16.10.2023
Bir Müslüman olarak Yahudilere, Hristiyanlara, bütün sorumluluk ve erdem sahiplerine bir teklifim var.
Aranızda; insanlık olarak herkesin, evlatlarının, torunlarının, ailelerinin, sevdiklerinin topyekûn aynı risklere sahip olduğu, aynı topun namlusunun ucunda olduğu bir zamanda, buradan çıkış, kurtuluş için işbirliğine ihtiyaç olduğu hususunda şüphesi olmayanlar olduğunu biliyorum.
Bu işbirliği için temel üç hususta anlaşmamız yeterli olacaktır. Bunlar zaten hakikate taraf olan herkes için ortak paydadır.
Birincisi, Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim.
İkincisi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım.
Üçüncüsü, sadece Allah’ı Rab bilelim ve birbirimize rablaşmaya çalışmayalım.
Eğer prensip olarak bunları kabul ediyorsak, bunların cari hayata tekabül eden anlamları, sınırları, değerleri, ilkeleri, ölçüleri, hukuku ve sistematiği üzerinden konuşmaya karar vererek, işbirliğine başlayabiliriz.
Eğer bununla ilgilenmiyorsanız, bizler bu paydalara şeksiz şüphesiz iman etmiş ve teslimiyetin bütün şubeleri, katmanları ve kıvamıyla teslim olanlarız ve hayatın bundan sonrasına böyle dahil ve müdahil olacağız.
Sözlerimi retorik olarak okumayın. Çünkü bu teklifim, içerisinde bulunduğumuz hallerin; insanların, hayatın, varlıkların doğalarına aykırı olması nedeniyle ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedellerin farkında olan, bunun rahatsızlığını hisseden ve dillendiren; İstanbul’da, Newyork’ta, Tel Aviv’de, Semerkand’ta, Tahran’da, Delhi’de, Moskova’da, Arjantin’de, Fas’ta, Nijerya’da, Amsterdam’da, Berlin’de, Tokyo’da, Sidney ‘de insanların olduğunu bizatihi bilmenin hali içerisinde yapılmaktadır. Farkında olmadıkları durumların sebep olduğu ıstırapları çeken, hüsranları yaşayan, fakat sürecin nesneleri olarak halin bozulmasına ve tüketimine vesile olan insanların müşahiti ve içerisinde bulundukları hallerden müessiriyet ve mesuliyet duyan birisi tarafından yapılmaktadır. Hayatı bu hâle getirenlerin gizli çaresizliğini izleyip, ulaşabilecekleri neticelerle ilgili fikirler üzerinde çalışılan bir süreç üzerinde yapılmaktadır.
Hangi inanca, tercihe, aidiyete sahip olunursa olunsun; ya bilinçle ya da tecrübe ile görülecektir ki; hakikate karşı her duruşun, tutumun, davranışın bedelleri olacaktır. Bu gerçeği değiştirebilecek bir olgu ve oluş yoktur.
Bu gerçeğe mugayir davranışların sahipleri; konjonktürel güçleri, imkanları, ilişkileri, avantajları, istekleri, hırsları, korkuları çerçevesinde ortaya koyduklarının etkileri; kendileri, muarızları ve bütün insanlık için, sadece hesapladıkları ile sınırlı kalmayacaktır. Hesaplayamadıklarının etki oranı çok daha büyük olabilir.
Hakikate ve hukuka mugayir her davranış zulüm doğurur ve her zulmün, zamanlar ve zeminlere bağlı olmayan bedelleri vardır. Zulüm edenler mutlaka bu davranışlarını kendilerince gerekçelendirmektedirler ve bu gerekçeleri, güçleri nispetinde diğerlerine inandırmaya çalışmaktadırlar. Ancak iletişimin bu kadar geniş imkanlarla ve çeşitli olarak gerçekleştiği bir zamanda, artık mızrak çuvala sığmamakta, yani propaganda sınırsız etki göstermemektedir. Zulmün evrensel tariflerine uygun ortak algılara uygun görüntüler ve haberler; yapanların bütün karşı çabalarına rağmen, insanların kalplerine nefret tohumları etmektedir. Şimdi ve gelecekte, insanların nefretini kazanmış olanların, bütün sahip olduklarına rağmen ciddi bedel ödeyecekleri muhakkaktır.
Tarih disiplini belki de bunun için vardır. Kendi iç analizlerini yaparken, tarih boyunca; sebep-sonuç, tercih-netice ilişkileri içerisinde okumalar yapıp, ödedikleri, ödettikleri bedelleri ve düşüşleri hatırlamalarında fayda bulunmaktadır.
Bu gerçeğe rağmen; hakikate, hukuka, hikmete karşı davranış sergileyenlerin bu tercihlerine “Devekuşu Jeopolitiği” ismi verilebilir. Çünkü bu politikaları benimseyenlerin bakış derinliği ve bütüncüllüğü, kafalarını gömdükleri kumun sağlayacağı imkanla mütenasip olacaktır. Ancak güvenlik riskini oluşturan bölüm ise yerin üstünde kalan kısımdır.
Mevcut ve müstakbel hal ve riskler üzerinde müessir çalışma yapanlardan, bütünüyle; varlıkların, insanların, hayatın, olguların, oluşların, ilişkilerin orijinal kök varlık özellikleri üzerinden elde edilmiş veriler oluşturup, süreçleri bunlar üzerinden sürdürmeyenler; kısmi doğrular üzerinden planlanmış çalışmaların bile, birer ara faz olduğunu ve sadre şifa sonuçlara ulaşılamayacağını; neticede, bir sıkıntılı hâlden tekrar başlanmak zorunda kalınacağını müşahade edeceklerdir, eğer imkan kalmışsa.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.