15.01.2021
Türkiye kamuoyu, son sekiz yılda AK Parti’nin 2023 hedeflerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından defalarca duydu. Bu hedefler muhafazakâr kamuoyunda Türkiye’nin, 2023’te sadece dünyanın en güçlü ilk on ekonomisinden biri olacağı beklentisini yaratmakla kalmadı, aynı zamanda tam bağımsız, özgür ve yüzyıl boyunca işletilmesine izin verilmeyen doğal kaynakları üzerinde egemen bir ülke olacağı algı ve beklentisini de yarattı.
AK Parti, 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’ni kamuoyuna, iktidarının onuncu yılı olan 2012’nin sonlarında deklare etti. Üç ana başlıktan (Siyaset, Toplum ve Dünya) oluşan 2023 Siyasi Vizyon Belgesi, bir taraftan AK Parti’nin hukuk, demokrasi, ekonomi, eğitim, kültür ve dış politika gibi alanlarda on yıllık icraatlarını anlatırken, öte taraftan Türkiye’nin 2023’teki panoramasını sunmaktadır.
Bu yazıda, bir taraftan belgenin deklare edildiği 2012 yılından bir önceki yılın makro ekonomik verilerini, 2020 yılı makro ekonomik verileri ile karşılaştıracağım. Ama öte taraftan da 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’nde yer alan ekonomik hedeflerin gerçekleşme ihtimalinin olup olmadığını, Yeni Ekonomi Programı’nın verilerini referans alarak analiz edeceğim.
Önce, 2023 Siyasi Vizyon Belgesi üzerinden ilk on yılda ekonomi alanında neler yapıldığına bakalım.
Siyasi Vizyon Belgesi’ne göre ilk on yılda:
1- AK Parti iktidara geldiğinde 66 milyon olan Türkiye nüfusu, 2012 yılında 75 milyon seviyesine ulaşmıştır. 2002-2011 döneminde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 230 milyar dolardan 774 milyar dolara ulaşmış, kişi başına düşen ortalama gelir ise 3500 dolardan 10 bin doların üstüne çıkmıştır.
2- 2002 yılında devletin faize ödediği kaynak GSYH’nin % 15,5’i iken, 2011 yılında bu oran yüzde 3.4’e düşmüştür.
3- Bugün birçok AB ülkesinin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanan kamu borç stokunun GSYH’ye oranı 2002’de % 74’tü. Bu oran, 2011 yılı itibarıyla % 39,4’e düşmüştür.
4- Dış kaynak girişi sayesinde Merkez Bankası brüt döviz rezervi, 2002 yılı Kasım ayında 28 milyar dolar seviyesinden 14 Eylül 2012 itibarıyla (altın dahil) 110 milyar dolara yükselmiştir.
5- Sosyal harcamaların GSYH’ye oranı 2002 yılındaki %13,5 seviyesinden 2011 yılında %16,7 seviyesine çıkmıştır.
Belgeyi hazırlayanlara göre ilk on yılda ekonomi alanındaki başarılar ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma hamleleri, güven ve istikrarın kaynağı olan güçlü bir demokrasi, evrensel ilkelere dayalı adil bir hukuk düzeni ve rekabetçi bir üretim yapısı ile mümkün olmuştur. Zira onlara göre birinci sınıf bir ekonomi olmanın temel koşulu, ileri bir demokrasi ve hukuk devletidir.
Şimdi belgede 2023 ekonomik hedeflerin neler olduğuna bakalım. Her şeyden önce belgeyi hazırlayanların üslup ve psikolojisine on yıllık başarı hikayesinin verdiği özgüven patlamasının egemen olduğunu söylemek mümkün.
Nitekim belgede hedeflere, “On yıllık başarılı performans ve özgüvene dayanarak, Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılının temellerini de atmış oluyoruz. Yeni dönemde de temel amacımız; istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme performansı ile insanımızın refah seviyesini artırmaktır.” cümlesi ile başlanması bu özgüven patlamasının bir yansımasıdır.
Bu temel yaklaşım çerçevesinde, Cumhuriyet’in 100. yılı için belirlenen başlıca hedefler şunlardır:
1- Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyüklüğü bakımından dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer almak.
2- Enflasyon ve faiz oranlarını kalıcı biçimde düşük ve tek haneli rakamlara indirmek.
3- İhracatımızı 500 milyar dolara ulaştırmak.
4- Kişi başına milli gelirimizi 25 bin dolara yükseltmek.
5- En az 2 trilyon dolarlık bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmak.
6- İşsizlik oranını yüzde 5’e indirmek, istihdam oranını da en az yüzde 50’ye yükseltmek.
Artık 2011 makro ekonomik verileri, 2020 yılı makro ekonomik verileriyle karşılaştırabiliriz.
1- Belgeye göre 2002-2011 döneminde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 230 milyar dolardan 774 milyar dolara ulaşmış, kişi başına düşen ortalama gelir ise 3.500 dolardan 10 bin doların üstüne çıkmıştır.
Aşağıdaki tablo 2011-2020 dönemi GSYH’yi ve kişi başına düşen ortalama geliri içermektedir.
2011-2020 Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) Verileri
Yıllar | GSYH (USD) | Kişi Başına Gelir (USD) |
2011 | 774 Milyar | 10.444 |
2012 | 786 Milyar | 10.504 |
2013 | 951 Milyar | 12.480 |
2014 | 934 Milyar | 12.112 |
2015 | 855 Milyar | 11.019 |
2016 | 861 Milyar | 10.883 |
2017 | 851 Milyar | 10.616 |
2018 | 789 Milyar | 9.693 |
2019 | 754 Milyar | 9.127 |
2020 Tahmini | 732 Milyar | 8.192 |
Tablodan da görüleceği üzere 2011’de 774 milyar dolar olan GSYH, 2019’a gelindiğinde 754 milyar dolar’a, 10 Bin 444 dolar olan kişi başına gelir ise 9 bin 127 dolara gerilemiştir. Ekonomistlerin tahmini gerçekleşirse 2020 GSYH’si 732 milyar dolara, kişi başına düşen gelir ise 8 Bin 192 dolar’a gerileyecektir.
2- Siyasi Vizyon Belgesi’ne göre 2002 yılında devletin faize ödediği kaynak GSYH’nin % 15,5’i iken, 2011 yılında bu oran yüzde 3.4’e düşmüştür.
Faiz ödemeleri GSYH’ye oransal olarak gerilese de 2011’de devletin faiz ödemesi 43.6 milyar iken, 2019’da 100 milyara, 2020’de ise 129 milyara yükselmiştir.
3- 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’ndeki ifade aynen şu şekildedir:
“Bugün birçok AB ülkesinin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanan kamu borç stokunun GSYH’ya oranı 2002’de % 74’tü. Bu oran 2011 yılı itibarıyla %39.4’e düşmüştür.”
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre 2011’de Türkiye’nin, brüt kamu dış borç stoğu 304 milyar 787 milyon dolar iken, borcun GSYH’ye oranı ise %36.4 olarak gerçekleşmiştir. Yine Bakanlığın verilerine göre 2020’nin 3. çeyreği itibariyle brüt kamu dış borç stoğu 435 milyar 121 milyon dolara, borcun GSHY’ye oranı %59.1’e çıkmıştır.
4- Siyasi Vizyon Belgesi’nde övünçle anlatılan başarılardan biri de Merkez Bankası’nın artırılan rezervleri ile ilgilidir. Belgedeki cümle aynen aşağıdaki gibidir:
“Ekonomimizin dış kaynak ihtiyacından fazla sermaye girişi sağladık. Bu sayede Merkez Bankası brüt döviz rezervi, 2002 yılı Kasım ayında 28 milyar dolar seviyesinden 14 Eylül 2012 itibarıyla (altın dahil) 110 milyar dolara yükselmiştir.”
T.C. Merkez Bankası’nın yayınladığı TCMB Altın Rezervleri ve Brüt Döviz Rezervleri raporuna göre Merkez Bankası’nın 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle toplam brüt döviz rezervi (altın dahil) 93 milyar 206 milyon dolardır.
5- Belgeyi hazırlayanlara göre sosyal harcamaların GSYH’ye oranı 2002 yılındaki % 13.5 seviyesinden 2011 yılında %16,7 seviyesine çıkmıştır.
TÜİK’in 1 Aralık 2020’de yayınladığı Sosyal Koruma İstatistikleri raporuna göre sosyal koruma harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı 2019 yılında %12.5 oldu.
Son olarak belgede, istihdam alanında yapılanlara kısaca atıf yapılsa da 2002-2011 arası dönemde işsizlik oranlarındaki değişim açıklanmamıştır. Makro ekonomik göstergelerdeki değişimin daha iyi anlaşılması için 2011-2020 dönemini içeren işsizlik verileri tablosu aşağıdaki gibidir.
2011-2020 Yılları Arasında İşsizlik Verileri
Yıllar | İşsizlik (%) |
2011 | 9.8 |
2012 | 9.2 |
2013 | 9.7 |
2014 | 9.9 |
2015 | 10.3 |
2016 | 10.9 |
2017 | 10.9 |
2018 | 11 |
2019 | 13.4 |
2020 (Ocak-Ekim) | 13.2 |
2011 ve 2020 makro ekonomik verileri mukayese ettiğimiz bu analizden hangi sonuçlara ulaşabiliriz? Benim ulaştığım temel sonuç, son üç yılda ekonominin istikrarlı bir regresyon ve depresyon sürecine girdiğidir. Bunun en belirgin bulguları ise;
1- 2018’den itibaren GSYH’nin sürekli düşmesi,
2- Bağlantılı olarak milli gelirden kişi başına düşen payın sürekli azalması,
3- Kamu ve özel kesim dış borç yükünün sürekli artması,
4- 1 Ocak 2021 itibariyle Merkez Bankası brüt rezervlerinin belgede atıf yapılan 2011 yılı rezervlerinin altına düşmesi ve son olarak,
5- İşsizlik rakamlarındaki dramatik artıştır.
Şimdi sıra cumhuriyetin 100. yılı için belirlenen başlıca hedeflerin analizine geldi.
Doğrusunu söylemek gerekirse ortada analiz ve o analiz üzerinden çıkarım yapmamı gerektiren kompleks bir tablo yok. Zira 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’nde belirlenen meta anlatıların gerçekleşmeyeceğini zaten 29 Eylül 2020 tarihli, Yeni Ekonomi Programı 2021-2023 üst başlıklı Orta Vadeli Program söylemektedir.
2023 Siyasi Vizyon Belgesi’nin hiç kuşkusuz en karizmatik hedefi, dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer almaktı. Bu hedefe varmak için 2 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaşılacak, bu da kişi başına milli geliri 25 bin dolara yükseltecekti fakat Orta Vadeli Program farklı bir telden çalıyor. Orta Vadeli Program’ın tahminine göre Türkiye 2020’de %0.3, 2021’de %5.8, 2022’de %5 ve 2023’te ise yine %5 büyüyecek. Bu büyüme tahminlerinin gerçekleşeceğini varsaysak bile Türkiye ekonomisinin 2023’te kabaca 850 milyar dolar gibi bir büyüklüğe ve 10 bin dolar civarında kişi başı milli gelire ulaşacağını söyleyebiliriz. 2023’teki bu hipotetik büyüklüğün anlamı ise Türkiye’nin 2023’e, 2015-2017 arası GSYH ile gireceğidir.
Peki birkaç yıldır ekonomide yaşanan yıkımın nedeni nedir?
Bunu cevabını ben vermeyeceğim. Cevabını 2012’de 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’ni hazırlayanlar vermişti.
Onların cevabı şuydu: “Evrensel hukuk normlarına ve temel haklara dayalı ileri bir demokrasi olma hedefimiz ile ekonomiyi ikiz kardeş gibi ele aldık. Ekonomik ayağı aksayan bir ülkenin, demokratik gelişimini arzu edilen şekilde sağlayamayacağı bilinci ile davrandık. Diğer yandan, ileri bir demokrasi ve hukuk devleti olmadan birinci sınıf bir ekonomi olunamayacağı anlayışıyla hareket ettik.“
Sonuç olarak Türkiye’nin 2023’teki olası vizyonu ile ilgili şunları söyleyebilirim.
Eğer iktidar hukuk, demokrasi ve ekonomi alanında köklü reformlar yaparsa Türkiye 2023’e başı dik, saygın ve itibarlı olarak girecektir.
Yok, eğer bu reformları yapmaz ise Türkiye 2023’e;
1- 1984 (İngiliz yazar George Orwell’in 1984 romanı kastediliyor) ruhu ile
2- G20 liginden düşmüş,
3- Başında Demokles’in kılıcının sallandığı çıplak bir kral,
4- Taçsız bir Cumhuriyet ve
5- Avrupa’nın ikinci hasta adamı olarak girecektir.
Gönlüm ve temennim, birinci şıkkın gerçekleşmesinden yana ama tahminim, ikinci şıkkın gerçekleşeceği yönünde.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.