Sait Alioğlu Yazdı: Bizdeki Sağcı Partilerin “Ana” Açmazı ve Kalkınmacılığa yönelik Gayretlerine dair bir değerlendirme…

05.05.2023

“Belli bir oranda Batıyla hemhal olan bazı İslam ülkelerinde durum nasıldır, bilemeyiz, ama kendi ülkemize dönüp baktığımızda, başında bulunan birçok liderin seküler anlamda Batıcı konumda olmaları dahi, rejimin esas sahiplerini, bu sağcı parti, liderleri ve kitleleri konusunda pek de memnun etmemişe benzemektedir… Gerçi, bazı liderlerin Batılı anlamda seküler bir zihin yapısına sahip olmalarının yanında, onların yönlendirdiği kitleyi oluşturan insanların referanslarının, bunlara rağmen İslam olması, rejim sahiplerini ürkütmekte ve “haklı” çıkarmaktadır.”

Yukarıda paragraf şeklinde alıntıladığımız cümleyi, bundan önce “Bizdeki Sağcı Partilerin Misyonu ve Handikabı” başlıklı yazımızdan, konuya giriş sadedinde iktibas ediyoruz.

Konumuza buradan devam edelim; Baştan belirtelim ki, işin künhüne vakıf olmak ve az da olsa hakikatin, o da görünebileceği kadar zahir olması açısından baktığımızda, yürürlükte bulunan ve hemen her şeyde kendini var kılan seküler söylemin yerine İslam’ı koymak, ondan hareketle bir söylem geliştirmek, anlatı oluşturmak ve onun hayatta uygulanmasını sağlamak için İslamcılığa hızlılık kazandırmanın gerekli olduğu kabul görecektir.

Yine buradan hareket ettiğimizde Batılı –hatta zihinsel planda ve görüngüsel bir çerçevede yer yer Batılı çağrıştıran- formların yerine başta hakikate uygun ve akabinde uygulanırlık açısından reel olan ve biz “biz yapan” öze sahip formlara hayatiyet kazandırdığımızda işimizin de bir miktar kolaylaşabileceğini öngörebiliriz.

İmdi, işe böyle başlayacak ve devam ettireceksek –zaten amaç o- birçok alanda olduğu üzere siyaset arenasında da kendimizi tanımlamak için, maksada halel getir(t)meden kendi siyasi kimliğimizi İslam’la buluşturabilir ve var olan sair alanları da kapsayacak oranda İslamcılık temelli çabaları öngörebiliriz.

İşte, II. Meşrutiyet’in klasik paradigmalarından olup birçok alanda kullanıldığı üzere siyaset alanında da dönemin Müslüman aydın ve entelektüellerinin kullana geldikleri İslamcı tanımlamasının bugünde kullanılabileceğini belirtebiliriz.

Devir değişim, İslamcılık paradigması, yeni rejimim, Müslümana hakim olan İslam’a karşı müdahalesi sonucunda, ilkelerden hareketle yapılması gerekenleri içerdiği bilinen İslamcılığa yönelik baskıları sonucu, İslamcılık yer altına çekilmek ve kendini orada korumaya almak ve ayakta tutabilmek içi bir çab içerisinde bulundu.

Hal böyle olunca yeni rejimi, kendi jakoben/baskıcı uygulamalarına yönelik Batı’nın(ABD) hak ve özgürlükler sadedinde “demokrasiden yana” bir değişime zorlaması sonucu, rejim, aynı zamanda kendini yeniden var kılarak bir değişim yoluna gitti.

Zor’a dayalı seküler Batıcı bir anlayışın yerine, Müslüman kitleyi, onay anlamında, var olan Batıcı paradigmalara ve söyleme karşı çıkmadan –onlara İslam’ın “yeniden” bahşederek- kimliksel anlamda sağcılılık salık verilmişti. Tamam, ona bu sıfatı uygun görenler ve rejim açısından olduğu kadar, bu sağcılık oyununu görüp onu bozma niyetinde bulunan İslamcı grupların düşündüklerinin aksine onlar, buna Batılı anlamda değil de, “kitabı sağdan verilenler” vurgusu içerisinde bu kimliğin İslam’la bir ilişkisinin bulunduğunu düşündüler.

Bu formu, kendilerini tanımlama açısından kabul edenler, sağcılılık formunu, Batıcıların uygun görüp kabul ettiği gibi olmayıp onun yukarıda da belirttiğimiz üzere İslam’a uygunluk anlamında bir değerlendirmede bulundular.

Salt, o kimliği Müslüman için uygun görmeyen İslamcılarında çıkışları, onların kendilerinin sağcı olarak tanımlamalarına engel olamamıştı. Onlar, billur bir şekilde, muhatabına adeta “sen, görüntüye bakma, bakacaksan maksada, hakikate bak ki, maksadımız İslam’dır” demek istemişlerdi.

Onlar, bu söylemlerine binaen sağcılıkta ısrar etmişlerdi. Bu kimlik, kendi kurguları açısından İslam’a uygun ise, bu şekilde yola devam edebilirlerdi ve öylede davrandılar.

Elbette, onlara bu yolu öngören esas amilin İslami hassasiyetlere bağlı olarak, yukarıda da belirttiğimiz üzere “kitabı(amel defteri) sağdan verilenler, verilecek olanlar” düşüncesinden hareketle benimsemişlerdi.

Bu işin başında bulunan ve “kendi görevini yerine getiren” üst kadroyu, yani politbüroyu sarf-ı nazar ettiğimizde, üstten alta doğru partisel sıralamada bulunan ve gayesinin halka hizmet anlayışı üzerinden hakk’a hizmeti esas alan geniş bir çevrenin esas amilinin “amellerin(işin, eylemin) niyetlere göre olacağı” savı, bu çevreyi domine etmekteydi. Politbüronun amacı ve tavrı her ne ise de, alt katmanlarda bulunanların gayesi İslam idi.

Bu durum aynı zamanda, sağcı partilerin epey zaman ve belli bir mecrada yol almasını, hizmete talip olmasını, üstlendiği işi bihakkın yerine getirmesini de sağlamış oluyordu.

Diktatöryel temelli CHP’nin tek parti yönetimi sonrasında, iktidara gelen bilumum sağcı partinin, lider kadrosunun ve yol, iz sürdürücülerinin, politika üretilirken, o da bazılarının elde tutmaya çalıştığı gizli gündemler haricinde, o partilerin bir nevi alamet-i farikası olan “kalkınmacılık” alanında “devasa” işlere imza atmaları, kitle için, halka ve hakk’a hizmet” olarak değerlendirilebilir.

Bu kalkınmacılık fikri Osmanlı son döneminde başlayan, temelde Batı’ya karşı bir duruşu resmettiği için CHP zihniyetince engellenmesine rağmen, 1950’lerden günümüze kalkınma düşüncesi bu iktidar döneminde de hız kesmeden devam etmiş bulunmaktadır.

Konu artısıyla, eksisiyle ele alıp düşünüldüğünde, ülkeyi dünya ölçeğinde bir yarışa sevk ederken, kendi “aydınlanma ve materyalist temelli kalkınma fikrini seven, ama Müslüman kitlenin bu yolla önplanda olmasını hazmedemeyen dönemin laik rejiminin engelleyici tavır ve icraatları göz önüne alındığında, sağcılık etiketinin revaç bulduğu kabul edilecektir.

Zaten, bunca ideolojik ve bürokratik engelleme girişimlerine rağmen, sağcı partileri, üzerlerine aldıkları, ama kitleden gizli tutmaya azami gayret gösterdikleri gündemler bir tarafa bırakıldığında, barajlar, otoyollar, devasa binalar vs. üzerinden dile getirilen söylemler, kalkınmacılık saiki üzerinden okunduğunda o kitlenin ana omurgasını oluşturan Müslümanları gönendirdiği görülecektir.

Bu kalkınmacı anlayışın, doğrusu, yanlışı, olması gerekeni ve gerekmeyeniyle birlikte AK Parti’nin, yirmi küsûr yıllık iktidar deneyiminde kendini göstermesi, yapılacak olan seçim sonuçlarının pratiğe yansıyacak olması bir kriter olarak değerlendirildiğinde, var olan çalışmayı “halka ve hakka hizmet” kalıbında “nereye oturtacağız?” sorusuna verilebilecek cevapları da beraberinde getirecektir.

Sağcı kimliğe karşı olmakla birlikte, o etiketin “neyi nasıl ve niçin” gizlediğinin farkında olarak ve ondan kapitalizme yol düşürmeden “ihtiyaçların önemi ve giderek çatallaşması dikkate alınarak yola devam edilebilir.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Sait Alioğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.