Murat Sayımlar: Mürşitlerim

22.06.2023

Bugünlerde nereye baksam üzerine bir ışık düştüğünü; bir hâli, bir soruyu, bir sorunu, bir meseleyi aydınlattığını farkediyorum. Sanki irşad günleri. Zamanda olağanüstü bir durum olduğunu zannetmiyorum. Zannımca ben talep modundayım ve hayatın her tarafı mektep oluyor. Sayısız mürşidim oldu. Gerçi hiçbirisinin önünde ihtiramla el bağlayıp, boyun büküp, hürmetle elini öpüp, medyun-u şükran olmadım.

FAKAT, belki de bunlar irşadın lazım şartlarından da olmayabilir.

Bir toplantıda fazlaca oturduğumdan kan dolaşımında sıkıntı oldu ve ayaklarım şişti. Mecburen Bağdat caddesinde uzunca bir yürüyüş yaptım. Benim dünyamdan apayrı bir tercihler yolunda yürüyordum sanki. Kıyafet tercihleri, dekolteler, köpekler, konuşmalar, içkiler, davranış biçimleri… Benim zihnimde ise, daimi görev addettiğim “hakkı tavsiye” çerçevesinde, bu insanlara nasıl ulaşabileceğim sorusu… Soruyu zihnimde herhalde çok yüksek sesle sormuş olmalıyım ki, gözgöze geldiğim herkes, bana cevap vermeye başladı gibi hissettim. “Zor dostum zor, bu halinle çok zor. Biz nefsimizin farklı mertebelerinde, bizi cezbeden şeyler gördük ve onları talep ettik. İstediklerimize de ulaştık, zira çok emek sarfettik. Senin görüp te afalladıkların, bizim taleplerimizin hayat bulmuş hali. Sen; içerisinde, bizim için bundan daha yüksek anlam ve yükseklikler olan şeyler göstermeyeceksin; üstelik bizim zihin ve algı dünyamızla uyuşmayan sözler söyleyeceksin, yazılar yazacaksın, diskurlar çekeceksin, eleştirip-tepkiler göstereceksin; biz de, bilerek, isteyerek, mücadele ederek, tutkuyla bağlanarak elde ettiğimiz şeyleri sorgulayıp, feda edeceğiz, öyle mi !.. Üstelik biz sana bakınca, kocaman bir kafa karışıklığı, düzene dönemeyen, soyut bir kaos hali, bir de karmakarışık tasavvur tablosu görüyoruz. Velhasıl hiç şansın yok.” Çaresizce ve sessizce sordum; “bir öneriniz var mı?” Onlara da komik geldi fakat birisi cevapladı. “Biz senin istediklerini değil, kendi taleplerimizi önceleyip, esas alırız. Mevcut taleplerimizi yönlendiren, çok güçlü nefsi haz ve yüksekliklerinden daha yüksek ve sahici birşeyleri farketmemizi sağlayabilirsen, belki taleplerimizin yönüne ve niteliğine de etkisi olabilir.” Ayaklardaki dolaşım bozukluğu için çıktığım yürüyüşün, asıl dolaşım bozukluklarını farketmemi sağlayacağını nereden bilebilirdim.

Metroda, karşımdaki koltuklarda bir aile oturuyordu. Anne, baba ve iki yaşında bir çocuk. Onbeş durak boyunca, iki yaşındaki çocuğun, anne ve babasını, bir dakika bile durmaksızın, köle gibi itaate mecbur kılıp, teyakkuzda tuttuğunu izledim. Üstelik bütün vagonun da bu sürede bütün dikkati ve ilgisi çocuğun üzerindeydi. Bu, mutlak, saf ve net bir güçlülük göstergesiydi. Üstelik iki yaşında bir çocuğun; ağlamak, gülmek, istemek ve istediği şeye odaklanmak gibi birkaç “güç parametresi” ile bu neticeleri alabilmesi, başlıbaşına bir irşad meselesi idi. Ben, onbeş duraklık bir metro seyahatinde; “şükrediciliğin” manasını öğrendim. Hasbice, fıtratının üzerinde kalıp, sahip olduğun imkanları, farkında olarak, yerli yerinde ve odaklanarak kullandığın zaman, asgariden asimetrik bir güç sahibi olabilirsin. Bu da şükrediciliğin hasılalarından birisidir.

Kasabanın meydanında, çınarın altındaki tahta masada oturmuş, tavşan kanı çaylar eşliğinde muhabbet ediyoruz. Onu uzaktan gördüm. Bildiğin meczup ve yanında da tuhaf yürüyüşlü birisi var, muhtemelen keş. Meydanda, kendisine tuhaf tuhaf bakıp, laf atanların arasında, sanki süfehaların arasından geçiyormuş gibi yürüyordu. Kendisiyle gözgöze gelenlerin hepsine “selam” diyerek yanlarından geçti. Bir masaya oturdu ve iki çay söyledi. Çayını bitirdikten sonra masanın üzerine çıktı ve sanki Zeytin Dağından Küdüslülere seslenen İsa tavrıyla konuşmaya başladı. “Benim kulluk ettiğim Allah ile sizin kölelik ettiğiniz ilahlar aynı değil.” “Hasan’ın -yanındakinin omuzuna dokundu- çektiği tiryakla (esrar), sizin tabi olduğunuz din aynı.” “Sizler kuklasınız, benlikleriniz kuklacı.” Kulaklarım uğuldamaya, beynim bir tuhaf olmaya başladı. Sonrasında neler söyledi hatırlamıyorum. Aklımda kalan son görüntü meczuba temiz bir dayak atıldığıdır.

Mürşitlerimin vesilesi ile farkettiğim en önemli şey; herbir perde yokolup, altından çıkan yeni perdede seyrettiklerimin; perdelerde gördüklerimin hakikat olmadığını hatırlatması; perdesiz hakikate ulaşmanın imkan dahilinde olduğu ve her seferinde umudumun biraz daha arttığı olmuştur. Yeter ki perdelerde oynatılanların aldatmalarını ve oyalamalarını kabul etmemeyi başarabilmek için istemekten ve mücahededen vazgeçilmesin.

FAKAT; “yerlerin ve göklerin nuruna talep açmak”,”hidayete tabi olmak”,”aklederek;  yeryüzünün en şerlileri olmak yerine en hayırlıları olmak tercihini yapmak” aydınlanmanın lazım şartları arasında sayılabilir.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.    

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.