07.02.2021
Her hareketinde başkalarını hesaba katmak, onlara sağlayacağı maddi ve manevi yararı, ya da vereceği zararı hesaba katmak zorundadır insanoğlu. Özellikle, sosyal medya diye nitelendirdiğimiz kuruluşların sorumluları…
4 Şubat 1926 yılında idam edilen İskilipli Atıf Efendi, 95. İdam yıldönümünde, geçen hafta Çorum’un İskilip ilçesindeki mezarı başında, Atıf Derneği’nce organize edilen bir programla anılması nedeniyle sosyal medyada Kemalistler, ulusalcılar ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni destekleyen Televizyon ve yazılı basın tarafından fırtınalar koparıldı ve her zaman olduğu gibi yine topluma yabancılaşmanın somut örneğini verdiler…
Büyük bir sorumsuzlukla kin, öfke ve kızgınlık kusan kesimlerin, pompaladıkları ve toplumu yanıltma algıyla, İskilipli Atıf Hoca’nın 2. Başkanlığını yaptığı “İslam Teali Cemiyeti’nin, yayınladığı bildiride Kuvâ-yi Milliyecilere “adi”, “eşkıya”, “kudurmuş haydutlar” diye hakaret ettiğini, yüzleri kızarmadan, nezaket ve edep sınırlarını aşarak yazdılar, çizdiler ve büyük bir sorumsuzluk bataklığı içinde haykırdılar.
Kimdir Bu Atıf Hoca, Hayatı baştanbaşa macera ve çile olan bu insan, temsil ettiği parlak dini kişilik her devrin “din alerjisi” belirten hareketlerini Atıf Hoca’ya yönelttiği bir dönemde, ilk tutuklanışı Meşrutiyet’in başında ve Mahmut Şevket Paşa suikastının şüpheliler kadrosu içindedir. Sinop, Çorum, arkasından Boğazlıyan’a ve peşinden Sungurlu’ya sürgün ve derken:
-Affedersiniz, bir yanlışlık oldu… Hitabıyla serbest bırakılış… İzmir’in Yunanlılarca işgalinde ilk protesto sesi “Teali Cemiyeti’nden gelmiştir. Din yolunda gayretlerinin düşünce zemini olarak “Atıf Efendi” ismiyle bir yayınevi kurmuş ve aşağı yukarı 8 adet yayın yapmıştır. İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde “Atıf Efendi” diye bir bölüm vardır kitaba meraklı olanlar için…
Cumhuriyet’in birinci yılını tamamlamaya doğru gittiği bir zamanda (1924) Frenk Mukallitliği (Batı Taklidi) adında bir eser çıkarır İskilipli Atıf Hoca. İslam ruhuna tam uygun bir fikir yapısını taşır ve sahibini mimlemeye neden olur bu eser… Sene 1926… Akşam ezanının okuduğu bir vakitte Laleli’deki evine üç kişi, kapıyı çalar ve namazda olduğu için eşi Zahide Hanım tarafından kapı açılır. Kütüphanesini didik didik edip kendilerine lazım olan kitapları alıp ATIF Hoca’yı da beraberlerinde alıp götürüler bu polis grubu…
Hoca, müdüriyetteki loş hücresinde, yere serilmiş yatağına oturmuş doğup battığını görmediği güneşleri sayıklamakta ve günler geçtiği halde bir türlü hesaba çekilmemekte, savunmasını yapabileceği bir itham ile karşılamamakta… Sonunda:
-Hocayı Trabzon’a gönderirler! Atıf Hoca’yı Trabzon yerine Giresun’a götürürler. Çünkü Kendisini hesaba çekecek İstiklal Mahkemesi oradadır. Bir suç bulunmadığı için İstanbul’a iade…
-Ve Atıf Hoca, İstiklal Mahkemesi huzurunda… Kanaatini yalnız vicdanında saklamış, şapka kanunundan çok önce eserini yazmış olmasına rağmen sahibi olduğu için idam edilmesi gerekmiştir.
Tek suçu, Şapka kanunu çıkmadan önce yazdığı “Frenk Mukallitliği” eseridir ve bu kanundan çok önce yazılmıştır. 4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Atıf Hoca, hukuk tarihinde görülmemiş bir muameleyle üçayaklı bir sehpada sallandırılarak idam edilir.
Ülkemiz, çok büyük ve sıkıntılı günlerden geçiyor. Zihinleri ve kalpleri küf tutmuş olanlar, bir saldırı içinde ve Şeytani plan ve proje dosyasının yapraklarını hızla çeviriyorlar. Havuz medyası, arka plana çekilmiş umutsuzluk batağında horozların ötüşünü seyretmekte… Esen ve dalları kıran, rüyaları bozan, yatakları düren, sınırları ürperten, dağlara bile korku salan bir saldırmazlık salvosu… Ve İslami kesimden çıt sesi yok…
Güz yaklaştıkça, bir sam yeli de hızını arttırmakta… Yeşil yaprakları kavuran, kuşların havada başını döndürüp yere savrulmalarına yol açan bir sam yeli… Ve iktidar, çeşitli üniversitelere rektör atamasında, İlahiyat Fakültesi mezunlarını tercih etmekle bu sorumluluğunu yerine getirme iddiasında… Ne diyebiliriz ki…
Şakir Diclehan’ın Tüm Yazıları
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.