Kadir Canatan Yazdı: Modernleşen Toplumlar İçin Sekülerleşme Bir Mecburiyet mi? (II)

28.10.2024

Geçen haftaki yazımızda sanayileşme ile sekülerleşme arasında bir bağ kuran klasik sekülerleşme tezini ele almıştık. Avrupa modernleşmesi örneğinde sekülerleşmenin bir mecburiyet gibi algılandığını, ancak bunun başka toplumlar için pek de geçerli olmadığını belirtmiştik. Bu eleştiri, modernleşmenin önemli bir ayağı, hatta belkemiği olarak sanayileşmenin etkileri çerçevesinde yapılmış bir eleştiriydi. Ancak modernleşmeyi diğer ayaklarıyla da (kentleşme, toplumsal farklılaşma, rasyonelleşme, bireyselleşme, demokratikleşme, evcilleşme vs.) birlikte düşündüğümüzde, gerçekte modernleşme süreçleriyle sekülerleşme arasında ciddi bir bağ olduğu söylenebilir.

Kentleşmeden başlamak gerekirse, sekülerleşme gerçekten de kentleşmenin etkilerinden biri olarak karşımıza çıkabilir. Bu iki süreç genellikle birkaç önemli şekilde bağlantılıdır. Kırsal alanlardan kentsel alanlara nüfus kaymaları, artan sanayileşme ve şehirlerin büyümesiyle karakterize edilen kentleşme, genellikle toplumun dinî kurumlardan, inançlardan ve uygulamalardan daha az etkilendiği süreç olan sekülerleşmeye yol açan sosyal, ekonomik ve kültürel değişimlere neden olabilir.

Kentleşmenin sekülerleşmeye nasıl katkıda bulunabileceğini bazı başlıklar altında inceleyebiliriz:

1) İnanç Çeşitliliği ve Farklı Dünya Görüşlerine Maruz Kalma

Kentsel alanlar genellikle daha çeşitliliğin sergilendiği yerlerdir, çünkü modern kent farklı geçmişlere, kültürlere ve dinî geleneklere sahip insanları kendine çeker. Bu çeşitlilik, bireyleri çeşitli inançlara ve yaşam tarzlarına maruz bırakır ve bu da geleneksel dinî doktrinlerin sorgulanmasına ve daha seküler dünya görüşlerinin artmasına yol açabilir. Şehirlerde farklı geçmişlere sahip insanlarla bir arada yaşama zorunluluğu genellikle hoşgörüyü ve diğer inançlara açıklığı teşvik eder. Bu maruz kalma, insanların dinî inançları mutlak gerçekler yerine kişisel tercihler olarak görebileceği göreli bir din görüşü yaratabilir.

2) Ekonomik ve Sosyal Özerklik

Kentsel ortamlarda, bireyler genellikle dinî örgütler de dahil olmak üzere geleneksel kurumlara olan bağımlılığı azaltan ekonomik ve sosyal bağımsızlığa ulaşırlar. Şehirlerdeki endüstriyel ve hizmet odaklı işler, insanlara yeni ekonomik güvenlik biçimleri sağlayarak dinin kırsal ortamlarda sosyal destek, toplum yaşamı ve kimlik oluşumunda oynadığı rolü azaltır. Kentsel yaşam, dinî kültürün günlük hayatta entegre edildiği tarımsal veya geçimlik yaşamdan, üretkenliğe, servete ve tüketiciliğe değer veren piyasa odaklı bir ekonomiye odaklanmayı sıklıkla değiştirir. Bu maddi odaklanma, günlük yaşamda dinî ritüellerin ve inançların önemini azaltabilir ve bunun yerine dünyevi başarıların tercih edilmesine sebep olabilir.

3) Eğitim ve Rasyonalizasyon

Şehirler, bireylerin bilimsel, rasyonel ve seküler bakış açılarına maruz kaldığı yüksek öğrenim de dahil olmak üzere çeşitli eğitim kurumlarına ve kaynaklarına daha fazla erişim sağlar. Bu eğitim genellikle eleştirel düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eder ve bu da bireylerin dine daha şüpheci veya seküler bir mercekten bakmasına yol açabilir. Kentleşmiş toplumlar, bilgi ve problem çözme için temel olarak bilim, teknoloji ve rasyonaliteyi vurgular. Bu rasyonel yaklaşım, inanç temelli bakış açılarıyla çelişir ve bireylerin dünyayı anlamak için din yerine bilime yöneldiği daha seküler bir yaşam bakış açısına yol açabilir.

4) Sosyal Ağların ve Topluluk Hayatının Dönüşümü

Kırsal ortamlarda, dinî kurumlar genellikle insanların bir araya gelebileceği, topluluk bağları oluşturabileceği ve ahlaki rehberlik alabileceği bir yer sağlayan merkezi sosyal merkezler olarak hizmet eder. Ancak kentsel ortamlar, işyerleri, mahalleler, kulüpler ve ilgi grupları aracılığıyla alternatif sosyal ağlar sunar. Bu, insanların sosyal ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için seküler alanlar bulmasıyla dinî ağların etkisini zayıflatır. Kentleşme, bireysel özerkliğin kolektif kimlikten daha değerli olduğu bireyselciliği teşvik etme eğilimindedir. Kent sakinlerinin, geleneksel dinî beklentilerle uyuşup uyuşmayabileceği kişisel inanç ve yaşam tarzlarına öncelik verme olasılıkları daha yüksektir. Bu bireyselcilik, insanları kişiselleştirilmiş anlamlar ve inançlar aramaya teşvik eder ve bu da ladinî kimliklere yol açabilir.

5) Laik Yönetim ve Kamu Hayatı

Kentselleşmiş alanlar, dinî okullar, hukuk sistemleri ve sağlık hizmetleri gibi kamu kurumlarından ayıran laik yönetim yapılarına sahip olma eğilimindedir. Kamu hayatının bu laikleşmesi, dinin bu kurumlarla günlük etkileşimlerdeki etkisini azaltır ve insanların kamu hayatını dinî otoriteden ayrı olarak görmelerini teşvik eder. Ayrıca kentler, çoğu dinî kurumlardan bağımsız olarak faaliyet gösteren, hakları, eşitliği ve adaleti savunan toplumsal hareketlerin merkezleridir. İşçi hakları, kadın hakları ve çevrecilik gibi konulara odaklanan laik hareketler, bireylere dinî çerçevelere dayanmayan bir amaç ve topluluk duygusu sağlayabilir.

6) Kentleşme ve Psikolojik Değişimler

Kentsel ortamlar, daha dindar kırsal alanlardakilerden farklı olabilen yeni etik ikilemler ve sosyal normlar ortaya çıkarır. Örneğin, toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsellik ve kişisel özgürlükle ilgili konular şehirlerde daha açık bir şekilde tartışılır ve normalleştirilir, bu da geleneksel dinî öğretilerden farklılaşabilecek etik çerçevelere yol açar. Kentsel yaşamın karmaşık ve uzmanlaşmış doğası, çeşitli toplumsal rollere ve zorluklara uyum sağlamayı gerektirir. Bu karmaşıklık genellikle esnek düşünme ve uyarlanabilir davranış gerektirir ve bu da insanları sabit, din temelli dünya görüşlerinden ziyade pragmatizmi ve çeşitliliği önemseyen laik bir bakış açısı benimsemeye itebilir.

Özetlersek; kentleşme genellikle çeşitli inançların bir arada var olduğu, geleneksel dinî yapıların zayıfladığı ve insanların bilim ve laik kurumlar gibi dünyayı anlamanın alternatif yollarına erişebildiği bir ortam yaratarak laikleşmeyi teşvik eder. Kentleşme evrensel olarak sekülerleşmeyle sonuçlanmasa da (bireyler şehirlerde dinî inançlarını sürdürebildiği için), kamusal ve özel yaşamda dinin merkeziliğini azaltma eğiliminde olan sosyal, ekonomik ve entelektüel koşullar yaratır.

Gelecek hafta bu konuya devam edeceğiz.

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

 

Kadir Canatan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

One thought on “Kadir Canatan Yazdı: Modernleşen Toplumlar İçin Sekülerleşme Bir Mecburiyet mi? (II)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir