02.02.2024
Küçümseyerek ve acıyarak baktı gençlerin yüzüne. “Çok üzülüyorum halinize” dedi. “Hem değerlerinizi kaybetmişsiniz, hem de saygınızı. Sizin bir kalemde yok saydığınız fikirler, bilgiler, ilmi birikim için kimbilir kaç kişi bütün hayatını hasretti. Bekara karı boşaması kolay, sorumsuzca, ağzınıza geleni söyleyin, yok sayın, bakalım bu işlerin sonu nereye varacak?”
“Derdimiz de, yaklaşımımız da bu söylediklerinizle alakalı değil. Ne birşeyi yok sayıyor, ne kimseyi küçümsüyoruz. Biz, bu boyuta bir kapıdan girdik ve diğer kapıdan, başka bir boyuta çıkacağımızın bilincindeyiz; bu boyutun sahibinin kurduğu sisteme ve koyduğu ilkelere uygun davranmanın sorumluluk ve telaşı içerisindeyiz. Hayatın bütün anlarında, alabileceğimiz bütün kararların ve sergileyeceğimiz bütün davranışların; hem o ana, hem de boyutun sahibinin koyduğu ilke ve kurallara istinaden, en doğru ve hikmetli olmasını sağlamanın, sizin söylediğiniz bilgi ve ilmin tek amacı olduğuna inanıyoruz. Bunun lazım şartının da, akletmek olduğunu “bu cahil halimizle” anladık”; demek istiyordu…
Bunun için, kendisini dinlemeye hiç te niyeti olmayan hocanın dikkatini çekmeye yönelik, riskli fakat çarpıcı bir giriş yapmak istedi. Önce tahrik edip, tartışma açmayı, sonra da asıl meseleye gelip, konuşabilmeyi umuyordu. Şu anda; “Allahʼın; “nefislerinizde ve çevrenizde size âyetlerimizi göstereceğiz ta ki, hak tebeyyün etsin” ayetinin tecellisini; içerisinde “akletmez misiniz?” sorusu geçen bütün ayetlerin sanki nüzul sebebini de müşahade ederek, görüyoruz” dedi, fakat devamını getiremedi. Hoca odayı öfkeyle terk etmişti.
-/-
“Allah’ın size bahşettiği zekanın şükrünü eda etmek için ne yapıyorsunuz?” diye sordu, dangadanak. Karşısındakiler, devletin, ülke çocuklarının en zekilerinden seçip aldığı ve güzide kurumlarından birinde istihdam ettiği gençlerden bir gruptu. “Amca sen, padişahım zurna çalmayı bilir misin?” hikayesini duydun mu? diye sordu, içlerinden birisi. Adamın söylediğine öfkelenmişti fakat bunu zekasına mütenasip göstermesi lazımdı.. “Bilirim evlat” dedi, ihtiyar. O adama “münasebetsiz Ahmet Efendi demişler, benim adım da Ahmet, siz de münasebetsiz diyebilirsiniz.”
“Fındık kırıyoruz, zekamızla fındık kırıyoruz” dedi, bir başka genç. Adam, gencin yüzüne baktı; söz bir istihzaya binaen mi söylenmiş, yoksa başka bir anlamı var mı? diye… Daha sonra bunu söyleyen genç ellerini yüzüne kapattı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Herkes büyük şaşkınlık yaşarken ihtiyar, duyulabilen bir sesle hamd etti. Bu, aslında bir idrakin, tövbeye tevessülün ve nihayetinde nimete şükrün edasının ihtimalinin belirtisiydi.
-/-
Bir saattir ikna etmeye çalışıyordu. “Ağbicim bak adamlar sana çok hürmet duyuyorlar ve anlattıklarından istifade ediyorlar.” Yarın bir sohbet daha yapsan, ne olur?
“Biliyorum, geçen sohbette de söylediler, ne kadar istifade ettiklerini. Fakat sende onlar gibi anlamıyorsun. Ateş çemberinde, yolumuzu kaybettiğimiz ve neredeyse çıkmaktan umudumuzu kestiğimiz bir labirentte, adamlar benden çok istifade ettiklerini söylüyorlar”; bana ne !..
İstifade ettim diyen adam, artık buradan çıkmaktan umudunu kaybetmiş, labirentin bir bölümünde karar kılıp, burası ile ilgili yeni anlamlar, hikayeler uydurup, burada yaşamaya kendisini ikna etmiş. Benden işitip te, istifade ettim dediği şeylerle, kovuğunda iknasını kavileştirip, karar kıldığı hayatı süsleyip, bezemeye çalışıyor.
Hâlbuki ben hakikatin bu labirentin dışında olduğuna inanmaktan vazgeçmemiş ve sürekli çıkmak için yol arayan insanlarla paylaşıp, işbirliği yapmak peşindeyim. Tek taraflı istifade ettiğini zanneden değil, anlattıklarımdan, bir çıkış umuduna ilişkin, azda olsa farkındalık elde eden ve buna mukabele edip, bende paylaşma umudu oluşturan insanların arayışındayım. Zamanımız da, imkanımız da az ve israf etmek hakkımız yok.”
Belli ki söylediklerimden birşey anlamadı ve ikna çabalarına devam etti. Artık yüzüne birşey söylemenin anlamı yoktu. Allah affetsin, içimden; “vermeyince Mabut, neylesin Mahmut” dedim.
-/-
Yorgunluk kahvesini içtiğim yerin bir emekliler kahvehanesi olduğunu sonradan farkettim.
“Ne kadar oldu maaşın?” dedi, yan masadaki, arkadaşına. “On bin Lira civarında” diye cevap verdi.. “Eee, sen ne diyorsun? toplumun haline; yıllarca üniversitede psikoloji hocalığı yaptın, sen bilirsin”, diye sordu, cevap veren adam, diğerine. Vallahi ben bu karar vericilerin iç dünyalarını biraz bilirim, içlerinde yakinen tanıdıklarım da var. Bunun için, ülkeme ve bizlere farklı birileri operasyon yapıyor demekten başka birşey diyemiyorum. Bir, insanların, toplumun, ailelerinin geldikleri hale bakıyorum; bir de, yönetenlerin yapabilmek potansiyellerinin sınırlarını düşünüyorum. Hal, bu potansiyelin dışında gelişiyor gibi geliyor. Çok ta alışkın olmadığım için, emeklilerin muhabbeti bana enteresan geldi.
Çok gezenin ayağına illaki birşeyler bulaşır derler ya… çok düşünenin zihninin payına da birşeyler düşüyor. Geçen haftadan bana bulaşanlardan bir bölümü bunlar…
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.