09.03.2024
Her dem şeytanın adımlarına, ayak izlerine uymamak gerekir. (1) Ayak izlerine uyulmaması gereken şeytan ile birlikte, ona tabi olup, onun izinden, yolundan giden ve Kur’an’ın tabiriyle “insan şeytanları”nın da izini takip etmemek gerekir.
Bu gerçeğe bağlı olarak; “dünya sevgisi bağlamında” mal, mülk, makam sevdası gibi maddiyata tekabül eden unsurlara ek olarak, -o da bir imtihan sebebine yönelik erkek cinsinin karşı cinse meyli sonucunda yoldan çıkmada söz konusu olabilir.
Burada kişinin, karşı cinsin albenisine kapılıp, onunu zihnini uyuşturan ve bir ölçüde da aklını gideren aşk hastalığı saikiyle, bir an imanın kapı dışarı edilmesi suretiyle insan şeytanların kötü yönlendirmesiyle tevhide aykırı davranış ve düşünüş şekilleri de Müslümanlar için önem arz etmektedir. Böylesi bir durum, o manzaraya aldanıldığı takdirde, âlim, fazıl, şeyh, meşayıh, aydın, entelektüel ve çok sıradan da olsa bir Müslümanı olumsuz bir şekilde etkiler, etkileyebilir.
Bu durum, yani görünen bir rü’yaya kapılıp –geçici bir sürede olsa- din değiştirmek ve tekrardan dine dönmek(avdet etmek), olası dönüşe rağmen birçok sıkıntıya yol açıyorsa, bugün sekülerizmin albenisine kapılıp –o da Müslüman kalındığı iddia edilerek- paradigmal değişime uğramakta o kadar yol açıyor, açtığı biliniyor.
Konumuz gereği, aşağıda işâret edeceğimiz hikâyemizde, araçları ve yolları birbirinden farklı da olsa, klasik anlamda paradigma değişim ile modern(postmodern) paradigma, ya da kulvar değişiminin izlerini görebiliriz.
O zaman hikâyemize bir göz atalım…
Hikâyat-ı Şeyh San’an’dan Kinaye…
Başlığa çektiğimiz “Hikâyat-ı Şeyh San’an’dan Kinaye…” vurgusuna baktığımızda, klasik edebiyatta önemli bir yer tutan tasavvuf ağırlıklı hikâyeler, hikmetli olduğu düşünülen anlatılara konu olan “Müslüman şahısların” karşıda görünen bir olguya, insana(özellikle de kadınlara, onların cezbeden yönlerine) biran da olsa aldanıp(tabiri caizse ona abayı yakıp) din, yol ve dahası “zikir ve düşünce” değiştirmesi dikkate değer.
Aşağıda vermeye çalıştığınız Şeyh Sen’an’ın, Anadolu diyarında ülke yöneten dönemin Rum kralının kızına(prenses) o da şeytana uyarak (ki, şeytan, şeyhe kralın kızı şeklinde görünmüş!) aşık olup din değiştirip, keşişliğin nişanesi olan zünnar bağlıyor ve uzun bir dönem, adeta geçmişini hatırlamamacasına, bir keşiş olarak hayatını sürdürüyor.
Geçmişe bakıp hikâyemizi ve “şimdiki zaman” ile geleceğe yönelik olabilecek hadiseleri derinlemesine ele aldığımızda, hak yoldan sapma sonunda hakikatin ve hikmetin bizi terk ettiğini ve en sonunda da külliyen terk edebileceğini düşünmemiz gerekir.
İşte bu vesileyle, olan, bitenden dersler ve ibretler çıkarmak için, özet mahiyetinde de olsa, Şeyh Sen’an’ın hikâyesine bir göz atmamız gerekir.
Hikâyat-ı Şeyh Sen’an…
Klasik Kürt edebiyatında yer alıp şiir, masal ve destan yazarı olan Feqîyê Teyran(2), aynı zamanda tasavvuf edebiyatı içerisinde değerlendirilebilecek edebi bir şahsiyettir.
Onun, “Divan” adlı eserinden, gördüğü bir rüya uğruna Rum ülkesine(Anadolu) gidip Hıristiyan bir kralın kızına aşık olup Hıristiyanlığa geçtiği, uzun bir dönem o hâlde(bu hâle sekerât-ı mevt; ölmüş bir şekilde de denilebilir) yaşadığı ve bilahare “daldığı uykudan” uyanıp gerçek kimliğine sahip olup iman ederek tekrardan İslam’a geçtiği anlatılır.
Bu hikâyenin Feqîyé Teyran ile birlikte Kürtçe versiyonu yanında Fars ve Türk edebiyatında da tasavvuf meşrepli şairler tarafından sıkça kullanıldığı görülmektedir. Bu konuyu özellikle de Ferideddin-i Attar’ın, “Mantık Al-Tayr”(3) adlı eserinde derinlemesine işlediği görülmektedir.
Konu, merhum hikâyeci yazar Rasim Özdenören’in, “Aşk ve zillet Şeyh-i San’an’ın Hikâyesi” başlıklı yazısında teferruatlı bir şekilde işlenmektedir. (4)Konu, 3. Dipnottaki linkten okunabilir. Ayr. Bkz.(5)
O dönemde Müslümanları, “İslam içerisinde kalma” iddialarının aksine İslam’dan başka dine yönlendiren şekil ve sembollere bakıldığında, onların yine de din ile bir bağlarının olduğu görülür.
Bu “İslam içerisinde kalma” düşüncesi bir iddia olsa da, bugün epeyce İslami bilgi elde etmiş bulunan zevat ile birçok aydın, entelektüel ve dahi sıradan Müslümanın, seküler anlayışı adeta “İslam’a yedirme” faaliyeti içerisinde olduğu görülmektedir.
Birçok Müslüman dün Şeyh Sen’an örneğinde olduğu üzere, Hristiyan bir kralın kızına olan aşkı uğruna zünnar kuşanıyor, “geçici de olsa” itikadını(inanç), düşüncesini ve yaşayışını değiştiriyor; bir gün gelip uyanınca “eyvah!” deyip silkinip kendine geliyor ve onu dört gözle aylarca, yıllarca bekleyen toplumuna ve müridanına tekrardan kavuşuyordu.
Anlaşılan, birçok hikâyenin sonu, biriken bir yığın acı sonrasında mutluluk içre bitiyordu. Ya, sonu mutlulukla bitmeyip küfrün ve şirkin karanlıklarında yitip giden hikâyeler ve batıla kurban giden nice Şeyh Sen’anlar? Onların akıbetini bilen, duyan var mı?
Günümüz Şeyn Sen’anlığına bir değini…
Bugünde, şirkin ve küfrün karanlığında –çoğu kez de laiklik çerçevesinde seküler zeminlerde yer alınmasına rağmen, yani din ile dünyayı, asla bir araya getirmesi mümkün olmayan bir anlayış içerisinde nasıl Müslüman kalınabilir?
Yine, insanlar ve kavimler arasında biyolojik eşitliğe dahi tahammüle yer bulunmayan, üstün ırk düşüncesine dayanan milliyetçilik/ulusalcılık hâline aldananlar, nasıl ve ne şekilde Sen’anlıktan kurtulup hakikate rücû edebilecektir?
Keza “helal kazancı” baz almayıp, insanları sömürme esprisi üzerine bina edilen kapitalizmden, onun ürettiği tüketin kültürü ve kendini ona nispet eden sakil toplulukların yapıp ettiklerinden rücû edilmediği sürece, nasıl ve hangi şekilde Şeyh Sen’anıktan kurtulabilir bir Müslüman?
Bu anlamda örnekleri çoğaltmak mümkün, anlaşıldığı üzere.
Dipnotlar:
1)”Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o, apaçık düşmanınızdır.”(Bakar; 2/208)
2)Kuşların Fakihi,
3)Kuşların Dili,
4) https://www.yenisafak.com/arsiv/2001/ekim/18/rozdenoren1.html
5) https://www.rupelanu.org/osman-aydin-sex-senan-hikayesi-9923h.htm
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.