13.11.2023
2000’li yılların başında Ak Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana İslamcılık ile Muhafazakarlık arasındaki farkı anlamakta zorluk çeken ve hala bu iki kavramı yerli-yersiz kullanan kişiler ve çevreler bulunmaktadır. Bunlar arasında akademisyenlerin de olması Türkiye’de akademik seviyenin nerede olduğuna işaret etmektedir. İslamcılık ile Muhafazakarlığı özdeş görmenin bazı gerekçeleri olabilir. Bunlardan ilki herhalde Ak Parti kadrolarının önemli oranda Milli Görüş geleneğinden geliyor olmasıdır. Oysa bu kadronun lideri daha işin başında “Milli Görüş gömleğini çıkarttığını” kamu oyuna deklare etmişti. Kaldı ki zaman içinde de kadrolarda önemli değişimler oldu. İkincisi ve belki de daha etkili olan faktör, Ak Parti’nin sıkça dini söylemlerle kamuoyunun karşısına çıkıyor olmasıdır. Bunu elbette basitçe “eski bir alışkanlık” olarak göremeyiz. Ama şu da bir gerçek ki, Ak Parti ve muhalefet eski Türkiye’ye ait olan “laik/anti-laik” ya da “dinci/anti-dinci” ikileminin dışına çıkamamıştır. Son yirmi yılı aşkın siyasi hayatımızda hala bu katı ve eski klişeler siyasal söylemleri biçimlendirmeye devan etmektedir.
Oysa din ve siyaset ilişkisinde eski sağ kadar yeni muhafazakâr çevreler de tam olarak laik ya da seküler sayılmazlar. Çünkü yaslandıkları toplumsal taban din duyarlılığı olan kesimlerden oluşmaktadır ve onlardan oy almak dini bir dil kullanmaktadırlar. Ama biraz sonra belirteceğimiz sebeplerden dolayı Muhafazakarlıkların dini argümanlar kullanması onları İslamcı yapmaz.
Son olarak bir başka etken, muhalif ve özellikle Kemalist medya ve yazarları İslamcılık ile Muhafazakarlığı özdeşleştirmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar ve sürekli olarak insanların zihnini bulandırmaktadırlar. Yani bu kesimler kasıtlı ve bilinçli bir biçimde çarpıtma ve manipülasyonlara girişmektedirler. Bu kesimlere bazı milliyetçi/ülkücü kesimden de muhalifleri ekleyebiliriz. Bunların amacı şudur: Ak Parti’nin yaptığı hataları İslam’a mal ederek kitleleri İslam’dan soğutmaktır. Hatta ilgili ve ilgisiz biçimde Afganistan ve İran gibi ülkelerde meydana gelen gelişmeleri “İşte İslam budur!” diyerek insanları korkutmaktır. Bu İslamofobik çevrelerin, Batı dünyasındaki aşırı sağcı ve ırkçı çevrelerden pek bir farkı yoktur!
Şimdi İslamcılık ile Muhafazakarlık arasındaki köklü ve bağdaştırılamaz farklara geçebiliriz. Birinci ve hemen söylenmesi gereken fark, bu iki akımın tarihindedir. İslamcılık, 20. yüzyılın başında Osmanlı’da ortaya çıkmış “Üç Tarz-ı siyaset”ten biri iken, Muhafazakarlık Türkiye’de 2000’li yılların başında Ak Parti’yle gündeme gelmiştir. Çünkü Ak Partililer “Milli Görüş gömleğini çıkarttıktan” sonra kendilerini “Muhafazakar Demokrat” olarak adlandırmaya başlamışlardır. Yani bu iki akımın aralarında yüzyılı aşkın bir tarih farkı bulunmaktadır. Kaldı ki Ak Parti kendine bir gelenek inşa etmek için siyasal tarihimizde Demokrat Parti ve Anavatan Partisi’nin çizgisini esas aldığını kamuoyuna deklare etmiştir. Bu çizginin İslamcı olmadığı, sağcı ve liberal yelpaze içinde yer aldığı hepimizin bilgisindedir.
İkinci olarak İslamcılığı ortaya çıkaran tarihsel, toplumsal ve siyasal şartlar ile Muhafazakâr demokrasiyi ortaya çıkaran şartlar aynı değildir. İslamcılık, bir imparatorluğun çöküş sürecinde onu kurtarmak üzere ortaya atılan çözüm tarzlarından birisidir. Önce Osmanlıcılık, sonra İslamcılık ve en sonunda ise Türkçülük olarak kendi ortaya koyan “Üç Tarz-ı siyaset” bir yandan Osmanlı İmparatorluğunun içine düştüğü çıkmazları aşmak, diğer yandan da Türkiye toplumuna yeni bir yön vermek amacıyla ortaya çıkmıştır. Muhafazakarlık ise, yüzyıl sonra Kemalist askeri rejim ile Milli Görüş arasındaki kavgadan doğmuştur. Bu kavgadan çıkmak üzere yeni bir yol arayan Refah Partisi içindeki Yenilikçiler, Dr. Yalçın Akdoğan’ın da belirttiği üzere hem klasik sağ partiler hem de İslamcı partiler kategorisinde yer almayan yeni bir parti düşünmüşlerdir. Daha da önemlisi Ak Parti iç politik kaygılar ve siyasal konumlanma açısından “ılımlı İslam” veya “Müslüman demokrat” bir parti olmayı bile uygun bulmamıştır.
Özetle; gerek İslamcılık gerekse Muhafazakarlık bir kriz döneminde ortaya çıkmıştır. Ancak her ikisinin de ortaya çıkaran krizin mahiyeti farklıdır. İlki bir devletin yok oluşu aşamasında onu kurtarmak üzere ortaya çıkarken, ikincisi yerleşik bir rejim içinde ortaya çıkan bir siyasal krizi çözmek üzere düşünülmüş bir çıkış yoludur. Milli Görüş geleneği açısından bakarsak Ak Parti bu gelenekten tam bir sapmadır. Nitekim klasik Milli Görüşçüler bu hareketi davaya bir ihanet olarak görmüşler ve değerlendirmişlerdir. Birçok yazarın da dile getirdiği üzere Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi küresel ve bölgesel güçlerin de desteği alınarak kurulmuştur. Epeyce bir süre de bu güçlerle barışık ve hatta müttefik olarak yollarına devam etmişlerdir.
Tarih ve şartlar farklı olduğu gibi bu iki akımın ideolojileri de farklıdır. Bugün adına “İslamcılık” dediğimiz akım, Osmanlıcılık fikrinin başarısız kalmasından sonra “İttihad-i İslam” ve “İslamlaşma” gibi terimlerle dile getirilmiştir. İlkiyle kastedilen Osmanlı’nın ayakta kalması için Hilafet ve ümmet fikrini temel alan bir İslam politikasıdır. İkincisi ise Osmanlı toplumunu yeniden İslamlaştırmayı hedef alan bir projedir. Her iki fikir de “Sırat-ı Müstakim” ve “Sebil-ür Reşat” dergilerinde yazan Müslüman fikir adamları tarafından savunulmuştur. Sırat-ı Müstakim’in başyazarı Mehmet Akif’dir. O, İttihad-ı İslam için siyaseten mücadele eden Cemalettin Efgani’den ziyade ümmeti ıslah etmek isteyen Muhammed Abduh’un çizgisindedir.
Muhafazakarlık ise Batılı siyasal partilerden esinlenerek Türkiye’de kurgulanan çok yeni bir yaklaşımdır. Ne olduğuna dair tartışmalar Ak Parti kurulduğu günden beri parti içinde ve dışında sürmektedir. Ak Parti içinde yer alan bir siyasetçi ve akademisyen Dr. Yalçın Akdoğan bu ideolojinin ne olduğuna dair bir çalışma yapmış ve bu çalışma 2004 yılında “Ak Parti ve Muhafazakâr Demokrasi” adıyla yayınlanmıştır. Bu şahıs ayrıca “Siyasal İslam” (2000) ve “Siyasi Liderlik ve Erdoğan” (2017) gibi kitapların da yazarıdır.
Gelecek hafta bu yazımıza devam edeceğiz.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.