine zahmetsizce kayıt yaptırabiliyorlar.
Eğitim sisteminin kanayan yaralarından biri de ücretsiz ders kitapları konusudur. İlkokul, ortaokul ve lise düzeyinde her yıl çok maliyetli organizasyonlarla ders kitapları öğrencilere ücretsiz dağıtılıyor. Ancak özellikle LGS ile YKS sınav sistemine refere edilerek ortaokul ve liselerde azımsanmayacak düzeylerde-bu oranın hangi yüzdelerde olduğuna dair sağlıklı bir veriye ulaşılamadı- yardımcı ders kitaplarının alınması okul idarelerince zorunlu tutuluyor. Dolayısıyla devletin verdiği ücretsizi ders kitapları kapağı bile açılmadan yıl sonunda geri dönüşüme gönderiliyor. Yardımcı ders kitap alınmasına okul idarelerinin sıcak bakması ve zorunlu tutmasının en önemli nedeni okula bir gelir sağlaması veya bu alımlardan ortaya çıkan büyük rantın paylaşılması olduğu görülür. Okul idaresinin anlaşmaları üzerinden yayın evleri ile işbirliğine gidilerek kurulan sistem piyasa fiyatının birkaç kat üstünde fiyatlarla yardımcı sınav kitapları ailelere aldırılmak zorunda bırakılıyor. Bu durum her geçen yıl daha sistemli ve getirisi daha yüksek bir rant alanına dönüşüyor. Velinin burada yani okul idaresi ve yayın evlerinin ortak herekte etmesi karşısında hiçbir seçme şansı, itiraz hakkı bulunmuyor. Bu konuda inatçı her bir çıkışın faturası öğrencinin sistemden dışlanması veya okuldan kaydının alınmasının kaçınılmazlığı gibi trajik sonuçlara yol açıyor.
Eğitim siteminin müfredat sorunu ve erdemli, donanımlı şahsiyetlerin yetiştirilmesi konusu ise çok daha hayati bir önem sahiptir. Toplumsal yaşam kalitesinin evrensel hak ve özgürlükler, kadim medeniyet değerlerimiz ve erdemli güçlü bir ahlak boyutlarında göstergeleri bu konularda önemli kırılmaların, çözülme ve savrulmaların olduğunu gösteriyor.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” belgesinin bireyin gelişimi bağlamında değer ve erdemlere yönelik vurgularının yaşamsal karşılık üretebilmesi için öğretmen, yönetim anlayışı, okul aile birliği misyonu ve topluma yansıyan diğer tüm paydaşları ile evrensel erdemler ve kadim medeniyet değerlerimiz temelinde güçlü işbiriliği, eşgüdüm ve odaklanmalara ihtiyaç olduğunun altı çizilmelidir. Bu kapsamda eğitimin piyasalaşmasının önüne geçilmelidir. Sosyal devletin en önemli göstergelerinin başında gelen eğitim sisteminin neoliberal küresel ifsat kültürünün kuşatılmışlığından kurtarılması ve alternatif paradigmal yaklaşımların, kuram ve modellerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.