Kadir Canatan Yazdı: Kur’an’a Göre Evlilik Yaşı

18.07.2024

Son haftalarda yapılan erken evlilik, Hz. Ayşe’nin evliliği ve şeriat tartışmalarında kimse şunu sormadı. Ya da biz en azından böyle bir soru soran kişi ve yazıyla karşılaşmadık. Kur’an göre evlilik yaşı nedir? Bu konuda Kur’an bir şey söylüyor mu? Yoksa sözü Hz. Peygambere mi bırakmıştır. Kur’an’da kadınlar ve kızlarla ilgili olarak başlı başına bir sure olan “Nisa Suresi”nde şunu okuyoruz: “Yetimleri evlenecekleri yaşa (nikah) gelinceye kadar deneyiniz, sonra aklen olgunlaştıklarını (rüşd) tespit ederseniz, mallarını onlara iade ediniz.” (4:6) Bu ayet açıktır ki, nikah yaşı ile kişinin rüştüne ermesi ya da başka bir ifadeyle tasarruf hakkı arasında bir ilişki kurmaktadır. Burada kritik olan şey “ergenlik” ile “rüşd yaşı” arasındaki farkı anlamakta yatmaktadır. Evet, ergenlik ve rüşd yaşı arasında farklılık vardır. Her iki kavram da bireyin gelişiminin farklı aşamalarını ifade etmektedir ve bu aşamalar farklı kriterlerce değerlendirilir.

Ergenlik ve Rüşd Farkı

Ergenlik (İng. Puberte) fiziksel, psikolojik ve sosyal değişimlerle alakalı bir gelişmedir:

1) Fiziksel Değişimler: Ergenlik, vücudun çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı biyolojik süreçtir. Bu süreç, hormonların etkisiyle başlar ve cinsel olgunlaşma, büyüme hızında artış ve ikincil cinsel özelliklerin (örneğin kızlarda göğüs gelişimi, erkeklerde ses kalınlaşması) ortaya çıkması gibi fiziksel değişimleri içerir.
2) Zaman Çerçevesi: Ergenlik, genellikle kızlarda 8-13 yaş arasında, erkeklerde ise 9-14 yaş arasında başlar. Ancak bu yaşlar bireyler arasında farklılık gösterebilir.
3) Psikolojik ve Sosyal Etkiler: Ergenlik dönemi, duygusal dalgalanmalar, kimlik arayışı ve sosyal ilişkilerde değişiklikler gibi psikolojik ve sosyal etkilerle de tanımlanır.

Rüşd (İng. Maturity) yaşında ise başka kriterler ve gelişimler söz konusudur:

1) Yasal ve Sosyal Olgunluk: Rüşd yaşı, bireyin yasal ve toplumsal olarak yetişkin kabul edildiği yaştır. Bu yaş, farklı ülkelerde ve kültürlerde değişiklik gösterebilir. Örneğin, birçok ülkede rüşd yaşı 18’dir, ancak bazı ülkelerde bu yaş 21’e kadar çıkabilir.
2) Bağımsızlık ve Sorumluluk: Rüşd yaşı, bireyin yasal olarak kendi kararlarını verebilme, sözleşmeler yapabilme ve yasal sorumluluk taşıyabilme yetisine sahip olduğu yaştır. Aynı zamanda, toplumsal beklentiler ve sorumluluklar da artar.
3) Psikolojik Olgunluk: Kişinin duygusal denge, sorumluluk bilinci, bağımsızlık ve uzun vadeli düşünme gibi yeteneklere sahip olmasıyla ilgilidir. Bu tür olgunluk, biyolojik ergenliğin tamamlanmasından sonra da gelişmeye devam edebilir.

Kısaca ergenlik ile rüşd yaşı arasındaki farklılıkları üç noktada değerlendirebiliriz.

1) Zamanlama farkı: Ergenlik biyolojik bir süreç olup, genellikle belirli yaş aralıklarında başlar ve birkaç yıl sürer. Rüşd yaşı ise, yasal ve toplumsal bir belirlemedir ve spesifik bir yaşa bağlıdır.
2) Kriter farkı: Ergenlik, fiziksel ve hormonal değişimlerle ölçülürken, rüşd yaşı yasal ve sosyal kriterlere dayanır.
3) Psikolojik olgunluk farkı: Bir birey biyolojik olarak ergenlik dönemini tamamlayabilir, ancak bu her zaman psikolojik olarak tam anlamıyla olgunlaştığı anlamına gelmez. Rüşd yaşı ise bu psikolojik olgunluğu da göz önünde bulundurur.

Bu nedenle, ergenlik ve rüşd yaşı kavramları birbirinden farklı olup, bireyin gelişiminin farklı yönlerini temsil ederler.

Rüşd Yaşının Nicelleştirilmesi

Bu teorik bilgiler işin aslını oluşturmakla birlikte, evlilik veya rüşd yaşının tam olarak kaç yaşına tekabül ettiğini belirlemek başka bir meseledir. Burada iki noktaya dikkat etmek gerekir. Birincisi, rüşd yaşını belirlemek dini ya da fıkhî bir mesele değil, bilimsel ve tıbbî bir meseledir. Bu konuda ilahiyatçılara değil, bilim insanlarına başvurmak zorundayız. Çünkü her bilimin ehli ya da uzmanı vardır ve burada sözü uzmanına bırakmalıyız. İkincisi, rüşd yaşını nicelleştirmek, yani sayıya dökmek zamana ve coğrafyaya göre değişebilir. Çünkü çocukların hem biyolojik hem de zihinsel gelişimleri zamana ve mekâna göre değişebilmektedir.

Sosyal tarih araştırmaları, gerek Doğu’nun gerekse Batı’nın Ortaçağı’nda ortalama evlenme yaşının bölgeye, sosyal sınıfa ve yerel geleneklere bağlı olarak bazı değişiklikler gösterse de kızların genellikle daha genç yaşta, ergenlik çağında (12-14 yaş) evlendirilirken, erkeklerin ise ergenlik yaşlarının sonlarından yirmili yaşların başlarına kadar evlendiklerini göstermektedir. Geçmişi bugünün ölçütleriyle yargılamak çarpık (anakronik) bir anlayıştır. Sebebine gelince Ortaçağda ortalama ömür 40 yaştır ve buna göre insan hayatının bölümlemeleri (çocukluk, gençlik, yetişkin ve yaşlılık gibi) daha dar aşamalara tekabül etmektedir. Bugün ortalama insan ömrü 70-80 arasında değişmektedir. Neredeyse son yüzyılda yüzde yüzlük bir artış söz konusu olmuştur. Doğal olarak bu gelişime bağlı olarak hayat bölümlemeleri de farklılaşmış, bir aşamadan diğerine geçiş süresi uzamıştır.

Çağımızda insan ömrünün uzamasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler, tıbbi, sosyal, ekonomik ve teknolojik alanlarda yapılan ilerlemeleri içerir. İşte bu nedenlerin bazıları:

1) Tıbbi İlerlemeler: Çocukluk hastalıklarına karşı geliştirilen aşılar, enfeksiyon hastalıklarının yayılmasını önemli ölçüde azaltmış ve çocuk ölüm oranlarını düşürmüştür. Antibiyotikler ve diğer ilaçlar, bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde büyük bir devrim yaratmış ve birçok hastalığın ölümcül sonuçlarını önlemiştir. Cerrahi müdahaleler ve anestezi tekniklerindeki gelişmeler, daha karmaşık ve riskli ameliyatların güvenle yapılabilmesini sağlamıştır. Son olarak diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları ve kanser gibi kronik hastalıkların yönetimi ve tedavisinde kaydedilen ilerlemeler, yaşam süresini uzatmıştır.
2) Teknolojik İlerlemeler: MR, CT taramaları ve laparoskopik cerrahi gibi ileri görüntüleme ve tedavi teknikleri, hastalıkların erken teşhisi ve etkin tedavisini mümkün kılmıştır. Sağlık bilgilerine erişim ve tele-tıp uygulamaları, hastaların sağlık hizmetlerine daha kolay erişimini sağlamıştır.
3) Sosyal ve Ekonomik İyileşmeler: Sağlık hizmetlerine erişimin artması, hastalıkların erken teşhisi ve tedavisini kolaylaştırmıştır. Beslenme alışkanlıklarının iyileşmesi, özellikle çocukluk döneminde, genel sağlığı ve yaşam süresini olumlu etkilemiştir. Temiz suya erişim ve hijyen koşullarının iyileşmesi, enfeksiyon hastalıklarının yayılmasını azaltmıştır. Eğitim seviyesinin artması ve sağlık bilincinin yaygınlaşması, bireylerin sağlıklı yaşam tarzlarını benimsemelerine katkıda bulunmuştur.
4) Yaşam Tarzında Değişiklikler: Sigara ve alkol kullanımının azaltılması, ilgili hastalıkların ve ölüm oranlarının düşmesine neden olmuştur. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivitenin sağlık üzerindeki olumlu etkileri, yaşam süresini uzatmaktadır. Stres yönetimi ve ruh sağlığına verilen önemin artması, genel sağlık durumunu ve yaşam kalitesini iyileştirmiştir.
5) Genetik ve Biyoteknolojik İlerlemeler: Genetik araştırmalar ve kişiselleştirilmiş tıp, hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde yeni yollar açmıştır. Biyoteknolojik gelişmeler, özellikle kök hücre tedavileri ve gen terapileri, yaşam süresini uzatmada önemli bir rol oynamaktadır.

Sonuç olarak bu nedenlerin birleşimi, genel sağlık ve yaşam kalitesinde büyük iyileşmelere yol açmış ve insan ömrünün uzamasını sağlamıştır.

Çağdaş Değişmeler ve Fıkhi Bilginin Güncelleştirilmesi

Ortaçağ’da çocuklar 10 ila 12 yaşları arasında ergenliğe giriyorlardı. Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışı çocukların ergenliğe ulaşma yaşını uzatmıştır. 19. yüzyılda çocuklar ortalama olarak 15 ila 16 yaşları arasında ergenliğe giriyorlardı. O tarihten bu yana çocukların ergenliğe ulaşma yaşı yeniden düşüşe geçmiştir. Ergenliğin başladığı yaş kişiden kişiye değişmekle birlikte kızlarda erkeklere göre ortalama 1-2 yıl daha erken başlamaktadır (ergenlik kızlarda 9-14, erkeklerde 10-17 yaşlarında başlamaktadır). Kız çocuklarında gelişim daha hızlıdır.

Ergenlik ve olgunluk yaş aralıkları sabit değildir ve çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Ergenlik, genellikle 8-14 yaşları arasında başlarken, olgunluk, özellikle psikolojik ve sosyal olgunluk, 20’li yaşların ortalarına veya ötesine kadar uzanmaktadır. Bu farklılıkları anlamak, gençlerin bu kritik gelişim aşamalarında ilerlerken ihtiyaçlarının karşılanması açısından büyük bir önem arz etmektedir.

Yetişkinliğin yasal yaşı ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Çoğu ülke 18 yaşında gençlerin yasal sorumlulukları (örneğin oy hakları) üstlenebileceğini düşünmektedir. Bazı ülkeler veya bölgeler ise reşit olma yaşını 16 veya 21 olarak belirlemiştir.

İslam tarihi boyunca, birkaç fakih dışında küçük çocukların evlenmesine kategorik olarak karşı çıkan kimselere pek rast gelinmez. Hanefi mezhebinde, herhangi bir zihinsel özrü olmaksızın buluğa eren erkek ve kız çocuklar evlilik konusunda mücbir velâyetin kapsamı dışına çıkarlar. Bu, evlilik sözleşmelerini bizzat gerçekleştirebilecekleri anlamına gelmektedir. Fakat veli, uygunsuz bulduğu evliliğe karşı dava açarak bunu yargı yoluyla geçersiz kılma yoluna gidebilir. Diğer üç Sünni mezhep ise, erkek ve kız çocuklar arasında bir ayrım yapar: Buluğa eren erkek kendi evlilik akdini yapabilme hakkını elde ederken aynı durumdaki kız çocuklar velâyet altında kalmaya devam ederler. Şâfiʿî mezhebine göre, velâyeti gerekli kılan illet (bekaret) hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla veli, kızları evlendirme konusundaki icbâri yetkisini elinde tutmaya devam etmektedir. Bu durumda kızın rızasının alınması, akdin geçerliliği için şart olmaktan ziyade sadece nezaket gereğidir.

Rüşte ulaşmak veya fizyolojik olgunlaşma sürecini tamamlamak ise İslam hukukunda evlilik için şart görülmemiştir. Modern zamanlara kadar geleneksel İslam hukukunun erken evlilik lehinde gösterdiği bu yaklaşımda herhangi bir değişiklik olmamıştır. 1917 yılında çıkan Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi daha önce benzeri görülmemiş bir dizi düzenleme getirmiştir: İlk olarak, evlilik yaşı erkek için 18, kız için ise 17 olarak belirlenmiştir. 18 yaşın altındaki erkeklerin hâkimden evlenme izni alması; 17 yaşından küçük kızların ise hem veli onayı hem de hâkim iznine sahip olması zorunlu hale getirilmiştir. 12 yaşın altındaki erkekler ile dokuz yaşından küçük kızların ise asla evlendirilemeyeceği kararlaştırılmıştır.

Özetlersek; Kur’an ergenlik ve rüşd yaşı arasında bir ayrım yaparken, İslam fakihleri bu ayrımdan habersiz bir biçimde zamanlarının örf ve geleneklere bağlı kalarak rüşdüne ermese de kız çocuklarının evlenmesine rıza göstermişlerdir. Başka bir deyişle fakihlerin evlilik yaşında temel aldığı kriter akli olgunluk değil, biyolojik olgunluk olmuştur. Bunda zamanın yerleşik gelenekleri kadar insan ömrünün düşük olması da bir rol oynamıştır. Yani fakihler fıkhi çıkarımlarda bulunurken ve fıkhi bilgiyi üretirken, kendi tarihsel ve toplumsal şartlarından etkilenmişlerdir. Bunun başka tür olması da beklenemez. Ancak sorun, Ortaçağda belirlenen nicel standartların bugün için de geçerli sanılması ve bu noktada ısrar edilmesidir. Dünyada olduğu kadar halkı Müslüman ülkelerde de erken evlilikler gerçekleştirilmektedir. Bu bazen meri yasal standartların da gerisinde olabilmektedir. Çünkü gelişim düzeyi düşük olan bölge ve toplumsal kesimlerde hukuk değil, töre ve gelenekler rol oynamaktadır. Bu arada halka rehberlik yapan din adamları da kendilerini güncellemek yerine eski fetva ve içtihatları tekrarlamaktan öteye bir şey yapmamakta ve dinin erken evliliklere cevaz verdiğini söylemektedirler. Daha önce başka vesilelerle de söylediğimiz üzere İslam fakihleri, çağdaş gelişmeleri ve kaynakları YENİDEN OKUMAK ve fıkhi bilgileri GÜNCELLEMEK zorundadırlar. Ya değilse din adına verecekleri kararlar sadece sonu vahim facialarla bitecek evliliklere sebep olmakla kalmayacaklar, İslamofobik bir çağda İslam’ın imaj ve itibarını da sarsacaklardır. Nitekim dışarda ve içerde İslamofobik ve İslam karşıtı çevreler bu konuları istismar ederek hızla aleyhte bir kamuoyu oluşturmaktadırlar. Bunun sorumlusu sadece İslamofobikler değil, buna vesile olan çağa yabancılaşmış olan din adamlarıdır.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

 

Kadir Canatan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir