Kadir Canatan Yazdı: Toplumsal Bir Sorun: İntihar!

17.01.2022

Bu hafta Türkiye’nin belli başlı toplumsal sorunlarından birini yazmayı düşünürken, üniversite öğrencisi Enes Kara’nın intihar haberi geldi ve benim neye odaklanacağım belli oldu. Bu özel sorunun birçok boyutu olduğu için hafta boyunca çeşitli türden yorumlar ve değerlendirmeler yapıldı. Belirli bir cemaat yurdunda gerçekleşmiş olması, olayı hassas olduğu kadar bir o kadar da politik hale getirmiştir. Şüphesiz bu spesifik intihar olayının kendine özgü özellikleri olsa da modern toplumda intihar temel toplumsal sorunlardan birisidir ve daha geniş çerçevede ele alınmayı hak etmektedir.

Soruna şöyle başlayalım: İntihar, dünyada ve Türkiye’de ne kadar ciddi bir sorundur? Rakamsal veriler ne söylüyor ve yıllara göre nasıl bir seyir gözlemleniyor?

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre 2018 yılında ölümle sonuçlanan intihar sayısı 3 bin 161 kişidir. İntihar edenlerin %75,6’sını erkekler, %24,4’ünü ise kadınlar oluşturmaktadır. Ölümle sonuçlanan intihar sayısı 2017 yılında 3 bin 168 iken, bir sonraki yıl pek fazla bir değişme olmamıştır.

Yüz bin nüfus başına düşen intihar sayısını ifade eden kaba intihar hızı, 2017 yılında yüz binde 3,94 iken, 2018 yılında yüz binde 3,88’e düşmüştür. Diğer bir ifade ile 2018 yılında her yüz bin kişiden yaklaşık dört kişi intihar etmiştir.

TÜİK verilerden yola çıkarsak, 2012’den itibaren intihar oranlarında belirgin bir artış ya da azalış olmadığı ortaya çıkıyor. TÜİK rakamları ile Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarının aynı olmamasının sebebi, TUİK kurumunun kendisine has hesaplama yönteminden kaynaklanıyor. Fakat her iki veri kaynağı da incelenince, Türkiye’de intihar hızının diğer ülkelere oranla çok yüksek olmadığı ve belirgin bir artış da sergilemediği görülmektedir.

BMJ adlı tıp dergisinin Şubat 2019 tarihli bir yayınına göre, küresel intihar oranları 1990’dan 2016’ya kadar yüzde 6,7 artmıştır. Ayrıca dünya çapında ülke başına dikkate değer büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bunun nedenleri iyi araştırılmamıştır, ancak topluluk, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, bölge, bireysel şiddet, dini kimlik, damgalama ve utanç, stres, silah sahipliği ve sorunlarla ilgili yardım arama derecesi gibi topluluklara göre farklılık gösteren olası faktörler hakkında spekülasyonlar yapılmaktadır.

Avrupa ülkelerinde intiharların bize kıyasla daha fazla olduğu bilinmektedir. Örnekler vermek gerekirse her yüz binde Belçika’da 13,9; Finlandiya’da 13,4; Hollanda’da 9,3; Norveç’te 11,8; İsveç’te 12,4; İngiltere’de 6,9; Fransa’da 9,7 ve Almanya’da 8,3 oranında intihar gerçekleşmektedir. Bu rakamlar bizdekini 2-3 katlamaktadır.

Peki, insanlar neden intihar etmektedir?

İntiharın toplumsal cinsiyetle alakalı olduğu, ilk bilinmesi gereken bir husustur: Tüm dünyada erkek intiharları kadın intiharlarını geçmektedir. Nasıl hapishaneleri kadınlardan ziyade erkekler dolduruyorsa, burada da aynı kural geçerlidir. Bunun muhtemel sebebi, erkekler kadınlardan daha fazla toplumsal risk altında yaşamaktadır.

İntihar olaylarında bilinmesi gereken ikinci nokta, bu olgunun en fazla büyük şehirlerde yoğunlaşmış olmasıdır. Türkiye’de sırayla İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya intiharların en fazla olduğu illerdir. Buna göre intihar bir kentli davranışı olarak tanımlanabilir.

Üçüncü nokta, intihar vakası en sık görülen yaş grubu 15-24 arasıdır, yani gençler intihar rakamlarında başı çekiyor. Gençler bir yandan ergenlik sorunları yaşarken, diğer yandan da okul, askerlik ve iş sorunlarıyla baş etmek zorunda kalmaktadırlar.

Türkiye’deki intihar yöntemlerinin en sık görüleni kendini asmaktır. Ardından ateşli silahla intihar gelmektedir. Bu yöntemlerin seçilmesi, öğrenilmiş davranış kalıplarının varlığına işaret etmektedir. Bir başka deyişle en fazla tercih edilen ve bilinen yöntemler, başkalarına da örnek olmaktadır.

Sosyolojide intihar olayını inceleyen ilk kişi Emile Durkheim’dır. O, “İntihar” adlı incelemesiyle hem toplumsal olguların nasıl analiz edilebileceğini göstermiş, hem de Avrupa’da hangi gruplar içinde intihara sık rastlandığını açıklamıştır. Durkheim’e göre intiharları türlerine göre incelemek gerekir, çünkü her toplum yapısı kendine özgü intihar türleri üretmektedir. Buna göre dört tip intihar vardır: Bencil, özgecil, anomik ve kaderci intihar.

Özgecil ve kaderci intihara geleneksel toplumlarda rastlanırken, bencil ve anomik intiharlara modern toplumda daha sık rastlanır. Durkheim’e göre intiharların sebebini, toplumun bütünleşme derecesinde aramak gerekir. Bütünleşme seviyesi yüksek geleneksel toplumlarda birey baskı altındadır ve kendi dışındaki bir irade/otorite tarafından belirlenmektedir. Modern toplumda ise, geleneksel yapılar çözüldüğü ve ileri düzeyde bir bireycilleşme ortaya çıktığı için modern birey maruz kaldığı zorluklar karşısında zayıf ve korumasızdır. Toplumsal bütünleşmenin zayıf olduğu modern toplumda birey zayıftır ve zorluklarla baş edemediği zaman intihara yönelir.

Bu açıklama modeline göre yukarıdaki rakamsal verileri yorumlamak nispeten kolaylaşmaktadır. Modern toplumda hayatın içinde olan erkeklerin her tür riske açık bir biçimde yaşamaları onları kırılgan kılmaktadır. Özellikle genç yaştakiler, aile ve yakın çevrelerinden destek alamıyorlarsa, çaresiz kalmakta ve bu çaresizliği bir protestoya da çevirmektedirler. Yine gençlerin henüz toplumsal değerleri ve normları tam olarak içselleştirmedikleri dikkate alınırsa, bencil ve anomik bir intiharın kurbanı olmaları mümkün hale gelmektedir.

Bencil ve anomik intiharda toplum ve toplumsal değerler ne kadar etkisiz ise, özgeci ve kaderci intihar formunda toplum ve toplumsal değerler olanca ağırlığıyla bireyin üzerine çullanmıştır. Özellikle birey kendi istek ve arzuları hilafına bir yaşama zorlanmışsa, intihar bir seçenek haline gelivermektedir. Zorla evlendirilen kızlar ya da ensest bir ilişkiye maruz kalan kızlar intihar etmekten başka bir şey düşünemiyorlar.

Elazığ Üniversitesinde tıp okuyan öğrenci Enes Kara’nın kısa videosundan çıkarabildiğimiz kadarıyla, bu genç istemediği bir yurtta ve hatta istemediği bir bölümde okumaktadır. Yurdunu ve bölümünü Nur Cemaati’ne mensup babası seçmiştir. Genç, okul ve yurt koşullarında yüklenmiş olduğu angaryanın sonucu olarak “yaşam sevincini kaybettiği”nden bahsediyor. Dahası bu içine girdiği süreç ve sorunları anlatabileceği bir aile ve sosyal çevrenin de olmadığını söylüyor.

Bu veriler onun pek de şehir yaşamına özgü olmayan özgeci ve kaderci bir intihar eylemi içinde olduğunu gösteriyor. Ama kendisi de hem zayıf, kırılgan ve içine kapanık bir kişiliğe sahip hem de sosyal medyanın etkisinde görünüyor. Yaşadığı dünya ile gördüğü dünya arasında ezilmişlik yaşıyor olmalıdır. Başka bir deyişle olmasını istediği gibi olamıyor. Onun intiharında Risale-i Nur’un içeriğinden ziyade içine zorlandığı dünya ya da cemaat ortamı etkili görünüyor. Bu anlamda babasının ve cemaatin kamuoyuna yönelik savunmaları çocuğun yaşadığı ikilemi gözardı ediyor.

Tam da bu noktada Durkheim’in yaşadığı dönem Avrupası’ndaki gözlemleri önemli. O ele geçirdiği istatistiksel veriler ışığında, Katolikler ve Yahudilerden ziyade Protestanların intihar etmeye eğilimli olduğunu tespit ediyor. Bu durum onların mezhepleriyle ilgili bir durum değildir. Durkheim’in vurguladığı şey, Protestanlarda cemaat bağları çözülmüş ve şehirli bir yaşam hüküm sürmektedir. Bireycilleşme ve anomik ortam onların yaşamları üzerinde etkili olmaktadır. Oysa Katolikler önemli oranda cemaat yaşamı içinde ve anomik etkilerden uzak yaşamaktadırlar.

Özetlersek, din ve intihar arasında doğrudan bir bağ kurulamaz, kurulması gereken bağ cemaat ile intihar arasındadır. Cemaat bağlarının sıkı olduğu yerlerde bireyselliğe yer verilmiyorsa bu durum özgeci ve kaderci intihara yol açabilir, cemaat bağlarının tamamen çözüldüğü ortamlarda ise bencil ve anomik intiharlar ortaya çıkabilir. İntiharı ortaya çıkaran şey, toplumsal bütünleşmenin ya da çözülmenin aşırı düzeylere ulaşmış olmasıdır. Topluluk yaşamının baskıcı ve sıkıcı ortamı da tehlikelidir, modern toplumun bağsız, yersiz-yurtsuz yaşamı da.

İntiharın çözümü var mıdır?

Eğer intihar olgusu belirli toplumsal şartlarla ilgili ise ve bu şartları değiştirmek de mümkünse elbette bunun çözümü de vardır. Bu intiharın tamamen ortadan kaldırılabileceği anlamına da gelmemektedir. Her toplumun bir intihar normalitesi vardır. Her toplulukta yılda belirli sayıda insan intihar eder. Önemli olan intiharın artma eğilimi gösterip göstermediğidir. Eğer artış varsa bunu doğuran toplumsal, ekonomik ve kültürel koşullar incelenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Bizim gibi toplumlarda hala geleneksel yapılar ve cemaatler kısmen etkili olsa da esas üzerinde yoğunlaşılması gereken büyük kentlerin bireycil ve anomik ortamıdır. Bu ortamları azaltacak ve toplumsal bütünleşmeye hizmet edecek önlemleri almak yapılması gereken en önemli şeydir. Sıkı cemaat ortamlarında ise bireyselliğe saygı yanında yalnızlaşmaya giden yolları kapatmaktır. Modern toplumda kitleler içinde yaşayan ama yalnız olan ve kendini yalnız hisseden pek çok birey bulunmaktadır. Önemli olan bu yalnızlığa ve yalnızlaştırıcı mekanizmalara odaklanmaktır.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Kadir Canatan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.