19.02.2024
Kocaman bir kafesin içerisinde öterek, bir uçtan bir uca mütemadi olarak uçan ökse kuşlarının bir kaçı kafesin telleri önünde durmuş bizi dinliyorlardı. İki tane şahinle hararetli bir muhabbet halindeydik. Kafesin kapısı açıktı fakat ökse kuşları tellerin arkasında durmayı tercih ediyorlardı.
Birisi laf attı; “şahinlerin duruşuna, sizin sözlerinize hayran olduk” diye.
“Kapı açık, neden gelip siz de muhabbete dahil olmuyorsunuz?” diye cevap verdim.
“Yok biz burada iyiyiz, güvendeyiz. Muhabbeti uzaktan dinlemek güzel”
“Neden böyle düşünüyorsunuz?
“Orada bulunsak ve mevzuya şahinler gibi dahil olsak, iki muhtemel halle karşı karşıya kalırız. Ya sizin söyledikleriniz karşısında bir yüzleşmeye mecbur kalırız; bu durumda, içerisinde bulunduğumuz güvenli ve konforlu hayatı sorgulamamız ve hatta riske etmemiz gerekir. Ya da sizin anlattıklarınızı sorgulamamamız gerekir ki; siz de, biz de biliyoruz ki, bizim bulunduğumuz konumdan yapacağımız sorgulama, ancak bizim konumumuzu, kendi nezdimizde teyit edip, sorgulamaya kapatmak için yapılacaktır. Buradan dinlerken duyduklarımız hem şiir gibi geliyor, hem de hiç sorumluluk yüklemiyor.”
“Büyük şaşkınlık içerisindeyim. Hem böyle akledip, hem bu koşullarda nasıl yaşayabiliyor sunuz?”
“Elbette bizim de geliştirdiğimiz ufak tefek tedbirlerimiz var. Bu kafesin içerisinde, sizin gördüğünüz bir hayatımız var, bir de görmediğiniz. Şimdi biz burada dinlediklerimizi, sizin görmediğiniz hayatımızda, o kadar farklı, renkli, çeşitli biçimde konuşup, tartışırız ki, görseniz şaşarsınız”
“Bunu niye yapıyorsunuz?”
“Soru tam bir insan münafıklığı göstergesi. Sanki siz başka biçimde davranıyorsunuz? Biz de sizden öğrendik.”
“Neyi bizden öğrendiniz?”
“Ökse kuşu olmayı, köleliği sindirip, böyle yaşamayı.”
“Büyük şaşkınlık içerisindeyim, insanlar böyle mi yaşıyorlar?”
“Şaşkınlığınız, başarınızın tezahürüdür. Öyle mertebeye ulaşmışsınız ki, haliniz doğallaşmış, farkında bile değilsiniz. Acı çekip, paramparça olmaktan kurtulmanın da başka çaresi yok zaten.”
“Neyi, nasıl öğrendiniz biraz anlatabilir misiniz?”
“İlk ökseye yakalanıp, kafese kapatılınca artık yaşayamayacağız zannettik. Çaresizlikten ne yapacağımızı bilemedik. Ancak acıkmaya başlayınca yem kabından yemeyi keşfettik. Susayınca, suluğa uzanabileceğimiz tüneğe doğru uçmayı öğrendik. Zaman zaman kafesin altını temizlediklerinde rahatladık. Hele bazen gelip bizimle konuştuklarında dünyalar bizim oldu. Daha sonra bu düzene alıştık ve sonunda bizim için bağımlılık, vazgeçilmez bir hal haline geldi. İşte bundan sonra kafesin kapısını açık bıraksalar bile hiçbir yere gitmek talebimiz kalmadı.”
“Bu sizin kafese alıştırılmanızın doğal yöntemi de, siz insanlardan ne öğrendiniz, hala anlayamadım.”
“Elbette bu hali kabul edip, içselleştirmek o kadar kolay olmadı. Ancak bizim kafesin olduğu salonda, insanların kendi aralarındaki konuşmalarından öğrendiklerimiz, insanlarla özdeşlik kurmamıza yardımcı oldu, bu da kabulümüzü kolaylaştırdı.”
“Büyük şaşkınlık içerisindeyim, merakla bekliyorum.”
“Özetle insanların kendi bulundukları hale nasıl geldiklerini, kendi aralarında yaptıkları izahlardan anladık. Kendi doğalarına yabancı ortamlarda, koşullarda yaşamaya başladıklarında, gitgide güçsüzleştiklerini fark etmişler. İçerisinde bulundukları durumu daha az anlamaya ve fark etmeye başlamışlar. Korkuları, endişeleri artmaya başlamış, aynı bizim kafese ilk konulduğumuz zamanlardaki gibi. Fakat anlamak, idrak etmek, fikir yürütmek, çözüm geliştirmek ihtiyacına sahipler. İşte bu halde, çevreden, çerçeve fikirler, çözümler gelmeye başlamış. Korkuların, kaygıların yoğunlaştığı; umut ve inancın zayıfladığı anlarda, ihtiyaçları olan şeyleri önlerinde hazır bulunca, şüphe etmekle birlikte, kullanmaktan da kaçınmamışlar. Özgün algının, idrakin, inancın, umudun gitgide azaldığı durumda, kendilerine sunulanı kabul etmek te gitgide kolaylaşmış, aynı bizim yemlik ve sulukla ilişkimiz gibi. Zamanla bu durum beklentiye, alışkanlığa ve bağımlılığa dönüşmüş.”
“Bunun nasıl gerçekleştiğini de şöyle izah etmişlerdi. İnsanlar, doğalarıyla çelişkili bir durumla karşı karşıya kalırlarsa ve bu çelişkiyi yönetemeyip, altında kalacaklarına inanırlarsa; önce bu çelişkili hali rasyonelize ederler. Yani bu hale ilişkin mantıklar, anlamlar, gerekçeler üretirler ve bu hali normal olarak vasıflandırırlar. Daha sonra bu yeni normale adapte olup, hamisi haline gelirler.”
“Mesele burada kalmaz. Şu anda yaşadığımız gibi durumlar yaşanınca; yani, arızalı şahinler ve arızalı insanların muhabbetlerine şahit olunca yeni bir durum ortaya çıkar. Bu durum bir yüzleşmeye vesile olur ve bu durumun yönetilmesi icap eder. Eğer yeni normal, insanlarda güçlü biçimde konsolide olmuş ve vazgeçilmesi zor standartlar oluşturmuşsa, bu kere dengeyi sağlayacak ikinci bir hayatın icat edilmesi icap edecektir. “
“İnsanların tabiriyle, artık dualist bir hayat yaşanmaya başlanır. Bir tanesi sahicidir. Bu hayatta ağlanır, gülünür, acı çekilir, sorumluluk alınır, herşey sahici biçimde dinlenir ve ele alınır. Ancak insanların çoğunluğu bu hayatın kurulması, yönetilmesi süreçlerine katılmazlar, hatta neyin, ne olduğunun da farkında değildirler. Hayatı gelişine yaşarlar. Yani bu hayatın özneleri değillerdir. İşte bunlar, diğer imal ettikleri hayatta, burada bilmedikleri, dahil ve müdahil olamadıkları şeyleri ikame etmek adına, çoğunluğu söze dayalı faaliyetler yaparlar. Ancak bu faaliyetlerin, diğer hayata hiçbir etkisi olmaz. Böylece bağımsız iki hayatı yürüterek bir denge oluşturmaya çalışırlar. Yine kendilerinin tespitine göre, böyle bir çelişkinin oluşturduğu çatışmalar, onların mevcut hallerinin müsebbibiymiş, aynı bizim açık kapıdan çıkamamızı sağlayan psikolojik halimiz gibi.”
Bizim, entelektüel ökse kuşuyla diyaloğumuz böyle sona erdi. Ancak bitmeden önce şunu da söyledim, kafesin arkasında bizimle konuşan ökse kuşlarına; “bir daha bu kafesin önünde konuşup, size malzeme vermeyeceğiz. Bir diyalog ya da muhabbet istiyorsanız, şu kapıdan çıkıp, bize dahil olmanız gerekecek.”
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.