30.03.2021
İlerlemeci/Evrimci varsayımı temel alan seküler görüşe göre, din, ilkel düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkmış ve sürekli bir gelişme çizgisi izleyerek günümüze gelmiştir. Bu görüşün geçerli olması halinde, yüzyıllardır varlığı bilinen dinlerin başlangıcından bu yana hep daha iyiye yönelen bir gelişme içinde olması gerekirdi. Oysa ilerlemeci mantığın işlemediği ve tersine bir gerilemenin gerçekleştiği gözlenmektedir: Birbirini izleyen ve ortak adı İslam olan dini sayısız kez yenileyen Peygamberlerin olağanüstü çabaları bile bozulmayı, gerilemeyi, yani yozlaşmayı durduramamıştır. Tek din olan İslam’dan; Hristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Sihizm, Bahailik, Şintoizm gibi kaynağıyla ilişkisi kopmuş birçok din türemiştir.
Üstelik sorun çözen din, içeriden sahiplenen bir kesim tarafından; istismar, çıkar ve tahakküm aracı haline getirilerek sorun üreten bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Her dinde; yozlaşmadan beslenen, farklı fiziki görüntüsü ile adeta üst insan muamelesine tabi tutulan bir din adamları sınıfı oluşmuştur. Bunlar, sınırları ve hacmi hesaplara sığmayan büyük maddi kaynaklara hükmederken itibar tekelini de ellerinde tutmakta mahir davranmaktadırlar. İnananları; kişiliksiz, ilkesiz, iradesiz, aklını kullanmayan, düşünmeyen, eleştirmeyen bir tür köleliğe iterek kendilerine bağlamaktadırlar (Tevbe 31,34). Çıkar ilişkisi içinde oldukları siyaset ve sermayenin her türlü gayrimeşru, hatta dine aykırı uygulamalarına fetva üreterek onaylayan bir misyon ifa edenleri hayli çoktur. Bireysel ve toplumsal sorunlara ilişkin temel görüş ve önerileri göz ardı ederek, dini, ayrıntı ve hurafelere indirgemişlerdir. Dini, egemenliğine payanda yapan devletin tellallığını yapmakta tereddüt etmemektedirler. Irkçılığa, yoksulu ezen ekonomiye, zulüm ve haksızlığa gerekçe üreten hukuka, hayat tarzı dayatan eğitime, insan hakları ihlallerine, çevrenin tahribine ve benzeri birçok olumsuzluğa karşı çıkmak şöyle dursun dinin emri gibi sunarak kurulu düzeni tahkim etmektedirler. Geçmiş toplumlarda da günümüzde de aynı şeyler hep tekrar edilmektedir.
Çerçevesi belirtilen yozlaşma; kısaca, arzuların yüceltilmesiyle (Furkan 43) ahlakın işlevini yitirmesi biçiminde tanımlanabilir. Her alanda ahlakı temel ve belirleyici kılmayı hedefleyen dinin kaynağı olan Kitap, birçok topluluğun ahlak dışı davranışlardaki aşırılıkları nedeniyle, ilahi müdahale ile(helak) tarih sahnesinden silindiklerini bildirmektedir. Bunlardan bazılarının helak nedeni şöyle aktarılmaktadır: Nuh kavmi alt tabakayı küçümseyerek zulüm ve azgınlıkta ileri gitmişti. Lut kavmi, eşcinselliği hayat tarzı haline getirmiş ve insan soyunun devamını tehlikeye atmıştı. Şuayb Peygamberin kavmi, ölçü ve tartıda hak ve adaleti gözetmeyerek güvensiz bir toplum haline gelmişti. Nükleer enerjiyi bile kullandığı iddia edilen Ad kavmi ile benzeri olan Semud kavmi kayaları yontarak gösterişli binalar yapıp, tüketimde sınır tanımaz ölçülere çıkmışlardı. Büyüklük taslayarak kendilerinden büyük güç olmadığını iddia edecek kadar iler gitmişlerdi. İsrailoğulları, kendilerini özgürlüğe kavuşturan Hz Musa’ya çok kez isyan edecek kadar nankörlük yapmışlardı. Yeryüzüne fitne fesadı yaymalarına engel olmak için çabalayan ve onlara her türlü maddi manevi imkânı sağlayan Peygamberleri öldürecek kadar ileri gitmişlerdi.
Dini düşünce, bu örneklerden hareketle doğrusal ilerlemeci varsayımın tarihi gerçeklere aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. İlk insanın Peygamber olarak gerekli bilgilere (esma) sahip olması, modern bilimlerin ilkel insan-ilkel dönem iddiasını geçersiz kılmaktadır. Kuran, tarihi sürecin inişli çıkışlı olduğunu yukarıda anılanların yanında başkaca örneklerle de açıklamaktadır. Gelişmiş kimi uygarlıkların bir süre sonra çöktüğünü, kaybolduğunu ve tarih sahnesinden tümüyle çekildiği bilgilerini paylaşmaktadır. Zaten bu uygarlıkların günümüze ulaşmış kalıntıları, Kuran’ın yaklaşımını paylaşan ilim adamlarının bu yöndeki tezinin belgeleri hükmündedir.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.