Ümit Aktaş Yazdı: Uzaklarda Yürüyen Biri

30.07.2021

Uzaklarda, bir caddenin ortasında, belli ki eline alelacele tutuşturulmuş bir çanta ile, sanki bir patikada yürümekteymiş gibi yürüyen biri.

Çanta mı o yoksa bir çocuk mu? Her yolcunun yanında bir çocuk olmaz çünkü. Çocuk dönüşe, yuvaya işaret eder; dönüşsüz bir yolculuğa çıkan her yolcunun elinde ise iğreti de olsa bir çanta, hayallerine dair bir şeyler bulunur.

Bu ise, belli ki, her ölümlü insanın zaman tarafından kesilmeye yazgılı olduğu seferîliğinin aczine karşı, intikam duygularından sıyrılmış ruhun eminliği ile sürdürülen bir yolculuk.

Arkasından kovalanmaktaymış gibi tedirgin ama yine de sükûnetini koruyarak yalpalayan adımlarla yürümekte.

Gecenin gölgelerine sığınmak ister gibi çekingen ama gün ortasında parıldayan güneşin ışığıyla aydınlanmış berrak bir alınla.

Nereye gitmekte? Birilerinden mi kaçmakta yoksa daha kendisinin bile farkında olmadığı bir gelecek tarafından mı çekilmekte?

Alelacele alınmış birkaç çamaşır mı var çantasında yoksa toplumu sarsacak bir başlangıca dair kelimelerin eminliğiyle mi yürümekte?

Bir umuda doğru mu yolculuğu yoksa bir yenilginin ardından, yeni bir geleceği ya da sığınılacak bir melceyi mi aramakta?

Ekmeğinin ırgatı mı yoksa davasının yorgun düşmüş bir mücahidi mi?

Eksik olan ne yanında: açlığını bastıracak olan ekmeği mi, henüz belirginleştirememiş olduğu bir geleceğe dair sorgular mı?

Yeni bir dünya mı çekmekte onu yoksa eski bir dünya mı kovalamakta?

Huzurunu mu kaybetmiş yoksa eminliği mi aramakta?

Bakışlarında saklanan ne: tedirginlik mi, aşk mı, korku mu, umut mu?

Kimin prototipi: Saldırgan bir maymunun mu, yoksa meraklarının bir aşk gibi tutuşturduğu yüreğindeki kıvılcımları korumaya çalışan bir seferînin mi?

Bakışlarını kalbini yatıştırmak için mi kaldırmakta göğe yoksa korkularını bastırmanın telaşını mı gizlemekte?

Neden korkmakta; neden yatışmamakta üzerine gölgeler düşmekte olan bakışlarındaki bilinmezlikler?

Ardında bıraktığı o cevaplandırılamamış sorularını boşalttığı çantasındaki hiçlik mi başını döndürmekte, kaygıları mı henüz bilemediği bir geleceğe doğru adımlarını tedirginleştiren?

Kimden kurtulmaya çalışmakta ya da kurtarmaya çalıştığı ne?

Parçalanmış tanrısının kırıntıları mı var yanında, yüreğini çeken bir düşün alevleri mi?

Bir gelecek mi adımlarını bastığı yoksa geçmişin külleri mi saklanmakta avuçlarında?

Düşüncelerinin daha ilerisinde olmasa umutları nasıl adımlayacak geleceği; nasıl kovalayacak aklından kendisini kuduz köpekler gibi izleyen bir geçmişin tasallutunu.

Kovalanmakta ya da kaçmakta mı; sorgulamakta ya da çağrılmakta mı?

Hem kimdir onu böylesine tedirgin eden; içinde hiçbir şey yokmuş gibi gözüken çantasını ağırlaştırarak adımlarını sarsaklaştıran ne?

Yapayalnız bir insan, pejmürdeliğinin altında gizlenen böylesi bir merakla, bakışlarını yalımlandıran bir telaşla nereye kadar ve nasıl gidebilir?

Hem nedir ki bir insan; onu yalınlaştıran ve başka bir kılığa doğru çağıran, çağrıları cevapsız bırakan, tedirginliğini yolculuğuna yayarak buruşuk bir valizin içerisinde yoğunlaştıran nedir ki?

Kendisini yoran sorgulamaların bunalımını çağına taşıyan ve atılan adımların sıradanlığını zamanın dışına zorlayan bir gerginlik daha ne kadar uzatılabilir ki?

Cevapsız bırakılmış soruların herhangi bir bilime olan uzaklığı mı yoksa zoraki olarak oluşturulmuş bir asimetrinin haysiyetten yoksunluğu mu bu uzaklaşmayı bir gerilime dönüştüren?

Daha yere basılmadan eskitilmiş olan adımlar mı, yoksa henüz bir cümle haline gelemeden değişe duran sorgulamaların kışkırtıcılığı mı?

Hakikati yitiren birinin elindeki boşluğun remzi midir taşıdığı yoksa yeni bir Hakikatin belli belirsiz imgesine dair bir ışıma mı?

Nedir alelacele çıkılmış bir yolculukta yanına alınacak ve geçmişin külleri altına bırakılamayacak denli kıymetli olan; ne?

 

Ümit Aktaş’ın Tüm Yazıları

 

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.