Sedat Doğan: On Yedi Mart Destanı (x)

16.03.2024

Takvimler on altı martı gösterir katil duvarlarda
O gün tanımsız bir bayram yaşanır gülüşen bulvarlarda
Asırlardır beklenip de gelmek bilmeyen
Zalim bir sevgiliyi haykırır insanlar
Uçan kuşa, esen yele…

Kutlu bir kitabın kavlinden alınma bir haberi muştular,
‘AZADİ AZADİ’ diye yeri göğü birbirine katar naralar.
Bir an için bile olsa Azad olduklarını sanırlar
Korkunç ölümlere gebe Halepçe sokaklarında.
Bütün günleri birbirine benzer sanırlar.
Bilmezler ki on yedi Mart’a eşittir
En inanılmaz vahşetler…

Yirminci asrın son çeyreğinde
Tarih bir kez daha cinnet geçirir.
Çok kara kahpe oynar emperyalizm.
Bir fahişenin bütün maharetlerini sergiler faşizm.
Her biri üstüne düşeni fazlasıyla yapar.
Batısı Hardal Gazı,
Doğusu Napalm Bombaları,
Güneyi de Petro-Riyaller tutuşturur ellerine türedilerinin.
Ve ‘En vahşi’ rolünü çok iyi oynar nesebi gayri sahih türedileri.
Ölüm kusan bulutlarla adlarını yazdırırlar
Kirli sayfalarına tarihin.

İşte o an katil duvarlarda takvimler
On yedi martı gösterir.

Tarih cinnet geçirir ooy!…
Bir kırlangıç kadar uçarı,
Bir çocuğun yüreği kadar masum
Halepçe semalarında.
Gök ölüm kusar yer ölüm,
Bulutlar ölüm kusar yel ölüm.
Yıldız yıldız kan ağlar semaları Halepçe’nin.

O gün analar ölür
Hüznün ve çilenin diğer adı analar.
Kurşunsuz bir ölümle babalar ölür
Ki utanırlar onlar, kurşunsuz gelen ölümlerden.
Canhıraş bir nefes ile
Dedeler ve Neneler ölür
Yüz hatları ülkem kadar çileli,
Bakışları asırlık kinler kadar derin
Dedeler ve Neneler ölür…

Saçları ülkem kadar perişan
Ruhlarının orta yerinden parçalanmış bir yürekle
Gencecik kızlar ve gelinler ölür.

Bir de çocuklar ölür oooy!
Yürekleri kırlangıçlar kadar uçarı,
Elleri kır çiçekleri kadar güzel
Ve sevecen çocukları ölür ülkemin.
Ansızın gelen karabulutu
Ansızın gelen kara ölümü
Bir gün ortası uyuklaması belleyerek,
Birazdan uyanmak,
Ve yarım kalan oyunlarına
Birazdan başlamak hayaliyle
Hiçbir şeycikler anlamadan kapattılar gözlerini.
Ve bir daha da açamadılar sonsuza kadar.
Çünkü yine kanlarını içtiler onların
Cani ve obur Dehaklar.

Tarih yine cinnet geçirir oooy!
Zülüm çok kara kusar Halepçe’ye.
Ölüm ayırımsız iner
Her cana her şeye.
Ülkemin masum çocukları
Bir kez daha aldanırlar
Kaypak güneşine martların.
Bir kez daha avlanırlar ateşine,
Emanet sevinçlerin.
Yanlarına kar kalmadı,
uçarı coşkuları o güzelim çocukların.

Ama kapkara bir cinnet hiç ürkütmedi
Karagözlerini onların.
Kıramadı umutlarını, bozamadı yeminlerini
Bir kez daha çoğalttı öfkelerini,
Bir kez daha harladı ateşini, sevdalarının,
Bir kez daha temizlediler namlularını,
Boylarını aşan mavzerlerinin…

Ve kuşanıp tırmandılar dağlarına Halepçenin
Daha gür bir sevdayla
Tekrar diktiler bayraklarını,
En diri başlangıçla yeminlerini tazeleyip
‘AZADİ ATEŞİ’ni bütün çağlara haykırdılar.

Ve Allah adına,
Mazlum halklar adına
Kurşunlara yüklediler bütün türkülerini
Kara bir ölümden arta kalan Halepçe’li Çocuklar.

(İst, Mart 1988)

(x) Bu Şiir Mizgin Dergisinin 2005 yılında Halepçe katliamının yıl dönümü münasebetiyle Düzenlediği ”HALEPÇE KATLİAMI” ŞİİR yarışmasında ikincilik ödülünü aldı. Ve Mayıs 2005-sayı:10’da yayımlandı.

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.