Kadir Canatan Yazdı: Göçmen Karşıtı Tezler (II)

29.07.2024

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan göçmen sayısı toplumda endişe yaratmakta ve ardı ardına bazı iddialar öne sürülmektedir. Bu iddialardan birisi de göç ve göçmenlerin suça yatkın oldukları ve suç oranlarını artıracağına dair düşüncelerdir. Bu konuda demeç veren politikacıların ve yazı yazan yazarların genellikle kendilerinden emin bir şekilde görüş bildirdikleri ve hiçbir kanıt ortaya koymadan bu iddialarını yineledikleri görülmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse, “Prof. Dr.” unvanına sahip Esfender Korkmaz, Kadir Has Üniversitesi “Türkiye Eğilimleri Araştırması 2021” anket sonuçlarına dayanarak önce bu konuda halkın algısını aktarıyor, araştırmaya göre “Halkın yüzde 71,5’i Suriyelilerin suç meyilli olmaları nedeni ile sorun oluşturduklarını düşünüyor”muş, sonra da kendi yargısını veriyor: “Bakanın aksini söylemesine rağmen, Suriyelilerde suç eğilimi yüksek olduğunu millet her gün başka bir olay yaşayarak görüyor.”

Oysa bir toplumun algısı gerçekleri yansıtmadığı gibi, “her gün yaşanan bir olay” da Suriyeli göçmenlerin suç eğilimi yüksek bir millet olduğunu göstermez. Türkiye’de mutlaka her gün bir Türk suç işlemektedir, ama buradan Türklerin suç eğilimi yüksek bir millet olduğunu çıkaramayız. Oysa bir milletin “yüksek suç eğilimi”ne sahip olduğunu belirlemek uluslararası veya toplumlararası kıyaslamalı araştırmalarla bilinebilir.

Siyasetçi ve açıkça göçmen karşıtı fikirleriyle bilinen Ümit Özdağ (ki bu da bir akademisyen ve Prof. Dr. unvanına sahip) yaptığı bir paylaşımda “Sığınmacıların işlediği pek çok suç kayıtlara geçmiyor. Bu yüzden de “suç oranları çok düşük” yalanıyla Suriyeli, Afgan ve envaiçeşit sığınmacı, Türk milletine sempatik gösteriliyor. Oysa Türkiye’deki asayiş olaylarının pek çoğu sığınmacı kaynaklı oluşuyor.” diyerek bakanlığın açıkladığı rakamlara rağmen başka bir iddia ortaya atıyor. Onun iddiasını ciddiye alabilmemiz için bir kanıt sunması gerekir, ama “kayıtlara geçmiyor” diye ortaya yeni bir iddia atarak zihinleri karıştırıyor.

Bir emekli asker ve akademisyen Cihat Yaycı, daha ilginç bir iddia ortaya atıyor. Türk televizyonlarında yaptığı bir konuşmada ve Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi adlı bir kuruluşun sitesinde Türkiye’de “Suç işlemiş sığınmacıya yurtdışı çıkış yasağı verilerek Türkiye’de kalmasını sağlayan bir menfaat teşkilatı var” açıklaması yapıyor. Bu iddia iki şeyi ima ediyor. 1) Yurtdışı edilmemek için sığınmacılar suç işliyor. 2) Suç işleyenleri makamlar yurtdışı etmiyorlar. Peki, bu asker-akademisyen yazarın elinde bir kanıt var mı? Tekil bir olaydan bahsediyor ama bu da inandırıcı olmaktan çok uzak. “Bir sığınmacı suç işliyor ve kolluk güçlerimiz tarafından mahkemeye çıkartılıyor. Normal şartlar altında sınırdışı edilmesi gereken bu şahıs Türkiye’de adliyeler içerisinde de uzantıları bulunan bir grup avukat eliyle yurtdışı çıkış yasağı alıyor!” Bir sığınmacı suç işliyorsa, bunun mahkemeye çıkartılması son derece normal bir durum ve hatta bir avukatla kendini savunması da yasal bir hakkıdır. Fakat Yaycı ispatlanması son derece zor ve hatta imkânsız bir iddia ortaya atıyor: “Sığınmacı şahıs adliyeler içerisinde uzantısı olan bir grup avukat yardımıyla yurtdışı yasağı aldırtırıyormuş!” Halbuki bir kişi suç işlemişse onun davasının görülmesi gerekmez mi? Yurtdışı edilirse nasıl yargılanacaktır?

Şimdi bu iddiaları ve tezleri bir tarafa bırakalım ve gerçekler nedir, onlara bakalım. Türkiye’de göçmenlerin suç işleme oranlarıyla ilgili yapılmış temsili bir araştırma yok, sadece İç İşleri Bakanlığı zaman zaman açıklama yapıyor. 2017 yılında yapılan bir açıklamada şu bilgiler aktarılıyor: “Suriyelilerin karıştıkları olayların Türkiye’deki toplam asayiş olaylarına oranı 2014-2017 arasında yıllık ortalama %1,32’dir. Bu olayların önemli bir kısmı kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan olaylardır. Ayrıca 2017’de Suriyelilerin karıştıkları suç olaylarında, nüfuslarındaki artışa rağmen bir önceki yılın ilk 6 ayına oranla %5’lik bir azalma olmuştur.”

Göç(men) ve suç arasındaki ilişki basit değildir ve bağlama göre değişir. Akademik literatürün çoğundaki fikir birliği, göçün suç oranlarını doğası gereği artırmadığıdır. Bunun yerine, sosyo-ekonomik koşullar, entegrasyon politikaları ve toplum desteği, göçmen nüfuslar arasındaki suç eğilimlerini şekillendirmede önemli roller oynuyor. Etkili entegrasyon ve destek mekanizmaları, olası olumsuz sonuçları hafifletebilmektedir.

Bu konuda en iyisi göç ve göçmen deneyimi uzun yıllara dayanan ve güvenilir araştırmalar yapan ülkelere bakmak gerekmektedir. Şimdi Amerika ve Avrupa’dan bazı veriler aktararak gerçeğin ne olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

Amerika’da yapılan iki çalışmadan biri olan Criminology dergisinde yayınlanan 2017 tarihli bir çalışma, 1990’dan 2014’e kadar olan verileri analiz etmiş ve göç ile ABD metropol alanlarındaki artan suç oranları arasında önemli bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuştur. 2018’de Cato Enstitüsü tarafından yapılan başka bir çalışma, hem yasal hem de yasadışı göçmenlerin, yerli Amerikalılara göre suç işleme olasılıklarının daha düşük olduğunu bulgulamıştır.

Almanya’da, 2019’da Avrupa Ekonomik İncelemesi’nde yayınlanan bir çalışma, daha yüksek mülteci nüfusuna sahip bölgelerde suç oranlarında önemli artışlar yaşanmadığını tespit etmiştir. Bununla birlikte, bazı çalışmalar, öncelikle entegrasyon zorlukları ve sosyoekonomik stresler nedeniyle ani ve büyük göçmen akınları yaşayan belirli bölgelerde suçta kısa vadeli artışlar olduğunu göstermiştir.

Hollanda’da Adalet ve Güvenlik Bakanlığı Bilimsel Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi (WODC), göç ve suç arasındaki ilişkiyi inceleyen çeşitli raporlar yayınlamaktadır. 2020 tarihli bir rapor, Batılı olmayan göçmenlerin suç şüphesi taşıma olasılığının daha yüksek olduğunu, ancak bu farkın sosyo-ekonomik faktörlere göre ayarlama yapıldıktan sonra büyük ölçüde ortadan kaybolduğunu göstermiştir.

Yine aynı ülkenin Merkezi İstatistik Bürosu (CBS), farklı nüfus grupları arasındaki suç rakamlarını düzenli olarak raporlamaktadır. Analizleri genellikle belirli göçmen gruplar arasında daha yüksek oranda şüpheli buluyor ancak yine de yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik durum gibi faktörler bu rakamlarda önemli bir rol oynuyor.

Son olarak 2023 yılında Amsterdam Üniversitesi’nin (UvA) WODC ile işbirliği içinde yaptığı yakın tarihli bir araştırma, Batı kökenli olmayan genç erkekler arasındaki suçları incelemiş ve suç rakamlarındaki aşırı temsilin bir kısmının, işgücü piyasasındaki ve iş gücündeki eşitsiz fırsatlardan ve ayrımcılıktan kaynaklandığı sonucuna varmıştır.

Özetlersek; sosyal bilimsel araştırmalar göçmenlik ile suç eğilimleri arasında ciddi bir bağıntı olmadığını ortaya koymaktadır. Bazı ülkelerde göçmen kökenli insanların fazla suç işlemesi rakamsaldır, yani gerekli sosyo-ekonomik düzeltmeler yapıldığında yerli gruplardan pek farkın olmadığı görülmektedir. Hollanda’da göçmen ve İslam karşıtı Özgürlük Partisi lideri Wilders, hapishanelerde göçmenlerin sayılarının çok olduğunu istatistiki verilerle mecliste ispatlamaya çalışmıştır, ancak sosyo-ekonomik değişkenleri dikkate almaksızın yapılan bu açıklamalar bilimsel değildir. Şunu demek istiyoruz: Aynı sosyo-ekonomik kategoriye mensup Hollandalılarla göçmenlerin suç işleme oranları kıyaslanınca arada bir fark olmadığı görülmektedir.

Son bir noktaya da işaret etmeden geçmemek gerekiyor. Göçmenler kriminel varlıklar değilse neden toplumda böyle bir algı bulunmaktadır? Bunun birkaç sebebi bulunmaktadır. İlk sebebi kamuoyunun algısını oluşturan basın yayın organlarının suç olaylarını yansıtma şeklinde bulabiliriz. Söz konusu organlar suçlarla ilgili haberlerde yerli kişilerin milliyetini belirtmezken, yabancılar ve göçmenler söz konusu olduğunda hemen etnik grup ve kimliklerini deşifre etmektedirler. Bu da toplumda göçmenlerin sıkça suç işlediği algısını yerleştirmektedir. Suç işleyenlerin etnik ve dini aidiyetlerini açıklamak kesinlikle etik bir davranış değildir ve eğer önyargı ve nefret gibi olgularla mücadele edilecekse kimlik açıklamaları yasaklanmalıdır.

İkinci olarak aşırı sağcı, ırkçı ve İslamofobik çevreler göç ve göçmen karşıtlığı yaparken olayları ve verileri manipüle etmektedirler. Bu kimseler üstelik yüksek eğitimli ve toplumda statüsü yüksek kişiler ise, bunların toplum üzerinde veya en azından kendi tabanları üzerinde etkisi olmaktadır. Bu konuda da yasal önlemler alınabilir. Nefret yasası çıkartılıp toplumda gruplar arasında nefreti teşvik eden kişiler yargılanabilir.

Üçüncüsü göç ve göçmen karşıtı yerli-yerleşik kesimler eğitimi ve sosyal statüsü düşük olan kimselerden oluşmaktadır. Bu kesimler basın yayın organları kadar aşırı sağcı çevrelerin de etkisine daha fazla maruz kalmaktadırlar. Çünkü sosyal statüsü düşük olan kimseler sosyal sorunlar konusundaki basit çözümlere kolay kanmaktadırlar. Sözgelimi göçmenler olmazsa kendilerinin kolayca iş ve konut bulabileceklerini düşünmektedirler.

Son olarak araştırmaların da yanlı ya da en azından özenli olarak sunulmamasından kaynaklanan sorunlar olmaktadır. Göçmenler daha çok görünür adi suçlar işlemekte ve polisle yüz yüze kalmaktadırlar. Sayıları hapishanelerde ve istatistiklerde fazlaca görünmektedir. Oysa bu ham veriler, evsahibi benzer gruplarla ve mukayeseli çalışmalarla karşılaştırılmadıkları müddetçe suçlu popülasyonu içinde oran olarak da fazla oldukları düşünülmektedir. Şu bir gerçek ki, göçmenlerin toplumsal statüsü iyileştikçe ve ayrımcılık azaldıkça, suç işleme oranları da düşmektedir. Bu düşüş, özellikle 2. ve 3. kuşaklarda bariz bir şekilde görülmektedir.

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

 

Kadir Canatan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir