05.12.2023
22 Kasım’da (2023) Hollanda’da yapılan genel seçimlerle birlikte tüm Avrupalı yazarlar ve düşünürler şu soruyu sormaya başladılar: “Avrupa (aşırı) sağa mı kayıyor?” Bu soruya cevap vermek üzere önce Hollanda’nın seçim sonuçlarına dair bir değerlendirme yapacağız, sonra da Avrupa’da aşırı sağın kaydettiği ilerlemenin ülkelere göre bir panoramasını çizeceğiz. Ama şunu baştan söyleyelim: Pek çok siyaset bilimci ve gözlemci Avrupa’nın sağa kaydığını kabul etmektedir, ama sorun bu sağa kaymanın ne kadar aşırı sağa bir kayma olarak yorumlanacağı meselesi etrafında düğümlenmektedir.
Hollanda son seçimlerle birlikte yeni bir toplumsal ve siyasal dönemece girmiştir. İlk önemli gelişme, aşırı sağ parti Özgürlük Partisi’nin toplam olayların yüzde 24’ünü alarak birinci parti derecesine yükselmiş olmasıdır. Özgürlük Partisi lideri Wilders, öteden beri göç(men) ve İslam karşıtlığıyla yükseliyor ve oylarını artırıyordu, ancak bu tam olarak beklenen bir gelişme değildi. Nitekim kendisi de daha oyların sayımı bitmeden 35 sandalye kazandığını duyunca şaşkınlığını gizlememişti. Oylar tamamen sayıldığında ise sandalye sayısı 37’ye çıktı.
Önceki seçimlerde Hollanda’da merkez sol parti (İşçi Partisi) tam bir çöküş yaşamıştı. Bu çöküşü engellemek isteyen partililer akıllıca bir iş yaparak ülkedeki diğer sol partiyle (Yeşil Sol) ittifak yaparak son seçime girdiler ve birlikte oyların yüzde 16’sını aldılar. Bu parlamentoda 25 sandalyeye karşılık gelmektedir.
Seçimlerin üçüncü partisi, Hollanda’nın neredeyse son yirmi yılına damgasını vuran koalisyon hükümetlerinin lideri Rutte’nün partisi olan Liberal Parti (VVD) olmuştur. Aslında bu parti neredeyse yarı yarıya oy kaybı yaşamış ve oyların yüzde 15’ini de aşırı sağ partiye transfer etmiştir. Hiç unutmayalım ki, Wilders köken olarak Liberal Parti’den gelen bir siyasetçidir.
Dördüncü büyük parti, Hollanda’da herkese sürpriz yapan “Yeni Toplumsal Sözleşme” (NSC) isimli partidir. Bu parti yeni kurulmuş bir parti ve sıfırdan oyların yüzde 13’ünü alarak parlamentoda 20 milletvekiliyle temsil edilecektir. Bu partinin lideri Pieter Omtzight köken olarak Hristiyan Demokrat’tır. Partideki liderlik yarışını küçük bir farkla kaybedince kendi partisini kurmuş ve seçimlere katılmıştır. Bu arada şunu da belirtelim Hristiyan Demokratlar, İşçi Partisi karşısında yıllardır Hollanda’da merkez sağı temsil etmiş ve son seçimlerde merkez sağ da çökmüştür. Bu parti oyların sadece yüzde 3,26’sını (5 sandalye) alabilmiştir.
Özetlersek, Hollanda’da merkez sağ ve sol çökmüş ve artık merkezi temsil eden partilerin kim oldukları belli olmadığı gibi, siyasette ilk dörde girmeyi başarmış iki yeni partinin de ne yapacağı ya da siyasete nasıl bir soluk getireceği henüz bilinmemektedir. Hollanda’yı uzun soluklu bir hükümet kurma süreci beklemektedir. Geçtiğimiz geçimlerin akabinde hükümet çalışmaları tam 10 ay sürmüştü. Hollandalılar hükümet kurma konusunda pek acele etmiyorlar, önemli olan tutarlı bir koalisyon hükümetinin ortaya çıkmasıdır. İlk tur görüşmelerde Liberaller ile Wilders’ın işbirliği yapacağı ve hükümeti kuracağı düşünülüyordu, çünkü seçim çalışmaları sırasında Liberaller Wilders ile birlikte hükümet kurabileceklerini açıklamışlardı. Hatta bu “açıklama” bir bakıma Wilders’a ve partisine meşrutiyet kazandırmış ve oylarını yükseltmesine sebep olmuştu. Ne var ki seçim sonrasında beklenen olmadı. Çünkü Liberaller büyük bir kayıp yaşadıklarını gerekçe göstererek halkın kendilerini hükümette istemediği sonucunu çıkartarak Wilders ile işbirliği yapmayacaklarını açıkladılar.
Hollanda’yı hem içerden hem de dışardan gözlemlemeye çalışan hemen herkesin seçim sonuçlarıyla ilgili olarak cevaplamaya çalıştığı büyük soru şudur: Wilders’in Özgürlük Partisi’nin yükselmesinin ve birinci olmasının ardında yatan toplumsal, siyasal ve kültürel etkenler nelerdir?
Bu soruya doğrudan cevap vermeden önce, Wilders’in seçim kampanyaları sırasında nasıl bir politika ve programla halkın karşısına çıktığı sorusuna bir cevap vermek gerekiyor. Başından beri Wilders’in programını üç eksen üzerine oturtmuştur:
- Göç ve göçmen aleyhtarlığı: Wilders mültecilere kapıları tümüyle kapatacağını ve hatta ülkede göçmen sayısını azaltacağını, çünkü Hollanda toplumunun tüm sorunlarının buradan kaynaklandığını iddia etmektedir. Ona göre güvenlikten tutun konut kıtlığı, sağlık ve yoksulluk gibi sorunlar göçmenlere tanınmış haklardan kaynaklanmaktadır.
- İslam karşıtlığı: Göçmen ve mülteci karşıtlığı sosyal ve ekonomik sorunlarla ilişkilendirilirken, Wilders İslam karşıtlığını sosyal ve kültürel temalarla ilişkilendirmektedir. Ona göre ülke cami, okul, başörtüsü ve kutsal kitaplarıyla Müslümanların kültürel istilası altındadır. Bu istiladan Hollanda’yı kurtarmak, özgürleştirmek gerekmektedir. Parti’nin ismindeki Özgürlük kavramı bireysel hak ve özgürlüklere değil, ülkenin bağımsızlık ve kurtuluşuna atıfta bulunmaktadır.
- Ezilen yerli alt toplumsal kesimlerin hakları: Wilders, daha çok neye karşıt olduğunu vurgulamakla birlikte düşük eğitimli ve düşük gelirli Hollandalıların oylarını almak için onlar arasında yabancı düşmanlığını yaymaya çalışmaktadır. İleri sürdüğü argümana göre yerliler unutuldu ve yabancılar ayrıcalıklı hale getirildi. Artık yerlilere öncelik tanımanın zamanı gelmiştir!
Bu programla 2000’li yıllarda ortaya çıkan ve sıkça gündeme gelen Wilders, zaman içinde kendi tabanını oluşturmuştur. Son seçimlerde Özgürlük Partisi’nin artık marjinal bir aşırı sağ parti olmadığı, Hollanda’nın tüm kesimlerine hitap eden ve ses getiren bir parti olduğu ortaya çıkmıştır. Önümüze Hollanda seçim sonuçlarının parti renkleriyle oluşturulmuş bir haritasını alırsak, Wilders’in partisini simgeleyen mavi rengin tüm Hollanda haritasına yayıldığını görürsünüz. Ülkenin gelişmiş Batı kesiminde dört büyük şehirden ikisinin (Lahey ve Rotterdam) Wilders’a destek verdiğini az çok anlayabilirsiniz. Çünkü göçmenlerin yüzde büyük bir çoğunluğu bu şehirlerde ve onlara tepki veren insanların, onun partisine oy vermesini mantıklı bulabilirsiniz. Yine “İncil Kuşağı” denilen Zeeland’dan Gelderland’a kadar uzanan Evanjelik kesimin de ona oy vermesini anlayabilirsiniz. Çünkü bu bölge ile partiyi yakınlaştıran şey İsrail ve Yahudi sempatisidir. Fakat Özgürlük Partisi, Katolik güney eyaletlerinden protestan tüm bölgelere kadar her yerde destek koparmıştır. Ülkede adeta bir deprem yaşanmıştır. Son 20 yıla damgasını vuran koalisyon partilerinin oyları erimiştir. Eriyen bu oyların çok önemli bir kısmı Özgürlük Partisi’ne kaymıştır.
Şimdi Wilders’in yükselişin başlıca nedenlerini şu maddeler halinde özetleyebiliriz:
- Kötü yönetim: Ülke son 20 yıldır sağ bir koalisyon tarafından yönetilmekte ve bu yönetim pek çok politikada başarısızdır. Halk bu hükümetlerden bıkmıştır. Sürekli konuşulan mültecilik sayıları düşürülememiş, konut kıtlığı giderilememiş, sağlık ve yoksulluk sorunları çözülememiştir.
- Göç ve mülteci karşıtlığı: Halk, mevcut yönetimlerin artan göç ve mülteci sorunlarını çözeceğine artık inanmamakta ve bu konuda radikal söylemlerde bulunan Wilders’ın bir çözüm getireceğine inanmaktadır.
- İslam karşıtlığı: Başından beri Wilders ilgili ilgisiz birçok konuyu İslam ile bağlantılı kılmış ve toplumsal sorunları, bir günah keçisi olarak ilan ettiği İslam’a ve Müslümanlara yüklemektedir. Ülkenin İslam istilası altında olduğuna dair tezi ülkedeki çözülme ve kimlik sorunları yaşayan kesimleri ikna etmektedir.
- Milliyetçilik söylemi ve AB aleyhtarlığı: Wilders’a göre siyasi liderler AB’ye yönünü dönmüş ve geride kalan ülke halkını ve sorunlarını unutmuştur. Üstelik büyük Avrupa ülkelerinin çıkarına işleyen AB sürecinde Hollanda ulusal egemenliğini onlara teslim etmiştir. Ülkede artan milliyetçilikten Wilders yeterince faydalanmaktadır.
- Wilders’in dilinin yumuşaması ve olası bir hükümette yer alma şansı: Seçim boyunca Liberal Parti’nin verdiği olumlu mesaj ve iktidara yakınlaştıkça Wilders’in söylemlerinde yumuşaması onun yükselmesinin bir başka nedenidir. Daha önce bu ihtimali uzak gören kitleler oylarının boşa gideceğini düşünüyorlardı. Ancak yerleşik partilerden bazılarının ona yeşil ışık yakması birçok seçmenin gözünde ona meşruluk kazandırmıştır.
- Son olarak ülkede artan konut kıtlığı, sağlık ve yoksulluk sorunları umudu kalmayan kitleleri Wilders’a yöneltmiştir. Hollanda halkı uzlaşmacı siyasetten bıkmış ve daha cesur politikalar uygulayacak güçlü bir lidere ihtiyaç duymaktadır. İşte, Wilders çizdiği imajla bu ihtiyaca cevap vermektedir.
- Avrupa genelinde sağa ve aşırı sağa yöneliş Hollanda seçimlerini de etkileyen bir başka çevresel faktör olmuştur.
Avrupa’nın genel olarak sağa yönelmesini gelecek haftaya bırakıyoruz.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.