Kadir Canatan Yazdı: Müslüman Düşüncenin “Tarihsel” Sorunları: Tanrı Tasavvuru

26.06.2023

İslam düşüncesinde en büyük hakikat, marifetullah’tır, yani “Tanrı’yı tanımak”tır. Tanrı’yı nasıl tanıyabiliriz? Bu mesele “Tanrı’nın sıfatları” konusunda yapılan tartışmalarla gündeme gelmiş ve bu tartışmada farklı gruplar ve böylece farklı Tanrı tasavvurları ortaya çıkmıştır. Dinler ve mezhepler tarihçisi Şehristani’nin verdiği bilgilere göre ilk kuşaklardan büyük bir topluluk (Selef-i Salih), Allah’ın ezeli sıfatları olduğuna inanıyor ve zati sıfatlarla fiili sıfatlar arasında bir ayrım yapmıyorlardı. Bunlar Kur’an’da Allah hakkında geçen “eller ve yüz” gibi haberi sıfatları da kabul edip tevil ederlerdi. Bu sıfatları bu şekilde kabul eden selefe “Sıfatiye” (ki bunlar daha sonra Eşariler olarak adlandırılacaktır), sıfatları reddeden Mutezile’ye de “Mu’attile” denilmiştir.

Başlangıçta sıfatları kabul ve reddeden bu iki fırka ortaya çıkmış olmakla birlikte sonrakilerden bir topluluk, öncekilerin görüşlerine ilave yaparak nasların zahirini temel alarak aşırı gitmişler ve teşbih fikrine sapmışlardır. Yani Allah’ın eli ve yüzü olduğunu iddia etmişler ve antropomorfik (insanbiçimci) bir Tanrı tasavvuru geliştirmişlerdir. Şehristani, bu fikrin mutlak ve saf biçimde Yahudilerde bulunduğuna işaret etmektedir. Teşbih fikri Şiilerde bazı imamları ilaha, ilahı da yaratıklara benzetme şekline bürünmüştür. Demek ki sonraki bir aşamada üç görüş belirgin bir hale gelmiştir: Sıfatları reddederek tenzih düşüncesini savunan Mutezile, bunun karşısında teşbih fikrine kapılmış Müşebbihe ve Selef-i Salih’in haberi sıfatları tevil eden görüşü. Şehristani bu üç görüşe bir başka görüşü de ekler: Selef içinde hem tevile bulaşmayan hem de teşbih hatasına düşmekten sakınanlar olmuştur. Bunlardan başında Malik b. Enes, Ahmet b. Hanbel, Süfyan es-Sevri, Davud b. Ali el-İsfahani ve onları izleyenler gelmektedir.

Şu hâlde belli başlı dört Tanrı tasavvurundan bahsedebiliriz:

  1. Tanrı’yı yaratıklardan tenzih edilen aşkın Tanrı tasavvuru;
  2. Tanrı’yı yaratıklara benzeten içkin Tanrı tasavvuru;
  3. Tanrı’yı yaratıklara benzeten ifadeleri yorumlayan ve bu ifadeleri “güç ve kudret” olarak yorumlayan Tanrı tasavvuru;
  4. Bu konularda susmayı tercih eden ve fikir üretmeyen tarafsız kesimin Tanrı görüşü.

Tanrı tasavvuru, ilk etapta soyut ve teorik bir tartışma gibi gözükmektedir. Bununla birlikte sonuçları önemlidir. Tanrı tasavvurları, insanlar ve toplumlar açısından somut sonuçları ihtiva eden bir meseledir. “Aşkın Tanrı” anlayışının hâkim olduğu toplumlarda Tanrı çok uzakta ve soyut bir varlık olarak düşünülür. İnsanın ona ulaşması ve onunla ilişki kurması imkansızdır. Saf aşkınlığın olduğu zamanlarda Tanrı’dan kopuk ve özerk bir dünya yaşamının (dünyevilik) ortaya çıkma riski bulunmaktadır. Ama bu anlayış, zamanla Tanrı ile insanlar arasında aracılık yaptığı varsayılan bazı aracı kişi ve kurumların ortaya çıkmasına da zemin hazırlar. Aracılar, soyut Tanrı ile iletişim kuramayan insanlar arasında adeta soyut bir merdiven kurarlar ve bu şekilde onu ulaşılabilir bir konuma getirirler. Fakat bu süreç ileri bir aşamada, ‘amaç kutsalsa amaca götüren vesileler de kutsaldır’ ilkesi gereğince, aracıların putlaştırılmasına yol açar ve böylece “putperestlik” olgusu ortaya çıkar. Demek ki putperestlik, hiçbir şeye benzemeyen ve tasavvuru hiçbir şekilde mümkün olmayan Tanrı imgesinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur.

“İçkin Tanrı” tasavvurunun egemen olduğu toplumlarda ise, uzaktaki soyut Tanrı, yüce makamından alınıp daha aşağı bir makam olan dünyaya yerleştirilmiştir. O, artık yaratıklarına şu ya da bu şekilde benzeyen ve onlarla ortak özellikleri paylaşan bir Tanrı’dır. İbn Arabî, vehim gücünün ‘açığa çıkarma’ özelliğine dayanarak, içkin Tanrı’yı ‘gizlilik’ten kurtarılmış ve görünür bir hale getirilmiş Tanrı olarak tasvir etmektedir. Ancak bu Tanrı tasavvuru, insana “yakın” Tanrı’yı zamanla, kendine benzeyen bir Tanrı’ya dönüştürmek için uygun bir zemin oluşturur ve bu kez fasit daire tersine döner. Başka bir deyişle yeniden beşere ya da yaratılan varlıklara benzeyen Tanrı’yı soyutlama çabası ortaya çıkar.

İnsanların ve toplumların bu fasit dairesinden kurtarmak için doğru bir Tanrı tasavvuruna ihtiyaç bulunmaktadır. Kelamcılar, ilk dönemin düşüncesini ileri bir noktaya taşıyarak Tanrı’nın zatı ile sıfatları arasında analit bir ayrım yapmışlar ve bu temelden hareketle Allah’ın zatıyla bilinmeyeceği, ancak sıfatlarıyla tanınabileceğini ileri sürmüştür. Bu görüş bir anlamda uzlaşılmış ve önceki tekyanlı görüşlerden arındırılmış bir görüş olmuştur. Sadece kelam ilminde değil, tasavvufta da İbn Arabi, kıssalar üzerinden Tanrı imgeleri ve bunların sonuçları hakkında yaptığı tefekkür neticesinde “doğru” bir Tanrı imgesinin imkânlarını araştırmış ve neticede “zıtların terkibi” diye isimlendirdiği “hem aşkın hem de içkin” bir Tanrı imgesine ulaşmıştır. Onun bu imgeye ulaşmasında, Nuh peygamber ve kavmi arasındaki tartışmaları içeren Nuh kıssası üzerinde yapmış olduğu çözümlemeler önemli bir rol oynamıştır.

Özetlersek; İbn Arabi’ye göre Hz. Nuh, zaman bakımından Hz. Muhammed’den önce gelen peygamberler içinde tenzih tutumunun temsilcisi olmuştur. Hz. Nuh, inatçı ve şiddetli bir putperestliğin tam anlamıyla egemen olduğu bir devirde yaşarken, putların hiçbir değeri olmadığını beyan etmiş ve açıkça Tek Olan Allah’a ibadeti savunmuştur. Her ne kadar Hz. Nuh, bu tutumuyla haklı ise de Tanrı hakkında doğru bir tasavvur oluşturmak için Allah’ı bu denli “arıtmak” ve O’nu yaratılmış nesnelerle alışverişi olmayan bir duruma indirgemek, aslında sonsuz geniş ve sonsuz derin olan İlahi Varlığı sınırlandırmaktan başka bir şey değildir.

İbn Arabi’ye göre tenzih, ancak teşbih ile birleştirildiğinde insanın Hakk’a karşı takınması gereken doğru ve isabetli bir tutum ortaya çıkar. Bunun sebebi, Hakk sadece kendisini gizleyen (batın) değil, aynı zamanda açandır (zahir). Hakk, her mahlûkta onun istidadına uygun olarak görünür. Tersinden bakılırsa Hakk, zahiren görünen her şeyin, batınen, “Ruhu”dur. Onun âlemin doğal suretlerine olan nispeti, bedeni idare eden ruhun bedenin suretine olan nispeti gibidir.

  Felsefi açıdan tenzih ve teşbih meselesi, günümüze ait deizm, agnostisizm ve ateizm gibi tartışma konularıyla da bir şekilde bağlantılıdır. Tenzih inancı, Tanrı’yı hiçbir şeye benzetmek istemediği için onu bizden uzaklaştıran negatif bir teolojidir. Bu teolojiyi ve sonuçlarını halkımız arasında dolaşan bir fıkra çok çarpıcı bir şekilde bize anlatır. Karadenizli bir hoca, camide uzun uzun Tanrı’nın neye benzemediğini ve ne olmadığını anlatırken, ön safta duran bir adam yanındakinin kulağına eğilir ve şu sözleri sarf eder: “Yok diyecek ama lafı dolandırıyor!” Evet, bu hikâye ciddiye alınması gereken bir anlatıdır. Nitekim tasavvufta Tanrı “Hiç” olarak yorumlanır. Hiçbir şeye benzemeyen bir şey “HİÇ”tir! Bu tam olarak hiççilik (nihilizm) değilse de, böyle bir tehlikeyi içinde barındırmaktadır. Tanrı’nın yeryüzü ile ilişkisini kesen deizmin, bir sonraki adımı agnostisizm (Bilinemezcilik)dir. Agnostikler, ateistlerden farklı olarak Tanrı’yı inkâr etmezler, ama Tanrı başta olmak üzere metafizik şeylerin bilinemeyeceğini söylerler. Bu düşünce akımı, hiçbir şekilde tanınması mümkün olmayan Tanrı üzerinde durmayı ve araştırmayı da anlamsız ve lüzumsuz sayar. Bundan sonra, ateizm sizin kapınızı çalar ve der ki: “Metafiziksel şeylerin hepsi insan ya da toplumların uydurmasıdır!” Bu ne kadar da Kur’an’ı “geçmişlerin masalları” (esatiri evvelin) olarak niteleyen Arap paganlarının sözlerine benzemektedir?

Özetlersek; düşünce tarihimizde Tanrı tasavvuru hakkında yapılan tartışmalar bugün bize de etki etmektedir. Bu konuyla hesaplaşmak ve doğru bir Tanrı tasavvuru oluşturmak, pratik içerimleri de olan bir konudur. Tek başına tenzih ya da teşbih sorun yaratacak görüşlerdir. En iyisi Tanrı’yı zatıyla tenzih etmek, sıfatlarıyla teşbih etmektir. Bu doğru tasavvur ne kadar yerleşirse, Tanrı ve insan ilişkileri de o kadar istikrarlı olacaktır. Değilse sürekli başa dönen bir tartışma kaçınılmazdır!

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Kadir Canatan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.