Sait Alioğlu Yazdı: Yine Seçimler Üzerinden AK Parti Bazlı Bir Değerlendirme Yazısı…

08.04.2024

En yakın tarihimizde ülkenin “karanlık yılları” olarak tesmiye edilecek olan doksanların krizlerle başlayan, darbe ile sarsılan ve neticesinde kaos ile biten süreçte, ülke her alanda birçok onulmaz yaralar almıştı.

Sürecin sonlarında kurulan hükümetlerde derde derman olamamış ve kaos alıp başını yürümüştü.

Bu sakil duruma bir son verme adına “sistemin sahipleri” o kriz ve kaosta parmağı ve etkisi olan dönemin ideolojik partilerinin aksine, kendini, en başta, ekonomik durumun düzeltilmesine hasrettiği savlanan bir parti ile yola devam etme kararı almışlardı.

Bu “sistemin sahipleri” olan etkili ve yetkili çevreler, aynı zamanda kendi karşılarında küresel sistem ile uyumlu bir şekilde çalışmasını arzulayan ABD’nin de onayıyla AK Parti’nin iktidar yürüyüşüne “kendi yanından” birçok katkıda bulunmaya çalıştı.

Sistemin sahipleri, bu kez darbe ve kaosa değil de, uyum ve istikrarda karar kılmıştı.
O günden bugüne kesintisiz olarak gerek yerelde(Belediyeler) ve gerekse de ulusal bazda iktidarda bulunan AK Parti’nin, adeta “tarihi bir kırılma anı” yaşanmadığı sürece iktidarda kalacağı, realiteyi baz alan siyasi analistler tarafından dile getiriliyordu.

Bu kesintisiz iktidar süreci, o da 12 Eylül referandumunun yapılacağı iki bin onların başına kadar sürmüş ve ondan sonra yaşanan birçok olay ve olgu sonucunda, az da olsa etkilenmişti.

Aslında bugünlerin sistemini(CBHS) işaret ettiğini söyleyebileceğimiz o referandum döneminde birçok toplumsal kesim, parlamenter sistemin daha da olumlanıp güçleneceğini sanarak “evct, ama yetmez”ci duruşlar sergilemişlerdi.

Daha sonra peş peşe vukubulan birçok olay sonucunda “evet, ama yetmez” vurgusu, o da farkında olunmadan CBHS’nin tesisinin vb. nam-ı hesabına yazılmış oldu.

Makul bir anayasaya evet durumu, bir de iki bin on sekizlerin ortamında, o da sistemi tahkime ayarlı bir beka mes’elesi üzerinden, sağlıklı bir anayasa çerçevesinde güçlenmesi arzulanan toplumun yerine devleti alabildiğine güçlendirmek için değerlendirilmiş olduğu görülmektedir.

İki bin on sekizle başlayan hem devleti ve hem de ekonomiyi güçlendirme durumunun devleti istisna kıldığımızda, düzelteceği halde ekonomiye birçok açıdan olumsuz etkileri olmuştu.

Onun üzerine gelen ve aynı zamanda dünyayı da etkileyen koviv-19 pandemisi sürecide ekonomik işleyişi alabildiğine yavaşlatmıştı.

Ekonomi alanında ki bu küresel ve yerel yavaşlama durumu, dünyadaki durumla at başı gitmekle birlikte, komu ile ilgili olarak ulusal bazda alınan irrasyonel kararların sonucunda da durgunluğu ve yavaşlamayı daha da artırmış oldu.

Genel geçer yasalara, kural ve kaideye bakıldığında, birçok alandan ziyade ekonomi alanda hem dış ve hem de iç işleyişten kaynaklanan sebepler ışığında bakıldığında, olumsuzlaşan duruma göre iktidarın kendi mevkiini kaybetmesi gerekirdi.

Buna rağmen iktidarın kendi yerini, şartlar muvacehesinde sağlamlaştırdığını söyleyebiliriz.

Elbette, mutlaka, bunun yapılması gerekli olup, nihayetinde bu gereklilik, mevcut iktidar tarafından yerine getirilmiştir.

Ayını zamanda, anlaşılan o ki, gerek AK Parti’nin çabaları ve gerekse de muhalefet partilerinin kahir ekseriyetinin henüz doksanların havasından bir türlü kurtulamadıkları gerçeği, küresel durgunluğa ve yavaşlamaya rağmen AK Parti’nin, ekonomi alanında kendini ayakta tutabilmesine imkân sağlamış oldu.

Bunca başarıya, “iktidarın yıpratıcılığı gerçeği”ne ve sonunda gelen durgunluğa ve yavaşlamaya bağlı olarak iktidar cenahında oluşan yanlışlar bir, bir bilinir ve görünür olmuştu.

Yapılan ve devam eden bu yanlışlara iktidar karşıtı medyanın tepkisi, muhalefet tarafından pek de yerinde kullanılmamıştı.

Bu kullanma durumu; önce iktidarı, yaptığı yanlışa ikna etmek ve toplum adına onun telafisini sağlamak ile “olası bir iktidara gelinme” için makul bir şekilde karşılık bulmamıştı.

Bir de yüzü AK Parti iktidarına dönük bulunan muhafazakâr çevrelerinde iktidarı düştüğü bu olumsuz durumdan haberdar etme adına bir eleştiriye tabi tutmama durumu da berberinde birçok olumsuzluğu getirmiş oldu.

Haydi muhalefet neyse de, iktidarın çevresinde toplanan tarafların, bu olan biten karşısında adeta sessizleri” oynamaları peşinen bir zihniyet kırılmasın da işaret ediyordu. Ki, o kırılma durumu ne yazık ki, artarak devam etmektedir.

Bir zamanda, çevresinde kümelenen muhafazakâr oluşumlardan aldığı güçle bir siyasi parti bünyesinde, zımnen “en büyük cemaat” payesi verilmiş bulunan AK Parti’nin, iktidarın ve haliyle de onun uzun bir döneme bağlı yıpratıcılığın da etkisiyle, parti 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde, en çok oyu almış olsa da, bir yenilgi yaşadı.

En büyük cemaat’in siyasi yüzü olan bir partinin şimdiki ahvali…

Yaşanan bu yenilgi üzerine dışta bulunan çevrelerin, var olan ve yaşanan gerçeklere bakarak çeşitli tespitlerde bulunup analizler yapmasının yanında AK Parti’nin de, kendisini sigaya çekeceği, en başta Erdoğan tarafından dile getirildi.

Öyle ya da böyle konu teşrih masasına yatırılacak ve olası bir sonuca da varılacaktır.
Daha şimdiden AK Parti içerisinde eleştirel seslerin yanında, yine kimlik açısından “muhafazakâr” olup AK Parti ile o da iktidarın tensibiyle bir müddet birçok kamu kumunun başına bulunmuş olan zevatın madde, madde olarak belirttikleri konular kamuoyuna aktarılmış oldu.

Duruma dair madde, madde sıralanan ve büyük oranda, başta daralan ekonomik duruma binaen maaşlarına yönelik bir iyileştirilme yapılmayan emekli kitlesi ile “esnaf üzerinden” piyasada var olan ekonomik daralma gibi maddi alanda varlığı gözlemlenen durumlar adına ciddi iyileştirilme yapılmaması, seçmenin oyunun renginin belirlenmesinde mutlaka bir karşılığı olmuştur.

Adeta “hiçbir şeyler olmamışsa dahi, mutlaka bir şeyler olmuştur” kabilinden “şimdilik” kapalı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

Açık olan durumlar her neyse de, kapalı olduğunu düşündüğümüz mevzulara gelince; baştan beri kendini en önemli kalem olarak ele aldığı ve üzerinde durduğu ekonomi alanındaki yanlışların sonucunda epey oydaşının bir müddette olsa- oyunu ondan esirgemesi dahi başlı başına şimdilik kapalı bir duruma işaret etmektedir.

Siyasi arenada, kriz ve kaos dönemlerinde oluşan ve halka umut vermeye çalışan partiler, kahir ekseriyeti, akabinde iktidara geldiklerinde toplum nezdinde var olan sorunların behemahal” bir çözüme kavuşturulacağını deklare ederler.

AK Parti’de aynı minvalde; ekonomik alandaki sorunlardan, sağlıklı bir anayasa yapmaya, var olan baskılara son vereceği düşünülen özgürlük ortamın tesisine, Kürt sorununda tutunda romanların var olan sorunlarına kadar geniş bir yelpazede yapılması gerekenlerin yerine getirileceğini defalarca dile getirmişti.

Hatta bu alanlarda gözle görülür adımlar atmış, sorunların birçoğuna çözüm getirmiş ve onların sorun olarak yürürlükten kalkmasını sağlamıştı.

Anlaşılan o ki, giden oyların büyük bölümünün cari olan ekonomik durumlardan kaynaklandığı ve bununda, iktidara yönelik bir uyarı niteliği taşıdığı su götürmez bir gerçek olduğu kendini ortaya koymaktadır.

Bu sebebe dair, AK Parti’den kopan oydaşların suçlanması mevzuuna gelince, suçlamaların, ne demokratik anlamda, ne İslami anlamda ve ne de ülkenin kaosa sürüklendiği yollu suçlama anlamında makul bir izahının olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ortada ispat sadedinde kendini geliştirdiği bilinen demokrasi olgusu ile bağlamından gayet kopuk bir İslam söylemi pek makul ve rasyonel durmamaktadır.

Geriye sadece ülkenin kaosa sürüklendiği savı kalıyor ki, o da bugüne dek defalarca dile getirilmesine rağmen, ne ülke parçalandı ve ne de olumsuz bir şeyler oldu!

Ortada, sadece, “hiçbir şey olmamışsa dahi, mutlaka bir şeyler olmuştur.” esprisi kalmış olabilir.

Bu oy kaybı adına sayılan maddelerin biri de İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamının karşısında iktidarın, oraya yönelik süren ticaretin ve var olan diplomatik türü ilişkilerin kesilmemesi mevzuuna gelince; böyle bir şey karşı çıkış olarak kabul edilse dahi, bunun tüm oydaşlar için aynı anlamı taşımadığını söylemek zorundayız.

İlgili ve duyarlı toplumsal kesimler hariç, zihninde Filistin’e yönelik sağlam bir algı oluşmamış bulunan ve boykotun ne anlama geldiğini pek de idrak edemediği ortada olan kesimin, AK Parti’den kopması, olsa, olsa bunun dışında bazı makul sebeplere dayandırılabilir.

Bu durum, asla bir suçlama olmayıp vakıayı tespitten ibarettir. Bunun böyle bilinmesi gerekir.

Haddizatında kötüye giden ekonomik hâlin kendisi dahi, başlı başına bir vakıa olarak “yerinde” okunmayı ve anlaşılır bir şekilde de analiz edilmeyi beklemektedir.

Anlaşılan oy kaybı, görünürde ekonomik sebeplere bağlanacak olsa da, yirmi yılı aşkın bir iktidarı “mutlaklık anlamında” etkilediği düşünülen yıpranmışlık ile alınan kararların büyük bölümünün rasyonalite sınırları dışında olması gibi pek bir hakikat içermeyen kararlar bir çırpıda sayılabilir.

Buna Kürt sorunu da dahil edilmelidir. Zira o sorun, onlarca yıldır adeta ömür törpüsü kabilinden birçok maddi ve manevi değerin yıpranmasına ve yok olmasına yol açtı.

Giden oyların bir kısmı “tekrardan” geri dönecek olsa da, bir kısmı, yerelde alınan nispi başarıya atfen Yeniden Refah Partisi’nde kalacağı, bunun yanında tabanı itibarıyla AK Parti ile aynı reflekslere sahip bir, iki partiye kayabileceği ve bir kısım oyunda CHP’de kalabileceği, yapılmış olan yanlışlara binaen düşünülebilir.

Oyların muhalefete kayması üzerine birçok analiz yapılacaktır, yapılacağına, ama esas analizin ve sağlıklı bir değerlendirmenin bizzat Erdoğan ve parti kadrosu tarafından yapılacağı, oradaki siyasi irade tarafından belirtildi.

Orada yapılacak olan değerlendirmeler, nitelik, içerik, alınacak kararlar ve ona yönelik olası uygulamalar aynı zamanda partinin de geleceğine etki edecektir.

Karar onun olduktan sonra, ondan kopan oydaş kitlenin de nerede duracağı önem arz edecektir vessâlam…

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Sait Alioğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.