Kadir Çiçek Yazdı: Kötülük ve İyiliğin Üzerine…

20.07.2022

Toplumlara anlamsızlık sirayet ettiğinde o toprakların bir süre sonra kötülük hasadı vereceği kesindir. Dünya, hızla istikamet çizgisinden sapmaya ve karanlığın çekici boyutuna kapılmaya başlamıştır. Son sürat ve düşünceden soyut bir şekilde gerçekleşen bu facianın hayra çıkması oldukça zordur. Zira hızı yüksek olan bir durumun düşünce merkezli olması çok zordur. Düşünceyi barındırmayan durumun duraksaması, eleştirel sorgulama yapması, yanlışın farkına varması ve doğrunun veya iyinin üzerinde tefekkür etmesi imkansızdır. İyiyi/doğruyu bulmak için önce durmak, sonra düşünmek ve en sonunda pozitif yönde değişmek gerek. Aksi durum iyiliğin duvarları önünden fark etmeden geçip gitmektir.

İnsanlık zor olanı seçmede adeta yarışır vaziyette. Güzel olanı yok sayması, giderek kötüye meylini arttırmaktır. Kolay olandan zor olana göç, iyilikten kötülüğe doğru savrulmayı doğurur. Böylece derin izlerle örülmüş vahşetin duvarları şehirleri ruhsuz manzaraya dönüştürmekte. İşin aslı, kötülük bugün, temiz hayatları mahvetmek için en ince ayrıntısına kadar planlanan kirli ellerin silahı durumundadır. Kişiyi kimliksiz, aileyi değersiz, toplumu ilkesiz, dünyayı anlamsız hale dönüştürmek bu ellerin en temel amacıdır.

Bugün, dünyada kötülüğün kök salması ve toplumsal alanlarda itirazlara yer bırakmayacak şekilde hakimiyet kurması için mücadele verilmektedir. Asıl amaç iyiliği köreltmek ve yok etmektir. Sesi kesilen bir iyilik, kötülerin en sevdiği iyilik türüdür. Varlığıyla kötülüğe engel olamayan bir iyiliğin yokluğu da arayışlara yöneltmez. Dolayısıyla iyiliğin içinden ruhun alınması, olabilecek en derin şuursuzluğu doğuracaktır.

Medya alanında belirli konular etrafında oluşturulan algılarla insanların tek bir şeyi savunmaları, tek bir şeyi sahiplenmeleri istenmektedir. Gündemde tutarak ve insanları olabilecek en derin duygularla etkileyerek benimsetmeye çalıştıkları “fikirleri”, bütün bir alanda gözler önünde tutabilmeyi başarabildiklerini söylemek mümkündür. Kötülüğün rengindeki fikirlerini dizi ve filmlerin içine serpiştirerek, sosyal medyada sürekli güncel tutarak yaymayı ilke haline getirmeyi başardılar. Bu bağlamda, eş cinselliği temel politika haline getiren platformlar gençliğin ve ailenin yok oluşunu hızlandırmış durumda. Yaşanan cinayetleri ana haber bültenlerinde cinsiyet ve mesleğe göre ayrıştırarak insanlar arasındaki kutuplaşmayı ve nefreti körüklediler. Bu haberleri yansıttıkları şekil, bu olayların daha fazla büyümesine ve cinayetlerin daha çok artmasına, dolayısıyla da insanların birbirlerine karşı tahammüllerini bitirmeye yarıyor sadece. Sokakta kalan insanlara, sokak hayvanları kadar değer vermediklerini, yaptıkları haberler ve iğrenç politikalarıyla her gün gözler önüne seriyorlar.  Aslında bütün bu planlı girişimler, bir zamanlar laik ve ırkçı insanların, din ve ırka dönük yaptıkları baskıların yeni versiyonunu yansıtmaktadır. Zihniyet aynı. Değişen sadece bu zihniyetin yeni sürdürücüleri.

İnsan, bütün ömrü boyunca aslında bir mücadele ile karşı karşıyadır. İyilik ile kötülüğün bu mücadelesinde kötülüğe çağıranın çekici vaatleri onu etkileyebilir. İlkelerine sarılarak yaşantı sürdürenlerin ise iyiliğin büyümesi yolundaki çabası, kötülüğün vaatlerine değişmeyecek kadar niteliklidir. Bütün mesele kökleşmiş kötülüğün yanılgı kokan çağrısına “hayır” diyebilmek ve bu değirmene su taşımayı reddetmektir. Zira kötülük normalleştiğinde, yeryüzünde insanlığın selameti yolundaki dikenler çoğalmaya başlar.

Kötülük gelenekselleştiğinde ilkelerle örülmüş ne kadar duvar varsa yıkılmaya başlar. Kötülüğün iyilik olarak ve bireyin özgür iradesinin neticesi olarak piyasaya sürülmesi, toplum nezdinde itirazların asgarî düzeye düşmesine neden olur. Kabulü zor taşkınlıklar, iyilik suretinde ruh bulduğunda toplumun buna vereceği tepkiler de yumuşak tonlarda olur. En muhafazakar kesimin bile direncini kolayca yıkabilecek güç, kötülüğe iyilik elbisesi giydirilerek yapılan saldırıdır. Basiretin ve ferasetin en büyük kalkan olduğu böylesi durumlarda insan, uyanık olmayı ve çok yönlü düşünebilme iradesini ortaya koyabilmelidir. Aksi halde iyiliğin tarafında olduğunu zannedip kötülüğün hizmetinde bulunduğunu fark edemeyecek kadar körleşme yaşar.

İnsan büyüklendiğinde davranışsallaştıramayacağı kötülük kalmaz. Büyüklenmek, kötülüğün aktif hale geçişini tetikler. Kendi kendisini taparcasına ön plana çekmek, başka doğrulara kapılarını kapatmanın önünü açacaktır. Böyleleri doğruları, doğruların kendisinden çok, doğruların içine şüphe ve kötülük tohumları karıştırarak bulanık hale getirirler. Böylece iyiliğin toplum nezdindeki etkisini ve geçerliliğini en aza indirgeyerek karmaşık fikirlerin temelini atmış olurlar. Bu durum insanların, doğrunun ölçütü noktasında tereddütte kalmalarına neden olur. Bugünün dünyasında, etkili mesajların önü, onları asılsız duruma getirmekle alınmaya çalışılmakta. Kutsalın kendisine değil içeriğine dokunularak insanlar üzerindeki etkisi yok edilmeye çalışılmakta. Gündemden düşürülerek, güncele dair görüşü bertaraf edilerek ve toplumsal ilişkilerdeki belirleyici etkisi minimuma indirgenerek geçerliliği yitirilmeye çalışılmakta. Çağa söyleyecek sözü yokmuş gibi yansıtılan fikirler, önce eski dönemlere özgüymüş gibi görülmeye sonra da hayata hiç bir etkisi olmayan alanlara hapsedilerek çürümeye bırakılır. Kendi sesleri dışında başka seslere kulaklarını tıkayanlar, toplumu dönüştürücü her fikirden olabildiğince korkarlar. Bu korkaklıkları, onları öteki sesleri bastırmaya dönük her türlü eyleme yönlendirebilmektedir. Yani iyiliğin fikirsel boyutu daralma yaşadığında, kötülüğün hareket noktası büyür ve toplumsal alanda etkililiği artmış olur.

Kötülük iki uçtaki insanın eylemleriyle var olur. Kötülüğü yayanlar ile kötülüğü alanlar yani benimseyenler. Öncüler kötülüğün üreticisi, peşi sıra gidenler ise kötülüğün alıcısı ve yürütenleridir. Kötülük, bu iki kesimin eylemleri sonucu çoğalır. Böylece öncülerin izini süren takipçileri, iyinin mensupları oldukları yanılgısı içine girerler. Kötülük, iyilik zannedildiğinde toplum daha kolay bozulur ve kötülük bu yöntemle daha çok yol alır. Böylece yolcuları da git gide artar. Toplumsal kötülük selim aklın önündeki barikat gibidir. Aşması zordur. Bu yüzden öncelikle o barikatın kurulmasına engel olunmalıdır.

Yolun doğru olanını eğip bükerek insanları bu yoldan saptıranlar, yeryüzünü ateşe veren kötülük mensuplarından başkaları değildir. Yolun eğri olanını, yeryüzünde sahte cennet kurarak insanlar arasında geçerli yol kılma çabaları, onların temel politikasıdır. Süslü cümlelerle ve ileri derecede lüksü özendirecek yaşamlarıyla, insanların kendilerinde eksiklik ve yetersizlik hissetmeleri neticesini doğurarak anlamsız arayışlar içine girmelerine neden olmaktadırlar. Deliler gibi tüketmek, tükettiğinin yerini doldurmak için durmadan çalışmak, çalıştığının karşılığını almak için de sınır tanımadan yaşama özgürlüğünü sunan böyle öncülerin hayatına özenmek kendinden kopuşun başlangıcıdır. Başka hayatları elde etmek için çırpınan insan, kendi sınırlarını ihlal etmemeye direnebilir mi? Başka hayatlara özenti duyarak kendi hayatından nefret etmek, doyumsuzluk yolunda ilerlemek ile aynı anlamı taşır. Zira başka hayatlara girmek için sınırları zorlamak, sonu gelmeyen iştahın başlangıcıdır.

Dünya hayatının insanı aldatması, aslında insanı oyalaması ve onu kötülüğün çemberine çekmesidir. Dahası bu aldatma, insanın gerçeğe ulaşmasını, hakikate giden yola yönelmesini engellemektir. Kötülük saltanatına kapılarak elde ettiği gücün kendisini ebedi dünya gerçeğinden uzaklaştırdığı kimse, gücün sonsuzluğuna tapan kimsedir. Böyle bir insan için tükenmesi mutlak olan ömür, sonsuz hayat gerçeğini düşünmek istemeyecek kadar uzun gelebilir. Oysa bütün uzun ömürlerin sonu, yakın olmaya ayarlıdır.

Bataklığa gömülenler, yol göstericileri her zaman düşman olarak görmüşlerdir. Zira iyilik onların yüreğinde  sadece yara açar. İyiliğe dönük çağrı, rahatından ödün vermeyenler için acı bir çığlıktan ibarettir. Konforun doruğunda yaşayanlar için nasihat, rahatsızlık veren sesten ibarettir. Sade yaşantıya dönmek, ölümün pençesine düşmek gibidir onlar için. Sınır tanımadan sürüp giden ömrünü iyilik tohumlarından mahrum etmekten başka işlevsellikleri yoktur onların.

İyilik ciddiyet üzerine inşa edilir. Ciddiyetini yitirmiş iyilik bir süre sonra etkisini de yitirir. Çünkü ciddiyeti çiğnenen her önemli durumun ihlal girişimleri süreklilik kazanır. İhlal edilen bütün değerler, zamanla toplumun dönüşümü üzerindeki etkisini yitirmeye başladığı için toplum, hızlı bir ifsat sürecine girer.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.