Necip Cengil Yazdı: Piyasa (Masal) İslamı

16.06.2022

Yıllar önce kullanmıştım bu ifadeyi. O zaman; bazı kimseler din adına övündüğü kahramanlar edinir, dini onlara yaşatır, kendileri durmaksızın onlarla övünür gibi ifadeler kullanmıştım. Tıpkı masallarda olduğu gibi; aslında yaşanmayacak olanları yaşayan, bize övünç ve heyecan kaynağı olan masal şahsiyetleri misali… Oysa din masal ve onu yaşamak da masal dünyasına has bir süreç değildir. “Hakk” olarak indirilen kitabı ve “hakk” olarak gönderilen resulü ile ölçüsü konmuş bir hayatı anlatır, yaşamamızı ister. Yaptığımız her şeyin, olumlu ya da olumsuz, hesabını vereceğimizi öğretir. Dünya boş verilecek bir yer, dünya hayatının sonrası göz ardı edilerek ihmal zincirine eklenecek bir zaman dilimini ifade etmez. Her ikisi de birer gerçekliktir. Biri “acil” yani canlı, göz önünde olandır ama diğerine yani ahir olana, sonrasına tercih edilecek bir süreci ifade etmez. İnsan o “acil” yani kendisine göre canlı olan dünyada kendi hikâyesini yaşayarak yazar ve ahir olanda bu hikâye değerlendirmeye alınır. Asla “nasılsa ölüm var, şu fani dünyada niye bu kadar uğraşalım ki” denmez, böyle bir şey istenmemiştir. Bize öğretilen ve istenen; göz önünde, acil olanı ahir olana tercih edip kendinizi, gerçekliğinizi yitirmeyin! Zira ahir yani sonrası değerlendirme alanıdır; yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın değerlendirilmesiyle bir ödül alacaksınız!

Masal deyince biz “bir varmış, bir yokmuş” diye başlarız. Aslında olması, yaşanması mümkün olmayan şeylerden bahsederiz. Masal İslam’ı diye anlatmaya çalıştığımız anlayışta, din ile ilgili hakikatin, gerçekliklerin göz ardı edilip bazı şeylerin öne çıkarılması ve onunla bir oyalanmanın yaşanması vardır. Din hakikatinin merkezinde, olmazsa olmazlarından olmayan kimi şeylerin veya masallaştırılmış anlatıların merkeze çekilmesi ve insanların o “şeylerle” oyalanması söz konusudur. Mesela “mehdi gelecek” söylemleriyle ve bu beklentilerle, yaşanmayan bir dinin “kurtarıcısının” yolu gözlenir. Oysa mehdilik dinin olmazsa olmazı bilgilerinden değil sadece kimi rivayetlerden ibarettir ve “masal İslam’ının” önemli bir argümanıdır. Dünyaya sihirli elleriyle dokunacak bir masal kahramanının heyecanı içinde anlatılır, beklenir. Kimilerine yaşamadıkları bir hayatın, yürümedikleri yolun bir kahramanı, onları aklen ve ilmen bloke edecek olanlara da bir argüman gerekmektedir. Karşılıklı bir memnuniyet içinde oyalanırlar. Masal İslam’ı birilerinin kitleleri oyalama, gerçeklerden uzak tutma söylemidir. Bazı ifadeleri, kavramları öne çıkarır, herkesi onlarında peşinden koştururken bütünden uzaklaştırır. Belki de amaç zaten düşünmeyen, tefekkür etmeyen, masallarla oyalanan bir kitleye ulaşmaktır.

Masal İslam’ı bakış açısına göre, kimi bilgilerin “tarihte dondurulmuş anlamlarından” başka anlamları olamaz, üzerinde düşünülmesi dahi bir sapma ifade eder. Kitaba, hadislere sorular sormanız kabul edilemez. Mesela bir Ebubekir’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’si vardır bu dinin; dini bütün hakikatleriyle yaşamak onlara, kendileriyle övünmek ve “vay mübarek” diyerek ulaşılmaz kılmak bize düşer. Oysa her zaman saygı ile yâd ettiğimiz bu ve diğer insanlar dini birer masal kahramanı olarak bizim veya başka nesillerin yerine yaşamadılar. Kendi zamanlarında iyi olanı hayata taşımaya çalıştılar, yanlışları oldu, isabet ettikleri oldu, örnek alacağımız hayatlar yaşadılar, övünüp rafa kaldıracağımız yaşantılar değil… “Yanlışları oldu, isabet ettikleri oldu ve örnek alacağımız hayatlar yaşadılar” dediğimde belki birileri o kıymetli insanlara saygısızlık yaptığımı söyleyecek oysa hakikat bu; onlar bütün insani yönleriyle bize örnek olmalıdır; insanlar hakikat yürüyüşünde yanlışlar yapabilir, zira hatadan münezzeh olan her şeyin sahibi Allah’tır. Onun resulü de bize sunduğu mutlak örnektir.

Sahabeler konusunda hatasız örnekler arayanlar, hatasız bir hayat ve aile birlikteliği için çırpınırken bunalıma düşer ve yaşama, örnek olma, nesiller inşa etme yarışından, nasılsa yapamıyoruz diye koparlar. Asırlar sonra biz mesela Sıffin veya Cemel vakasını okurken, suçlayacak bir taraf ve kutsayacak bir diğer taraf arama gözüyle okumayız. Yaşananlardan ne gibi dersler çıkaracağımızı düşünürüz. Fakat meseleye “masal İslam’ı” bakışıyla bakınca, bir tarafı olabildiğince insafsızca suçlar, bir tarafı olabildiğince kutsarız. Ve düşünmeyiz; bu suçladığımız ve kutsadığımız insanların hepsine de Allah’ın resulünün elleri dokundu. O’ndan izler ile yol aldılar ama hayatlarının bir anında, ibret sahneleri yaşadılar. Ama öyle değil, masalları sever, kahramanlar ve nefretlikler üretmek işimize gelir. Ders almaksa bizim yapabileceğimiz bir iş değildir çünkü yapamayız, birileri bizim yerimize ders alır, nasıl bir ders almamız gerektiğini de söylerler yani her birimizin aklı bir başkasına bağlıdır. Oturup konuşamayız bile, birileri bir masal anlatır, biz de dinleriz; dinlemek dinden olur, düşünmek, sormak, sorgulamak, tefekkür etmek dinden uzaklaştırır, masalın özü böyle ifade edilir bize…

Masal İslam’ı dediğim tanımda mesela bir hadisin tek anlamı vardır ve oda tarihte dondurulmuş anlamıdır. Misal “yarın kıyamet kopacağını bilseniz ve elinizde bir fidan olsa onu dikiniz” hadisinde yalnızca ağaç sevgisine işaret edilmektedir. Oysa acaba Allah’ın resulü böyle bir ifadeyi niçin kullanmış olabilir sorusu da sorulmalı değil mi, durup dururken, gelin size bir şey söyleyeyim mi demiştir? Mesela o dönemde yaşayanlardan biri “ey Allah’ın resulü, nasılsa ölüm var, kıyamet kopacak dünya ile bu kadar meşgul olmanın ne önemi var” gibi bir soru sormuş olamaz mı? Böyle bir soru karşısında Allah’ın resulü de, hayatın, ahirete dünyadan hazırlanmanın ve mesuliyetlerin idrakine varılması açısından “hayır öyle değil, yarın kıyamet kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikin” yani sorumluluklarınızı yerine getirin, vazifenizi, işlerinizi aksatmayın, bu tembellikle kendinizi zora sokarsınız demiş olamaz mı?

Hani dervişin biri yolda kanadı kırık bir kuşun başka bir kuş tarafından beslendiğini görür ve demek ki bana da bakan olur diyerek, mağaraya inzivaya çekilir. Sonra şeyhi ona haber gönderir; söyleyin ona kanadı kırık kuşu değil kanadı sağlam kuşu örnek alsın! Dünyaya tamah ile işleri aksatmamak aynı şey değildir. Aldığı vazifeyi bihakkın yerine getirmek dünyaya tamah değildir. Yani kişi kıyamet kopacağını bilse bile elindeki fidanı dikmeli, vazifesini aksatmamalıdır. Fidan örneği çok can alıcıdır; bir fidanın meyveye durması en azından üç yılı alır ve yarın kıyamet kopacak olsa bile o fidanı dikmeli, mesuliyetlerinizi aksatmamalısınız.

Bir konuşma yapıyordum, konu cenneti yaşamaktı ve aile üzerinde duruyordum. “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisinden sadece “anne önemlidir” sonucu mu çıkar, neden aslında bu hadisle annenin sorumluluğuna dikkat çekildiğini de düşünmeyiz. Yani bir anne evinde, işinde, sokakta, sosyal hayatında cennetten izler bırakarak yürümelidir. “baba cennetin orta kapısıdır” hadisinde de baba için aynı şey söz konusu olamaz mı? Ve “çocuklar cennetin gülleridir” yani çocuklar cenneti yaşayan ebeveynin olduğu evde o cennetin gülleri olur, aksi halde cehennemde solan güller olmazlar mı?

Konuşmayı bitirdim, baktım bir arkadaş yanındakine izah yapıyor: “Necip bey hadisin anlamını değiştirmiyor kardeşim, başka sonuçlar da çıkabilir, hadise böyle yaklaşın” diyor. Meğer yanındaki arkadaş “Necip hadisin anlamını değiştiriyor” demiş. Masalda kimse cümleleri değiştiremez, olduğu gibi aktarılır, üzerinde düşünülmez öyle mi? Oysa masallar bile bazen doğru sonuçlar çıkarmak için ibret olarak anlatılır. Masal İslam’ı bakışıyla bakanlara göre, gelen rivayetlerin ancak asırlar önce çıkarılmış sonuçlarını aktarabilirsiniz. Siz tefekkür edemez, farklı izahlar getiremezsiniz. O rivayetleri birileri “kutsal yorumlarla” sabitlemiştir.

Öyle ki rüyalarında peygamberle sohbet edip size talimat verdirir, yönlendirir yani kendi kutsallıklarına çerçeve çizer, her biri kendi Masal İslam’ını yazar.

Mesela bir yatırımcının banka kredisini ele alıp onu yerden yere vuran bir hoca efendi, yaşanan adaletsizliklere, dayatılan eşitsizliklere, adam kayırmalara, bizden diyerek kadrolara doldurulan liyakatsiz kişiler konusuna değinemez. Bu masal İslam’ını dinleyen nesiller “ İslam buysa” diye başlar ve hoca efendi bu sefer de “kayıp nesillerden” bahseder.

Bize çıktığı “Nur dağından” Mekke’ye bakarak belki de “ne olacak bu şehrin hali” diye düşünen, gidişe çözüm arayan bir hakikat dokunuşu gerekiyor. Yağcılık yapmayan, korkmadan, sorgulayarak, çözüm önerileri getirebilen hakikat yolcuları…

Örnekler çoğaltılabilir.

Bu aslında benim bir kitap konum ve üzerinde biraz daha çalışmam gerekiyor.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.