Şakir Diclehan Yazdı: Cumhurbaşkanı’nın Konuşmaları Ve Şiirin Gücü

13.07.2021

Bir yaradılış mucizesi olarak hayat, sürekli düşünce üretir ve düşünceden de hayat doğar. İnsan, hayatla düşünceyi adeta özdeşleştiren ve düşüncenin sitesini kuran, düşünceyi yönlendiren ve düşüncede hayat arayan bir varlık…

          Kitleleri harekete geçiren, coşturan, onlara istikamet veren lider ve önderler, tarih boyunca şiir ve hitabet gücünden fazlasıyla yararlanmış ve bu sanatı, kendi başarı bayrağını göndere çekmede kullanmayı bir görev, bir araç ve ikna edici bir hüner bilmişlerdir.

          İslam uygarlığı, tarihin en büyük ve hakiki uygarlığı olarak, edebiyat, şiir ve onun dallarına gereken değeri fazlasıyla önem vermiştir. Bu nedenle dünya durdukça isimleri anılacak, şiirleri okunacak büyük şair, hatip ve yazarlar yetişmiştir her dönemde.

          Bazı insanların sandıkları gibi edebiyat ve şiir, fizik, kimya, matematik, cebir, geometri ve benzeri pozitif bilimler gibi bir uzmanlık dalıdır ve yalnız konuyla ilgili uzmanlarını işidir. Oysaki realite ve durum, tam tersindir.

          Herkes hatip olamaz, ama her insan düzgün ve güzel konuşma çabasını göstermek zorundadır. Bir insan, duygu ve düşüncelerini, en güzel şekilde anadiliyle ifade eder. Bu nedenledir ki Kürtlerin anadilleriyle eğitim yapma ve görme hakkını ve bunun uygulamasını istemelerinin oldukça haklı birçok nedenleri vardır.

          Tarih boyunca, Kürt edebiyatının büyük şair ve yazarlar olmuş ve bu dilde şaheser eserler meydana getirilmiştir. Edebiyat ve şiire aşina olmak, kişiye kolay, rahat, düzgün ve doğru konuşmasında sayısız yararlar sağlamaktadır.

          Eski aydın ve bilginler, konuşmalarına, eserlerine ve yazılarına sık sık bir beyit, dize ya da şiir alarak başlar, onlarla anlatmak istediklerini ve eserlerini güzelleştirir ve zenginleştirirlerdi. Böylece hem yazdıkları bir değer kazanır ve hem de kitleler tarafından rahatlıkla ve büyük bir keyifle okunurdu

          Edebiyat ve şiiri, her yerde ve her kesimde, yeniden layık olduğu ve ilgi gördüğü yere oturtmak, artık halkımızın ve toplumumuzun en kesin bir ihtiyacı haline gelmiştir. Cehalet, bilgisizlik ve ilgisizlik karanlığından kültür, düşünce ve medeniyet aydınlığına ancak böyle çıkılabilir insanoğlu…

          Cumhurbaşkanı’nın gezilerinde, toplantılarında veya açılışlarda yapacağı konuşma, bir ekip tarafından hazırlanır ve bunu seyircilerin göremediği ama kendisinin önüne konulan bir ekrandan (prontör) okur. Seyirciler, sanırlar ki hatip bunu ezberden okuyor. Oysaki o, cihazdan, yani önündeki prontör ekranından okumaktadır.

          Diyarbakır konuşmasına üstat Sezai Karkoç’un şiiriyle başlayan Recep Tayip Erdoğan, isim vermeden ve şiirin kime ait olduğunu söylemeden “Bir şair” diye başladığı konuşmaya Karakoç’un şu şiirini okudu:

 

Dicleyle Fırat arasında

İpekten sedirlerinde Kur’an okunan

Açık pencerelerinden gül dolan

Güneşin beyaz köpüklerinde yanmış

Bir şehir bir eski kanatlar ülkesi.”

 

Gönül isterdi ki Cumhurbaşkanı, bir kadirşinaslık ve bir vefa örneği olarak bu şiiri yazan Diyarbekir/Ergani doğumlu Sezai Karakoç’un adını da ansaydı ve bu güzel şiirin ona ait olduğunu söyleseydi.

Sezai Karakoç, Diyarbakır ile ilgili imgelere zengin çağrışımlar yükler. Onun şiirinde bu şehir, mistik ve metafizik bir dokuya sahiptir. Bu nedenle şehir, hem “cennet titremesi‟, hem “eski kanatlar ülkesi‟ olur. Sıcak iklimlerin coğrafyasına “güneyli‟ sözcüğüyle işaret ettikten sonra Diyarbakır’ı şiirde dile getirdiği gibi öyle tarif eder ve tanımlar.

Cumhurbaşkanı’nın, partisine ait konuları pekiştirmek için, Karakoç’a ait şiir ve dizelerden ilk okuması değildi bu… Anayasanın referanduma sunulduğu dönemde de Üstat Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” isimli,  oldukça dokunaklı ve anlamlı olan şiirinin son parçasın okumuş ve yapılan istatistiklere göre %5 oranında referandumda olumlu sonuç almıştı. 

Bilimsel anlayış ve vefa, şiiri yazan şairinin isminin de açıkça zikredilmesini ve bunun bir eksiklik olamayacağını, aksine onur verici bir durum olduğunu gösteriyor. Karakoç ne demişti o şiirinde:

 

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili..!

 Kuşkusuz Cumhurbaşkanı, toplumu etkilemek ister ve bunun için de konuşmalarını şiirle süsler. Kalemlerini yüce gayeler için kullanan şairlerin haykırışları ve düşünürlerin dikkate değer görüşleri, toplumları, gittikleri yanlış yoldan çevirmeye güç yetirebilmiştir her zaman.

Yeni ve köklü düşünceler geliştirmek, ruhu besleyen manevi kaynakları harekete geçirmek, ihmal edilmiş veya unutulmuş bazı gerçekleri, bin bir renk ve çizgi ile yeniden gündeme taşımak için çırpınan Karakoç, Müslümanların kalbinde iman meşalesini tutuşturmak için çırpınıp durmuştur hep.

Kahramanlık duygularına, bağımsızlık ve özgürlük içinde yaşamaya ve İslami kuralları uygulamaya istekli kitleleri heyecanlandırmaya yöneltilmiş güçlü ve etkileyici şiirler ile bütün Müslümanları saran bir aksiyon ve hareket vücuda getirmiştir Karakoç.

Ölümden beter hale gelmiş toplumu yeniden ayağa kaldıracak ve ona ruh üfleyecek kişi, ister sanatkâr, ister lider, ister kumandan, isterse şair olsun, varacağı son durak kahramanlıktır.

Kahramanlık, sadece toplumun güç şartlarda, en yetenekliyi ileri sürmesi sonucunda o ileri sürenin kazandığı bir nitelikten öte, Allah’ın bağışı bir yetenek ve özellikle dağınık kişileri toplayıp yeniden bilinçlendirme, bir ideal etrafında toparlama, bir hedefe yöneltmedir gerçek anlamda… Getirilen bir mesajı topluma iletme, erdemi adeta gökten yere indirme, feragat ve fedakârlığı, değişme ve değiştirmenin temelini kılma demektir kahramanlık…

Karakoç, şairin ağır görev ve sorumlulukları hakkında şöyle kalem oynatır: “Sokaktaki adam, bir şairin ne kadar güç sınavlardan geçtiğini tasavvur edemez. O, şiirleri tamamlamış şekilde görür. Kelimelerin bir araya konduğu sırada duyulan ruhsal ve çekilen tatlı ıstırabı bilmez. Güzel bir şiire rastladığımız zaman bilin ki bir İsa, mutlaka çarmıha gerilmiştir.”

Umarız ki bundan sonra Cumhurbaşkanı, bir toplantıda, bir açılışta veya siyasi propagandalarında şiirlerini dile getirdiği şairlerin ismini de anar ve onlara göndermelerde bulunur.

Şakir Diclehan’ın Tüm Yazıları

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.