06.07.2023
Hadi bakalım, itiraz istemem bu seferde benim söylediğim yere gideceğiz, dedi. Sanki her seferinde ben onu bir şeylere mecbur bırakıyormuşum edasıyla ve görünür bir heyecanla ısrar ediyordu.
Girdiğimiz salon sanki bir dijital tarikatın ayin odası gibiydi. Selim üstad diye tanıştırdığı şahıs, ben yaşlardaydı, fakat gür saçlara sahipti ve saçları da arkadan bağlanmıştı.
Ön yargılı olmanın her seferinde insanı soktuğu durumlardan birisini yaşadık bir kez daha. Demli çayların eşliğinde, demli bir muhabbet esnasında, Selim beyin mütevaziliği, derinliği ve yalınlığına şahit olduk. Ayrıca beni buraya getirenin heyecanının sebebini de anladık. Uzun yıllara bali, “fıtrat ekseninde bir hayatın inşası” üzerinde çalışan, yazan, konuşan birisini; benzer mevzulara, başka yöntemlerle yaklaşan başka birisi ile tanıştırmanın heyecanıymış…
Selim Bey bizi dijital bir masanın etrafına davet etti. İlginç bir masaydı. Masa aslında büyükçe bir monitördü ve sol ucunda, doksan derece açı ile birleştirilmiş, neredeyse aynı büyüklükte, dikey bir monitör daha vardı. Masanın etrafında toplanınca, kumanda tablosundaki bir düğmeye bastı. Monitör üzerinde bir görüntü oluştu. Kalabalık bir şehrin -muhtemelen İstanbul olabilir- bütün detaylar, hareketler ve ilişkileri ile bir kesitinin, anlık tablosu belirdi.
Sol taraftaki dikey ekranda ise, neredeyse sınırsız sayıda, üst üste, yatay çizgiler vardı. Bunlar çok dar aralıklara sahiptiler ve her birisi farklı frekanslara sahip dalgalar biçimindeydiler.
Selim Bey, sağ eliyle ekranı sürükleme hareketi yaptı ve ekrandaki görüntüler de, kesintisiz geçişlerle başka görüntülere dönüştü. Yatay ekrandaki geçişlerle senkron biçimde, dikey ekrandaki çizgilerde, yatay eksende ve aynı yönde hareket etti.
Bu kere Selim Bey, iki elini farklı yönlere hareket ettirerek, ekranda bir büyütme eylemi yaptı. Mevcut görüntü sabit kalmakla birlikte, herbir detay daha büyük görülmeye başladı. Ne görüyorsunuz? Diye sordu. Farklı şeyler söylendi fakat asıl görmemiz istenen şeyin, ekrandaki görüntünün piksellerden oluştuğu idi. Sayısız pikselin bir araya gelmesiyle görüntü oluşuyordu. Büyütme hareketi devam ettikçe, hayrete mucip şeyler oluyor, her piksel öbeğinde başka bir alt görüntü ortaya çıkıyordu. Daha da büyüttükçe, her pikselin içerisinde, müstakil bir hareketli görüntü ortaya çıkmaya başlıyordu. Piksellerdeki görüntüler ile, başlangıçtaki genel görüntünün bir benzerliği yoktu, fakat biz yakinen izleyip, görmüştük ki, genel görüntüyü, ekranı büyüttükçe ortaya çıkan, fakat birbirlerine benzemeyen; alt piksel öbeklerinin ve müstakilen her pikselin görüntüsü oluşturmaktaydı. Bir pikselde, bir insanın, tek başına yaşantısının görüntüleri; bir piksel öbeğinde, aynı ev içerisinde yaşayan bir ailenin görüntülerine; en genel görüntülerde de şehrin anlık yaşantısının bir kesitine dönüşüyordu. Görüntüler aynı değillerdi, fakat ayrı da değillerdi. Piksellerde müstakil, şehrin kesitinde bir bütün olarak görülüp, çalışıyorlardı. Bir bakıma bütün piksellerdeki hayatlar birbirleriyle ilişkili ve ilintili; büyük görüntüde de bir bütün olarak çalışıyorlar ve tek bir üst görüntüyü oluşturuyorlardı.
Selim Bey, aklınız karışmazsa size daha karmaşık ve zorunu göstereyim dedi. Bir pikseli büyütmeye devam etti. Pikseldeki kişi, büyüttükçe, önce uzuvları, daha sonra onların dokuları; büyütmeye devam ettikçe, moleküller, devamında atomlar, sonrasında frekanslar, sonra da dalga ve parçacıklar biçiminde görüldüler. Elbette görüntünün bir safhasından sonrası, yapay zeka ve başka programlarla oluşturulmuş görüntülerdi.
Şimdi daha enteresan olanını göstereceğim dedi, Selim Bey. Bu boyuttaki görüntüyü, eliyle kaydırmaya başladı, fakat görüntü değişmeksizin devam etti; dalgalar ve parçacıklar… sonra birden görüntüyü küçültmeye başladı. Ortaya bir su birikintisinden su içen bir kedinin görüntüleri çıktı. Büyütmenin başlangıcında, bir pikseldeki insanın görüntüsü vardı. Sonra bu görüntüyü, dalga ve parçacık boyutuna kadar büyüttüm ve bu boyutta görüntüyü hareket ettirerek başka piksellerin görüntülerine getirdim. Ancak aynı boyutta, görüntülerde herşey aynıydı ve biz bu yüzden değişikliği farketmedik. Gelinen son görüntüyü küçültünce ortaya bu kedi görüntülü piksel çıktı.
Bütün bunları görmenin ve bilmenin bizim için pratik değeri nedir? Diye sordu Selim Bey. Öncelikle birbirleriyle ilintili, bağlantılı, bütün olarak çalışan çok boyutlu bir sistem içerisinde yaşadığımızı fark etmiş olmak büyük bir şeydir. Sistem bir bütün olarak çalışıyorsa, sistemin bütün boyutlarında, bütün unsurların birbirlerini etkileyebilmek imkanının olduğunu da anlamış olmamız gerekir. Elbette bu etkileme farklı boyutlarda, farklı biçimlerde gerçekleşmektedir. Burada, kestirmeden şöyle bir yargıda bulunabiliriz. “Bu durum insanlar için hem çok büyük bir imkanı, hem de çok büyük bir sorumluluğu ifade etmektedir.”
Bu ne anlama gelmektedir? Diye tekrar sordu, Selim Bey. Bu soruya cevap verebilmek için şu soruyu da sormak icap etmektedir. Bu devasa sistemde bütün unsurlar, diğerlerini aynı derecede mi etkilemektedirler? Bunun cevabı, diğer sorunun da cevabı olacaktır. Sistemde, insanların dışındaki bütün yaratıklar sabit programlarla çalışmaktadırlar. Tek istisna insandır ve o, iradi kararlar alabilmek ve davranışlar sergileyebilmek imkanına sahiptir. İnsanların bunu gerçekleştirebilmesini mümkün kılan ve ekranın hiçbir görüntü ve simülasyonunda görülmeyecek olan; sadece etki ve eserleri ile bilebileceğimiz bir ruha sahip olması, onun ayrıcalıklı konumunu belirlemektedir. Yani sadece insanların, bütün sistemi iradi olarak etkileyebilmek güç ve imkanı vardır. Sistem içerisinde sabitler ve değişkenler vardır. Sabitler, yaratılıştan belirlenen doğaları ve bu çerçevedeki davranış sınır ve sabiteleri ile varlıklarını sürdürürler. Değişkenler ise, insanların tesir ve müdahaleleri ile inşa olan, etkilenen, biçim alan unsurlardır. Piksellerdeki tekil insan yaşantılarından, öbeklerdeki ve geneldeki dünya ve hayatlar ortaya çıkmaktadır. Bu da insanların karar ve davranışları vesilesi ile oluşmaktadır. İnsanların karar ve davranışlarının; halihazırda bilinen en dip boyuttaki dalga ve parçacıklardan, en üstteki görülen dünyaya kadar bütün ara boyutlarda ve alt sistemlerde, birbirlerinden farklı biçimlerde etkileme imkanı vardır. Bütün olarak çalışan sistemde, insanların iradi etkileme imkanı, onlara verilmiş güç ve ayrıcalığı ifade etmektedir. Ancak bu güç ve imkanı, insanların ve varlıkların doğalarına ve hukuklarına aykırı biçimde kullanılabilmek potansiyeli de onların sorumluluklarını belirlemektedir. İnsanların imkan ve sorumluluklarını belirleyen temel faktör; karar ve davranışlarının mahiyetidir. Zira insanların karar ve davranışlarının mahiyeti, bütün hayatın mahiyetini belirlemektedir. Bunu nasıl belirlediğini de dikey ekranda göstereyim, dedi, Selim Bey.
Dikey ekran, yapay zeka, farklı programlar ve geliştirilmiş algoritmalardan oluşan bir simülasyon ekranıydı. Yatay ekrandaki bütün katmanlarda ve alanlarda gerçekleşen oluşların epistemolojik süreçlerini eş zamanlı olarak simüle ediyordu.
Dikey ekranın tam ortasında, en üstten, en alta kadar kesintisiz uzanan, ince, beyaz bir sütun vardı. Bu sütun ekrandaki yatay ve dikey bütün hareketlerde sabit kalıyordu. Âdeta beyaz bir ışık hüzmesi şeklindeki sütun, kestiği bütün yatay katmanlara; hani, durgun suya, bir kaynak mütemadi olarak vuruş yapar da, bu etkinin oluşturduğu dalgalar, suyun üzerinde sürekli biçimde büyüyen halkalar oluşturur ya.. buna benzer biçimde yatay katmanlara frekans yayıyor, bunun dalgaları da bütün katman yüzeyini kaplıyordu. Bunlar kesintisiz frekansların oluşturduğu, kesintisiz dalgalardı.
Dikey olarak bütün katmanlara frekansla dalga yayan bu sütun, gerçekte o katmandaki iradi oluşların orijinal doğalarına uygun olan mahiyet bilgilerini veren ana besleme kaynağını sembolize ediyordu.
Bütün katmanlardaki sabit unsurlar zaten bu sütundaki bilgilerle özdeş, beyaz sütunla aynı kaynaktan aldıkları bilgiler çerçevesinde kendi ontolojik oluşlarını gerçekleştiriyorlardı. Geriye kalan, insanların iradi karar ve davranışlarının mahiyetini belirleyen ana beslenmede, bu sütundan gönderilen mahiyet bilgileri ile sağlandığında, sabitler ve değişkenler arasında tam bir kaynak ve mahiyet uyumu oluşuyor, bu sayede hiçbir çelişki ve çatışma yaşanmıyordu. Bunun doğal sonucu olarak ta, sistemde; düzen, barış, uyum, adalet ve işbirliği gerçekleşiyordu.
Kaynaktan gelen bilgiler frekanslar ve dalgalar; bunların sonucunda gerçekleşen oluşların mahiyeti de, farklı dalga boylu, biçimli ve renkli frekanslarla sembolize ediliyordu. Yani dikey ekrandaki bütün yatay kesitlerde gözlenen farklı renk, biçim ve dalga boyuna sahip görüntüler, o katmandaki oluşların gerçekleştirdiği yaşam ortalamasının mahiyetini ifade ediyordu. Bu ifadelerin sembolik değerlerini okuyup, anlamlandırabilmek için de, referans biçim, renk ve frekans değerleri geliştirilmişti. Bütün sabitlerin ve değişkenlerin, orijinal doğalarına uygun oluş ve ilişkiler içerisinde yaşam süreçlerini gercekleştirmeleri durumunda ortaya çıkan mahiyet değerlerini sembolize eden renk, biçim ve frekans kombinasyonu; referans değer veya şahit numune olarak kabul ediliyordu ve diğer bütün görünüm değerleri buna göre okunup, yorumlanıyordu.
Bu gözlem, analiz ve yorumlamalar, dikey ekrandaki kesitteki analiz ile, eş zamanlı olarak, bu dikey katmanın, ilgili kesitiyle senkron çalışan, yatay ekrandaki hayatın nitelik analizi birlikte yapılıyordu. Böylece dikey ekrandaki epistemolojik mahiyet verilerinin, yatay ekranda gözlenen, hangi mahiyette bir hayatı ortaya çıkarttığı üzerinde çalışma yapılabiliyordu.
Dikey ekrandaki frekansların, epistemolojik etki alanındaki mahiyet bilgilerini sembolize ettiğini ifade etmiştik. Bu mahiyet bilgileri, sistemdeki iradi değişken olan insan karar ve davranışlarının mahiyetini/niteliğini belirleyen bilgilerdi. Bunları da kısaca; anlamın ve nedenin bilgisi, ilkeler, sınırlar, değerler, ölçüler, hukuk, sistem, mekanizmalar, kaynaklar vb. olguların bilgileri olarak ifadelendirebiliriz. Çünkü bunlar insanların karar ve davranışları mahiyetlerindeki değişkenliği oluşturan bilgilerdir.
Elbette sistem bu kadar basit ve yalın çalışmıyordu. Son derece sofistike, çok katmanlı, çok sistemli, çok parametreli bir sistemdi. Tabii ki bütün sistemi bu yazı hacminde anlatabilmek imkanı yok fakat birkaç hususa daha değinip, yazıyı bitireyim.
Dikey ekranda, bütün sistemi baştan aşağı kesip, etkileyen beyaz ışık hüzmesinin yanısıra, neredeyse sayısız miktarda, dikey hüzmeler de vardı. Ancak bunlar, ortadaki gibi bütün sistemi, kesintisiz olarak etkileyebilecek bir bütünlüğe ve güce sahip gibi gözükmüyorlardı. Belli katmanlarda başlayıp, belli katmanlarda sona eren bir biçim ve etki alanlarına sahiptiler. Bunların ne olduğunu sorduk. Cevaben bunlarında merkezdekine benzer bir fonksiyonlarının olduğunu öğrendik. Ancak çok temel bir farklılık vardı. Öncelikle bunlar sabitelerin ve değişkenlerin orijinal doğalarına uygun bilgilerin olduğu bir kaynaktan beslenmiyorlardı. Bunları besleyen çok farklı kaynaklar vardı. Bu kaynaklar, bütün sabit ve değişken unsurların, oluşların, ilişkilerin doğalarını bilmek imkan ve kapasitesine sahip değillerdi. Bu nedenle oluşturdukları etkiler de, bütüncül, uyumlu, adil, üretken, işbirliği ve barış oluşturan sonuçların elde edilmesini mümkün kılmıyorlardı. Esasen sistemdeki işleyisleri, beyaz sütunun bütüncül ve orijinal etkilerini farklılaştırmak, değiştirmek ve engellemekti. Bu nedenle, bunların yaydığı frekanslar, beyaz sütunun frekanslarını ya perdeliyor, ya da onlarla karışarak bozuyorlardı. Ortaya çıkan ortalama dalgaların biçim, renk ve frekans değerleri de buna göre şekil alıyordu. Bunların yatay ekrandaki hayat karşılıkları da, cari gerçekliği oluşturuyordu.
Elbette bunun yanısıra yatay ekrandaki oluş süreçlerinde, her boyut ve kesitte olanların, diğerlerini epistemolojik olarak nasıl etkilediği ve buradan ortaya çıkan bilgilerin epistemolojik kiymetlerinin neler olduğu? Bunların dikey ekranda nasıl okunup, değerlendirileceği ve benzeri pekçok konu daha sözkonusu edildi.
Son olarak dikey ekrandaki beyaz sütunun ve diğer benzerlerinin ne olduğunu ve nasıl isimlendirildiğini sorduk? Selim Bey; “bunlar insanların karar ve davranışlarının mahiyetlerini belirleyen bilgi türünün asıl kaynaklarıdır. Bunlar yeryüzündeki “dinlerdir”. Beyaz sütun, insanların doğasının bilgilerine sahiptir. Diğerleri ise böyle bir niteliğe sahip olmadıkları için hayatın mahiyetine, tüm varlıkların, olguların, oluşların, ilişkilerin doğasına nispetle, bozucu etkiler oluştururlar.
Oradan çıkarken kafamdaki yıkıcı, yakıcı düşünceler; geniş kitlelerin mevcut algı düzeylerine ve niteliklerine nasıl getirildikleri ve bunun, belki de yakın gelecekte ortaya çıkartabileceği çok parametreli ve yüksek bedelli neticelerine ilişkindi.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.