Sait Alioğlu: Haberiniz var mı? Haberlerde “giderek” monotonlaşıyor!

02.10.2023

Dünyadan, yaşanılan hayattan, çevreden haberdar olmak ile “tekdüzelik ve sıkıcılık anlamına gelen monotonluk nasıl bir arada bulunur; diye bir soru sorulabilir.
Böyle bir şeyin pek de mümkün olmadığı düşünülür. İşin gerçeğine bakıldığında, insandan, eşyadan haber vermekle, insana haber ulaştırma düşünce ve gayreti, monotonluğunda olmaması gerektiği düşündürtür insanı. Düşündürtmesi de gerekir.
İşin esasına bakıldığında böyle olduğu düşünülür. Ama dünyanın giderek küresel bir köye dönüştüğü, neredeyse hiçbir şeyin gizli kalmadığı görülüyor. Bir de buna bağlı olarak son derece dijitalleşen ve kendi aralarında çeşitlenip farklılaşan medyal araçların bölgeselden ziyade küresel egemenliğini kurduğu bir ortamda, bu monotonlaşma da nedir ve nasıl bir şeydir diye insanın içinden sorması geliyor.
Daha düne kadar, sürekliliği bulunan, vaz geçilmez addedilen iletişim sağlayan gazetenin, aynı zamanda, haber verdiği halde, en banal ve alelade bir kültürlenme aracı olduğu da bilinmektedir.
Gerçi, bu özellikleri açısından başta internet olmak üzere birçok sosyal medya araçlarının gazeteyi geçtiğini, onun yerini aldığı da malum…
Daha düne kadar, birçok ülkede olduğu üzere ülkemizde de, gazetelerin, çoğu da medya patronları tarafından ekonomik çerçeveli dağıtım ağı içerisinde okuyucuya ulaştırılması söz konusu olmuştu.
Özellikle bu konuda, bu yolu, yöntemi hem kendi “davalarına” ve hem de ekonomik olarak güçlenmelerine yönelik olarak muhafazakâr medya patronlarının kullandığı, kullanmaya çalıştı da malum…
Şimdi ise, yani laik medya patronlarının bir kısmının enterne edildiği, bir kısmının da “şu ya da bu sebeple” mevcut iktidarın yandaşı kılındığı bir vasatta, gazeteler giderek birer prestij eserine ve adeta biblo türü birer antika esere dönüştüğü söylenebilir.
Bu durum, birkaç sol medya organı dışında bulunan sağcı medya organları için söz konusu olduğu gibi, muhafazakâr medya organları, yani “yine” onların

gazeteleri hem biblo/antika hükmünde ve hem de mevcut iktidarın devamı adına epeyce görev yüklenmiş durumdalar.
Yine gazete var, ama onun yerine, görselliği öne çıkaran internet başta olmak üzere birçok dijital nesne hep birlikte okuyucuya haber vermeyi sürdürmektedir.
TV kanallarının da, görsellikle birlikte salt haber vermenin yanında bir kamu yayın kuruluşu olan TRT’nin “Tabii” adlı dijital seyir platformu gibi platformlar aracılığıyla okuyucuya, “pardon!” izleyiciye ulaşma gayreti içerisinde olduğunu da belirtmiş olalım…
Gazete, en basit, ama işlevsel bir kültürlenme aracı olmasının yanında, onun ana görevinin haber vermek olduğunu söylersek, onun on yıllarca, kendi alanında, hem de farklı bir biçimde bir rakibinin olmayacağı düşünülürdü. Ama gelinen süreçte, çoğalan istekler, değişen algı, dil, mantık ve yeni, yeni oluşan araçlar sayesinde bir farklılaşma ve çoğullaşma da gözle görülür oldu.
Özal dönemine kadar, bir, iki “iri gazeteyi” sarı nazar ettiğimizde, ülkemizde yayınlanan gazetelerin kahir ekseriyeti bir ideoloji ve ona bağlı bir dava adına yayın yapıyordu.
Bu durum Özal döneminde, onun ithal bir liberal yöneliş ile birçok alanda kulvar değişikliğine yol açtığı gibi, ideoloji ve dava gazetelerinin –birçok dergi içinde geçerli- bu özelliklerinde sıyrıldıkları ve kendilerini o hava kaptırmalarına yol açmıştı.
Özal döneminde başlayan bu durum, doksanların var olan baskıcı rejiminden kaynaklanan zorlu yıllar sonrasında, iktidar namzeti(aday) olan muhafazakâr AK Parti döneminde, ortaya konan keskin uygulamalar neticesinde karşımıza; yandaş ve Candaş” karakterli iki ana medya bloğunu çıkmış oldu.
Bunlar, iktidar, onun elitleri ve giderek muhafazakârlaşan kitlenin de dahil olduğu bir ortam içre, iktidarın kendini sağlama almak için hem mottolaştırdığı ve hem de yürürlüğe koyduğu “yerli ve milli” etiketiyle temellendirildi. Yani, temellendirilmeye çalışıldığından ziyade, kendini sağlam ve güçlü bir temel üzerine inşa etti.
İktidar bu yolda ilerlerken, doğal olarak iktidarın dört sacayağından olan ve aynı zamanda önemli bir unsur ve enstrüman olan medyada üzerine düşeni bihakkın yerine getirdi.
Gerçi, bihakkın diyoruz, ama klasiklik anlamında bilindiği üzere, başkan Erdoğan’ın, iktidarı desteklediği bilinen ve görünen birçok kalemde olduğu

üzere medya kaleminde de iktidarın olası ruhuna uygun olmayan, onun performansını yansıtmayan durumlarda görünmedi değil. Bu konuklardan birisi elbette kültür ve sanat konusunda yapılan acemilikler ve çocuksu davranışlar sayılabilir.
Bir de 12 Eylül anayasasının onayı sürecini takip eden dönemde, çoğu da direkt iktidarı hedef alan birçok olayı da etkisiyle iktidar, “belki de” haklı olarak kendi medyasını korumaya, bir yandan da onu çeşitli imkânlarla geliştirip çoğaltmaya çalıştı.
Bu tarafta, ontolojik açıdan birtakım farklılıklar varsa da, bunlar iktidarı zora sokacak oranda olmadı. Daha doğrusu, eski dönemin bazı sağcı kalemleri, kendi gelecekleri açısından, muhafazakârlardan kaynaklanan birçok açığı kapatmaya çalıştılar.
Yandaş’ın karşıtı olan Candaş medyanın, iktidarın nimetlerinden yararlanamayışı bir tarafa, onun bir yanan bir nevi blok olarak CHP’yi desteklemesi ile birlikte milliyetçi karakterli İYİ PARTİ ile özellikle de bu son seçimde “Millet İttifakı”nı desteklemesi dahi, onun karşıtı olan medya kadar seçime yönelik ne bir geçici birlik, ne de iktidar elde edilene kadar kalıcı bir birlik yolunda bütünleştiği görülmedi.
Muhalif medyanın bu dağınıklığı iktidar gediklisi olan ve giderek hemen her yolu deneyerek ve çeşitli olgu ve olayın oluş biçimini kendi bekasına yönelik sistematik saldırılar olarak sunmasında iktidarın gücüne hatırı sayılır bir destek sunmuş oldu.
Bunun karşında, iktidar medyasının, muhafazakâr acemilikle birlikte, ona destek sunan, süreç içerisinde yerlici ve millici olan, ya da bir müddet öyle pozisyon alacağı tahmin edilen sağcı-laik medyal güçlerin önemli katkılarıyla daha da dağınık olan muhalefet medyasını zora sokmuş oldu.
Gelinen noktada, iktidarın birçok alanda süregelen uygulamalarından kaynaklanan ve altına imza atılmış bulunan, ki kendisinin de onayladığı birçok uluslar arası antlaşmaya uygun olmayan hukukî kararların verilişi haliyle dışarı’yı, yani Batı’yı; AİHM ve AB’yi rahatsız ediyordu
Bu arada muhalif medyanın dağınıklığı yaşadığı bir vasatta, iktidar medyası, haklı olunan konularla birlikte –en başta bağımsız bir ülke olmak, kendi iç ve dış güvenliği için yerli silahlar üretmek vs.- yanlış karar verilen konularda da kendi retoriği sürdürmektedir.

Şimdi, CBHS, bir aksilik ve yol kazası olmadıktan sonra devam edecektir. Zaten bu bilinenden dolayıdır ki, Kılçdaroğlu, şayet “iktidar olur iseler” Milet İttifakı”nı oluşturan siyasi parti liderlerin her birini Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atamayı dile getirmişti.
Bu seçim kaybedilince, doğal olarak, ittifakı oluşturan –hemen hepsi de sağcı, muhafazakâr- siyasi partiler ittifaka ve özellikle de başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’nin ileri gelenlerini topa tuttular.
Bu manzara, aynı zamanda muhalefet medyasına da yansıdı; herkes, kendi yuvasına döndü, içe kapandı.
Şu an önde olan medya bloğu, hiç kuşkusuz iktidar medyası…
Dağınık duran muhalif medyada her mevkute, TV kanalı kendi dünya görüşü içerisinde yol almaya çalışıyor. Normalde, böyle bir hareket tarzının daha makul ve mantıklı olduğu düşünülebilir.
İktidar medyası ise, sahip olduklar bazı farklı noktalarla birlikte, adeta bir arada ve neredeyse aralarından su sızmamacasına hareket etmektedir.
Bu medyanın, esas yapması, yol göstermesi ve uyarıda bulunması gereken konuları iktidarın kendisi, onları uhdesine aldığından dolayı, bu blok hep birlikte birçok kalem haberle yaşamını sürdürmektedir.
Bunlar; Kovit-19 pandemisi sürecinde hemen herkesin ilgilendiği ve bilgi sahibi olmak istediği vasat bir tarafa bırakıldığında, içeriği gereği hemen herkesi ilgilendiren genel geçer konuların dışında kalan kalemleri içeren haberleri vermeye başladılar ve uzun bir zaman süreceğe benzemektedir.
Bu kalem haberler; a)”müjde!” kabillinden ülke toprakları üzerinden çıktığı, çıkacağı, ya da çıkabileceği söylenen petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarına yönelik haberler; b)Özellikle de Kahramanmaraş depremi ve giderek şehirlerde daralan yaşama alternatif olarak gösterilen köye göç haberleri, c)bu madde ile bağlantılı olan ve tarımla, toprakla, ürünle ve özellikle de Aronya gibi dışarıdan getirilip dikilen ağaçlara haliyle meyvelerine yönelik güzelleme haberleri, d)adeta yerin altına her ne var ise, onların çıkarılmasına yönelik arkeolojik kazılarla bilgili haberler,
Bir de sözde solcu olan ve öyle görünen, ama türüne özgü ulusalcı bir çizgisi bulunan bazı mevkutelerde kültürel bağ üzerinden Osmanlıya yönelik güzelleme türü haberler.

Aynı zamanda, Kemalist-laik cenahta birçok konuda elde edilen başarılarla ilgili haberleri göze çarptığı halde, onları ya görmezden gelme, ya ona yönelik uygunsuz bir dil kullanma, ya da onlar üzerinden “ülke elden gidiyor!” türü feveranlarda bu meyanda ele alınabilir.
Yine bir de, birçok dinbaz hocanın sözde İslam ve ilim adına saçmalıklarına yönelik eleştirel dili özenle kullanmama, onları sükût ederek bir nevi onaylama ve onlara yapılan yanlış hareketler bir tarafa, doğru ve makul eleştirileri dahi İslam’a yapılıyormuşçasına karşı çıkma halleri de kendine bu medya bloğunda yer bulmaktadır.
Bu medya bloğunun hiç mi hiç doğru bir çalışması, işi, eylemi ve düşüncesi yok; elbette var, var olması da gerekir, ama kullanılagelen dil onları haklı oldukları konularda, onları geri planda tutmakta ve yıpratmaktadır.
O zaman bir Müslüman ve onun mevkutesi vb.“en büyük haberdir” (Sa’d, 67) düsturuyla hareket edecek ve bir fasığın getirdiği haberlerle ilgili; “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu ‘etraflıca araştırın’. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.”(Hcurat-6, Ali Bulaç meâli) beyanına göre hareket etmek zorundadır.
Böyle bir yol takip edilmediğinde, insanın düşünce dünyası daralır. Bu daralma hemen her şeye yansır. Her şeye yansıdığı gibi haber anlayışına yansır. Hayat monotonlaştığı gibi, haberin veriliş biçimi de o monotonlaşman nasibini istenmedik oranda alır. Bu tür yanlışların ilacı ise ayette de belirtildiği üzere iyini ve doğrunun peşinde olmaktır.
O zaman mes’ele kalır mı?

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Sait Alioğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.