Şakir Diclehan Yazdı: Batının Rusya’yla Hesaplaşması

16.03.2022

Rusya, Avrupa’nın oldukça büyük ve sürekli düğümlerinden biri, hatta en başta gelenidir. Tarih boyunca Avrupa, Rusya’nın Batı dünyası ile olan bağını bir türlü ve kesinlikle çözememiştir.

          Avrupa, kendini aydınlık bir gündüz kabul ediyorsa, Rusya onu tamamlayan karanlık bir gecedir adeta. Tamamlar ama gecedir. Geçmişte Avrupa’nın kaderiyle ilgili her girişim, Rusya’yı hesaba katmak gereğinin duymuştur.

          Napolyon, kendini Avrupa’ya kabul ettirmek için Rusya’ya boyun eğdirmek gerektiğini düşündüğünden, Rusların, 1812 Vatanseverlik Savaşı,  Fransa’da ise Rus Cephesi olarak bilinen savaş, 24 Haziran 1812 tarihinde Napolyon Bonapart’ın büyük ordusunun Rus ordusuyla savaşmak için Neman Nehri’ni geçmesiyle başlar.

          Moskova’ya kadar giden ve zafer elde edeceğini düşünen Napolyon, 70.000 askerin ölümü ardından dönmek zorunda kalır ve Avrupa’daki itibarını yitirir. Napolyon’un Rusya bozgunu, bir çeşit Avrupa’nın Rusya ile ilk hesaplaşmasından yenik çıkması sonucunu doğurmuştur. Dolaylı yoldan da olsa Rusya, Avrupa’nın kaderinde söz sahibi olduğunu artık kabul ettirmiştir kendisine.

          Hitler’in baskın tarzında başlayan Rusya’ya taarruzu, büyük kuşatmalar ve imha savaşlarıyla sürüp giderken, ilk şoku atlatıp kendini toplayan Sovyet ordularının direnci ve 1941/1942 sert kışının da etkisiyle Hitler orduları Moskova ve Leningrad önlerinde duraklamak zorunda kalır. Danışmanlarının ihtarına rağmen Hitler, bütün çabasını Stalingrad’ın fethine harcar. Alman silahlı kuvvetleri 31 Ocak 1943’de, burada, İkinci Dünya Savaşı’nın en acı yenilgilerinden birini tadar.

          Hitler deneyi, Avrupa’nın Rusya’yla ikinci dolaylı hesaplaşmasıdır. Bu defa Rusya, Avrupa’nın yarısını almak hak ve gücünü kendinde görür. Rusya’nın talihi, iki seferde de Avrupa adına, Avrupa’nın kalbini kazanmış iki önderin değil, Avrupa’yı dehşete düşürmüş iki romantiğin karşısına çıkması olmuştur.

          Amerika’yla Rusya’nın karşı karşıya gelmesi, ruhça ve maddece yıkılmış Avrupa’da çatışmadan faydalanmaktan öte Rusya ile doğrudan doğruya hesaplaşma anlamına gelen bir duygu uyandırmamıştır.

          İkinci Dünya savaşından sonra bir süre uğraşıp ta eski durumuna kavuşamayacağını kavrayan Avrupa, derin derin geleceğini düşünmeye başlar. Avrupa’nın bir bütün olduğu birlik fikri, bu düşünceden doğar ve böylece Avrupa Birliği tezi, bu zaruret duygusundan ortaya çıkar. 

Nato’nun Kurulması

Amerika tarafından ortaya atılan, aslında tek kutuplu bir dünyayı hedef olarak seçen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, 4 Nisan 1949’da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ismiyle kurulur ve farklı dönemlerde 18 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî bir ittifak haline gelir.

Örgüt üyeleri, herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapma amacı olsa da aslında niyet başkadır.  21 ülke, NATO’nun “Barış İçin Ortaklık” adlı girişiminde yer alırken diğer ülkeler, kurumlaşmış diyalog programlarına dâhildir. Tüm NATO üyelerinin toplam askerî harcaması, dünyadaki savunma harcamalarının %70’inden fazladır.

Varşova Paktı

Nato’ya bağlı Batı Avrupa Birliği’nin kurulması sonucunda Avrupa’da ortaya çıkan savaş tehlikesine karşı Sovyet Sosyalistler Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile Doğu Avrupa’daki müttefiklerinin imzaladığı 14 Mayıs 1955 tarihli Varşova Antlaşması ile hayata geçirilmiş olur.

Pakt’ın kuruluş süreci incelendiğinde, NATO’ya benzer özellikler taşıdığı görülür. Üyelerden herhangi birine askerî bir saldırı olduğunda saldırıya uğrayan devlete, diğer üye devletler yardım etmek zorundadır. Bu antlaşmada üye devletlerin güvenliğini korumak, temel amaçtır.

Macaristan’ın 1956 yılında işgali üzerine o tarihlerde 23 yaşında olan Sezai Karakoç, emperyalistlerin bu işgalini daha önce Polonya’nın işgaline telmihle bir şiir yazar.

Polonya’nın kanı beyazdı

İsyan bir bayraktı süt içinde

Porselenlerden yapılmış Polonya

Kırılan heykel ve heykel aşkları

Ve Venüs’ün kırık kolu Polonya

  1. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilen Polonya’nın işgali, Nazi Almanya’sının saldırı harekâtı ile başlar ve o zamanlar Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın (Molotov-Ribbentrop Paktı) imzalanmasından bir hafta sonra, 1 Eylül 1939’da başlar ve 6 Ekim 1939’da Almanya ve Sovyetler Birliği’nin Polonya’nın tamamını işgal etmeleriyle son bulur.

Macar Devrimi

Komünist iktidara ve onun Sovyet güdümlü politikalarına karşı, ülke çapında kendiliğinden başlayan bir isyan hareketidir 1956 Macar Devrimi.

  İsyancıların, Sovyet kuvvetlerinin ülkeden çekilmesini talep etmeleri üzerine, Sovyet Politbürosu fikir değiştirerek, isyanı bastırmak üzere, 4 Kasım 1956 tarihinde harekete geçer. Moskova’nın önderliğinde, Varşova Paktı üyesi ülkelerin askerlerinden oluşan karma bir ordu, Budapeşte’ye girerek, silahlı direnişi bastırır. Sovyet askerleri, 1956 yılında Macaristan’a girer ve binlerce insan, Sovyet tanklarının paletleri altında can verirler. İşte o zamanlar ateşli bir genç olan Karakoç’un şiiri:

“Polonya Polonya sana günaydın

Karanlıklardan çekip kaderini

İlk aydınlığa çıkardın

Ama ben Peşte’ye dönüyorum

Peşte bir kan çemberi

Işıklı çemberler içinde ölüler

Konuşturuyorlar sfenksleri

Öğretiyorlar kelimeyi doğan

Çocuklara kutsal kelimeleri

Kelime en güçlü silahtır

Tutar şehri ve insanı”

Çekoslovakya’nın İşgali

Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’ya müdahalesi, Tuna Harekâtı adıyla 20–21 Ağustos 1968 gecesi Alexander Dubček’in “Prag Baharı” adı verilen siyasi liberalleşme reformlarını durdurmak için Sovyetler Birliği ile diğer Varşova Paktı müttefikleri olan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan’ın Çekoslovakya’yı işgal ettiği askerî harekât ile gerçekleştirilir.

Afganistan’ın işgali ise, başka bir dramdır. Dönemi itibarıyla Batı’nın en büyük endişe kaynağı olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB), 24 Aralık 1979’da Afganistan’ı işgal etmesinin ardından 10 yıl süren direniş sonucunda büyük bir hezimetle ülkeden çekilmek zorunda kalır.

SSCB’nin çökmesinin ardından Varşova Paktı, 1 Temmuz 1991’de ortadan kalksa da bu durum, Sovyetlerin acımasızca işgal emellerinin sonu anlamına gelmez. Ukrayna’ya bağlı bir yarımada olan Kırım, 18 Mart 2014’te Rusya tarafından ilhak edilir.

Batı dünyası, samimilik ve hasbilik ruhunu yitirmiş bir kıtadır. Batı,  Rusya’nın Ukranya İşgali karşısında ve uluslararası karşılaşmalar planında sadece ekonomik ve silah yardımıyla Ukranya’ya elini uzatsa da bu satranç oyununda kimin mat olacağı henüz belli değildir…

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Şakir Diclehan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir