24.11.2023
İknayla, manipulasyonla, propagandayla olmaz.
İlgiyle, idrakle, imanla, iradeyle başlar.
Samimiyetle, istikametle, sabırla, istikrarla devam eder.
Nasiple, lütufla, ihsanla, muhafazayla neticelenir.
Bir baba düşünelim. Mahallenin serserisi gözünün önünde çocuğunu dövmeye başlıyor, çocuğun dudaklarından kan akıyor.. Herhalde, bloke olmuş, hareketsiz, tepkisiz kalmaz. Zira dayak yiyen, zarara uğrayan evladı… Peki harekete geçip, tepki göstermek için hesap, kitap yapar mı? Eğer patolojik bir hal ve soruna sahip değilse yapmaz. Bu, sahici bir durum karşısında sahici duyguları ve davranışları ifade eder, yani fıtri olanı… Çünkü çocuk darbe alıyor ve zarar görüyor. Peki ne kadar bir zarar? Muhtemelen ölümcül ve çocuğu bir ömür etkileyecek türden değildir, fakat çocuk zarar görmektedir.
Soruyu bir başka türlü soralım. Eğer çocuk, bütün hayatı boyunca olumsuz etkileneceği ve münasebette olacağı herkesi ve herşeyi menfi etkileyeceği ve hatta onlara zarar verebileceği tesirlere, darbelere maruz kalsa, babanın tepkisi ne olurdu? Bu sorunun otomatik cevabı; “elbette baba buna izin vermez ve çocuğu korumak için elinden geleni yapar” değildir. Bunun nedeni çoğunlukla, babanın fıtri insiyaklarını kaybetmesi de değildir, en azından bu hususta.. Darbe aniden, bir seferde ve görünür biçimde gelse, o da babalık reflekslerini ortaya koyacaktır. Ancak zarar; görünmez, hayata yayılmış ve parça parça gelirse; üstelik babanın da bunları görmek, bilmek, anlamak hassaları dumura uğramışsa, o kere yapacak birşey kalmıyor. Zira baba, evladının dayak yediğini ve kalıcı hasarlar aldığını farketmiyor.
Bunun için öncelikle babanın fıtri imkanlarının, güçlerinin, yetilerinin tedricen hasar alıp, zayıflaması ve hatta zamanla mefluç hale gelmesi safhası sözkonusu oluyor. Babanın babası farkına varıp, buna engel olamayınca, babanın da başka şansı olmuyor. İşte bundan sonra çocuğun tahrip serüveni başlıyor.
Yöntemler aşağı yukarı aynı biçimde işliyor. Algıları, farkındalıkları oluşturan çevre, evren, koşullar ve etkiler; eğer insanların doğalarının tabii özelliklerini, bunların etki güçlerini, bunları nasıl ve hangi hukuk çerçevesinde kullanılacağını farkedip, özgürce kullanabilecekleri imkan ve fırsatlar sunmuyorsa; artık, buna ikame hangi unsurların etki ettiğine bağlı olarak, insanlar biçimlenip, tercih ve tavır belirliyorlar.
Referans belli; insanların doğalarını oluşturan özellikler, imkanlar ve haklar.
Sorun bu referansa bağlı olarak çıkıyor. Eğer açı, insanların doğalarından sapma gösteriyorsa; dayak yiyenler bunu okşanmak ve sevilmek olarak algılayabiliyorlar. Zira bu evrenin, bu yüklemi tarifi ve bu fiil karşısında ne hissedilip, nasıl davranılması gerektiğine dair gelişecek ezberler böyle oluşturulabiliyor. Fakat asıl tesiri, insanların orijinal doğaları ortaya çıkartıyor. Dayak yiyen, her ne kadar bunu sevilmek gibi algılasa da, ruh dayaktan örseleniyor. Dayak yiyen sorun yaşıyor ve sorunlar yaşatıyor. Çünkü dayak atmayı, sevmek olarak biliyor.
Hal böyleyse bile asıl mesele; bu durum değişmez bir kader midir? Ya da işin esası nedir? Sorularının cevaplarıdır.
Hayatta herşey döngüseldir. Her durumda; durulur, düşünülür ve yeni bir döngü başlatılabilir. Yeni döngü demek, yeni bir halin inşasına başlamak demektir. Fakat dayak yemeyi, sevilmek olarak algılayanlar, lineer bir sürecin körleri olarak; durup, düşünüp, bir döngü başlatamazlar.
Yeni döngüler; hayatın tekamülü, hatalardan dönmek, yanlışların düzelmesi, tövbeler ve sürekli inşa için lazım şartlardandır. Bunları, insan doğasının orijinal özelliklerini referans kabul edip, bütün halleri bunun üzerinden okuyup, anlamlandıranlar gerçekleştirebilirler. Bunlar, akışın cari gerçekliğinin illüzyonlarından etkilenmeden; her seferinde, doğru okumak, anlamak ve davranmak çabasına ve öz motivasyona sahip olanlardır.
Yani önde gidenlerdir.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.