Sait Alioğlu Yazdı: İslamcılık; Pratik Açıdan Dünden Bugüne…

05.09.2022

Modernleşme ile birlikte, batıda değişen toplumsal yapıya bağlı olarak devlet yönetiminde giderek demokrasinin yer alması sonucu, batı eski batı olmaktan uzaklaşmış, epey yol almıştı.

Bunun sonucunda; imparatorluklar devri, yerini ulus-devlet anlayışına bırakmıştı.

Aydınlanmanın bir sonucu olan modernleşme, batı halklarında ulus fikrini doğurmuştu. Ki, bunun da batının dünyaya yeniden ayar vermesinin bir yolu, yöntemi olarak bakılabilirdi.

Konu böyle olmakla birlikte, batının “hasta adam” dediği Osmanlının da bir şekilde ulus-devlet şeklinde yeniden yapılanması öngörülmüştü.

Görünen o ki, yıkım mukadderdi. Bu yıkımı önlemek ve devleti toplum ile birlikte sahil-i selamete ulaştırmak ve artık elzem olan restorasyonun da sağlıklı bir sonuca ulaşması için aydınlar tarafından dört siyaset tarzı benimsenmişti..

Bunlar; Osmanlıcılık, Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık idi.

Bunlardan ciddi bir toplumsal temel bulamadığından Osmanlıcığının erken ölümü sonrasında meydan büyük oranda Batıcılığı ve salt Türkçülüğe kalmıştı. Ki, Türkçülükte başlı başına batıcılık idi.

Müslümanların elinde ise İslamcılık kalmıştı.

İslamcılık; Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı…

Osmanlı son dönemi İslamcı aydının ve âliminin eldeki verilerden hareketle oluşan İslamcılık düşüncesi, bir açıdan Mehmed Âkif’in “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı…” dizesinde de görüldüğü üzere, temel kaynak olan Kur’an ve sahih sünnetin yeniden yorumlanması ve insanlığın istifade edebilmesi için deruhte edilen çabalara dayanıyordu.

Buna Osmanlı tecrübesi denilebilirdi, ama temel olarak Mısır tecrübesinin husüle gelmiş şekliydi bir açıdan…

Cunhuriyet’le birlikte oluşan gri hava sonucunda yer altına çekilen İslamcılık, altmışlardan sonra, bu kez kendini Osmanlı tecrübesi ile değil, Mısır başta olmak üzere, İslam dünyasında kendine özgü şartlarda gelişen İslamcılık kalıbında ortaya koymaya çalıştı.

Altmışlar, yetmişler derken İslamcılık seksenlerde, yine Mısır/İslam dünyası örneğini de bünyesinde barındırarak yeni bir vecheye bürünmüştü.

Kuşkusuz bu veche, ulusalcılık bazında bir Türkçülük şeklinde değildi.

İslamcılığı her şeyden ziyade siyasi bir düşünce skalası olarak değerlendirdiğimizde Türkiye’de İslamcılığın “siyasi” arenadaki temsilcisi Milli Görüş hareketi idi.

Bu hareketin de esin kaynağı İhvan ve onun da temeli Cemaleddin Afgani’lerden, Muhammed Aduh’lardan vb. hareketle Hasan El-Benna ve arkadaşlarının çabalarına dayanıyordu.

Bunun yanında Türkiye İslamcılığında, siyaseti İslam açısından önemsediği halde, ortamdan dolayı onu tali planda gören ve değerlendiren Nurculuk hareketi de parametreleri açısından İslamcı bir hareket idi.

Burada yeri gelmişken şu gerçeği de dile getirebilirdik; var olagelen Nurculuğun seyrine bakıldığında, Nur hareketi içerisinde tek İslamcının Said-iNursi olduğu kabul görürdü. Ama zamanla Nur hareketi içerisinde grup ve şahıs bazında İslamcılık söz konusu edilebilir. Özellikle de Kürt Nurcuların İslamcı yönüne işaret etmekte fayda var.

Bu iki ana İslamcı yapı dışında, yine bunların esin kaynağı olan İhvan’dan etkilenen ve bir kısmı da zaman içerisinde Milli Görüş’ten kopan İslamcıların oluşturduğu, ama diğerleri gibi kendi içerisinde bütüncül bir yapı arz etmeyen düşünce ile birlikte eylemlilik boyutu da bulunan “serbest” İslamcı durum söz konusu idi.

İşte bu serbest İslamcı durum, seksenlerden başlamak üzere; doksanlardan iki binlere kadar Türkiye’de birçok toplumsal hak arama mücadelesinde başat rol oynamıştı.

Serbest bir yapı arz eden bu hareket zamanla “İslami hareket” olarak da tesmiye ediliyordu.

Salman Rüştü protestoları, Saddam’ın gerçekleştirdiği Halepçe katliamı başta olmak üzere birçok hak ihlallerine karşı mazlumun yanında, zaliminse karşısında bulunmuş, var olan oligarşik yapıya yönelik mücadelede bulunmuştu.

Eylemsel İslamcılığın en önemli mücadelesi hiç kuşkusuz 28 Şubat sürecinde dönemin laik oligarşisi tarafından yasaklanan başörtüsü konusunda –dillere destan- vermiş olduğu mücadele idi.

Bunun yanında yine o oligarşinin de elinin olduğu işçi sınıfı ile küçük esnafa yönelik iktisadi dengesizlik/sömürü konusunda da kendini gösterdi.

Dönemin İslamcı dergilerinin sayfaları birer, birer karıştırıldığında, bu konuda en büyük mücadeleyi sol kesimden ziyade bu İslamcı kesimin vermiş olduğu görülecektir.

Sadece bu konu mu? Hayır! Kürt sorunu konusunda da bedel ödeyip mahkemeler tarafından “ceza verilip” kapanan İslamcı dergilerin, bu konuda çok şey söylediğini belirtebiliriz.

Seksenlerde Milli Görüş partileri ile başlayan ve işin siyasi boyutunu içeren mücadelelerin sonucunda RP’nin 28 Şubat’ın hemen öncesinde kısa dönemlik iktidar deneyiminin akabinde, Müslümanlara yönelik laikçi baskılar sonucunda; onun nimetinden yararlanarak kurulup iktidara gelen AK Parti’nin, ilk on yıllık sürecinde –Müslümanlar için elle tutulur sevinçli bir hal olmadığı halde- çeşitli toplumsal kesimlerin, rejim nezdinde var olduğu bilinen kadim sorunlarının çözümüne katkı sunmasının akabinde, son süreçte AK Parti’nin gide, gide devletleşmesi sonucunda, parti içinde bulunan İslamcılarda da bir farklılığa yol açmıştı.

Partiye dahil olan İslamcıların önemli bir kısmı da, o devletli havanın etkisiyle iktidarın nimetlerinden yararlanarak muhafazakârlaşmış olmuştu.

Bu durum, yanlış olduğu zevat tarafından bilindiği halde, olan bitene çeşitli kılıflar giydirilerek, vahim durumun geçiştirildiği –eğer bir sorun varsa-  onunda zamanla halledileceği öngörüsüzlüğü ile bizlere başka evreyi gösteriyordu.

O da iş çığırından çıkmadan toplum nezdinde her şeyden ziyade İslam’ın itibarına halel getirtmemek; muhafazakârlıktan kopmak,  onları yanlışlarıyla baş başa bırakıp İslamcılığın yeniden ihyasını sağlamak, sahih fabrika ayarlarına dönmek ve hayat ile yeniden barışmaktı…

Yeniden İslamcılığa evet, muhafazakârlığa hayır deyip işe yeniden “vira bismillah” demek gerekir.

Buradan yola çıkacaksak eğer, inşallah bundan sonraki yazımızın başlığı şu olabilir; “AK Parti Sonrasında İslamcıların Yüzü “Yeniden” Güler mi”…

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Sait Alioğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.