03.04.2023
Dindarların en büyük sorunu derin bir ahlak krizinden geçmeleridir. İnandıkları ve örnek aldıkları peygamberlerinin en önemli özelliği güvenilir, emin bir insan olmak olan günümüz dindarları, ne yazık ki, birbirlerine güvenmiyorlar; haksızlık yapıyorlar, yakınlarını kayırıyorlar, rüşvet yiyorlar; kendilerini kınayacak yerde öteki saydıkları insanları eleştiriyorlar; başkalarının günahlarının kendilerini aziz yapmayacağından habersiz yaşıyorlar; özeleştiri yapmıyor, günahlarından tövbe etmiyorlar; daha da kötüsü sarığı, cübbesi ve çarşafıyla günahlarına mazeret üretiyorlar. Bundan büyük felaket olabilir mi? Bu büyük felaket, toplumsal anlamda depremler üretmeye devam ediyor.
Öte yandan, yaşanan ahlak krizi siyasal alanda çok daha vahim sonuçlar üretiyor. Kendinden farklı politik tercihler yaptı diye Müslüman kardeşlerini tekfir ediyorlar; kendi partilerini dinle eşitleyip, liderlerinden yanılmazlık kültü üretiyorlar. Ötekileri eleştirip, tekfir ettikçe, ötekileştirdikçe iyi Müslüman olduklarına inanıyorlar. Oysa inandıkları kitap başlarına gelen kötülüklerin kendi seçimleri sonucunda oluştuklarını söylüyor. Siyaset üzerinden yaşanan ayrışma, dini alanda bir ayrışmaya dönüşüyor.
Yozlaşan dindarlar, kendilerinden farklı siyasal tercihlerde bulundu diye, diğer dindarları tekfir etmekten kaçınmıyor. Bunun en büyük nedeni siyasal farklılıkları itikat sahasına taşımalarıyla ilgilidir. İtikat sahasına taşınan siyasal anlaşmazlıklar, orada bölünmelere, düşmanlıklara ve kavgalara yol açıyor.
Yaşanan sürecin en acı sonuçlarından biri dindarların istikametleri kaybetmeleridir. Artık dindar denince akla güvenilir insan gelmiyor. Bundan daha büyük felaket, daha kötü bir kavga, daha kötü bir çekişme olması mümkün mü? Bu felaketin çok daha büyük krizlere yol açacağı açıktır. Siyasal hırs benlikleri o kadar sardı ki, kavgayı ve ayrışmayı engellemek mümkün olmuyor.
Dindarların günah konusunda duyarsızlaşmaya başladığı zamanlardan geçiyoruz. Yeni bir ihya hareketine ihtiyacımız olduğu çok açıktır. Yaşanan anlaşmazlığı gidermek için öncülük etmesi gereken önderlerin büyük bölümü de kavgada taraf olmuş durumdalar.
Ramazan, kendimizle hesaplaşıp arınmamıza aracılık etmiyor maalesef. Kötülüğü kendimizde değil de başkalarında arıyoruz sürekli. Politik tercihlerinizi ayet ve hadislerin arkasına gizleyerek, farklı politik tercih yapanları örtük veya açık bir şekilde tekfir etmekten bile çekinmiyoruz. Farklı anlayışları temsil eden siyasal hareketlerin ortak çözüm arama gayretleri küçümseniyor. Dahası bu arayışın zaaf olarak değerlendirilmesidir.
Ramazanda bile olması gereken kardeşlik hukukunu çiğnemekten çekinmiyoruz. Çok daha kötüsü dini araçsallaştırıp istismar etmekten bir türlü uzaklaşamıyoruz. İbadetlerin de bile bu kadar samimiyetten uzak insanlara Allah neden yardım etsin.
Dualarımız samimiyetini kaybetti. Hiçbir koşulunu yerine getirmeden sadece sözel ifadelerle yetiniyoruz. Yoksullara, gariplere, ezilmişlere yardım etmek şöyle durusun, tam tersine sürekli mazlum üretiyoruz. Ürettiğimiz mazlumların duasının bizim için en büyük tehdit olduğundan habersiz yaşıyoruz.
İçine düştüğümüz ahlaki krizden çıkmanın yolu Aziz Peygamberin kutlu ve özgürleştirici yolunu takip etmektir. Hikmet ve ahlaktan yoksun, araçsallaştırılmış, istismara alet edilmiş, gündelik çıkarların aparatı olmuş bir dindarlığın üreteceği şey zulümdür. Nitekim Allah rızası dışında başka çıkarları için araçsallaştırılıp istismar edilen din, haksızlık üretmeye devam ediyor.
Görünür anlamda Müslüman olarak kendini tanımlayan insanlar, ahlaktan giderek uzaklaşıyor. Yaptıkları ibadetler, beklenen sonuçları doğurmuyor, kendilerini kötülükten uzaklaştırmıyor. Ahlaktan uzaklaşan dindarlar, toplumda sahip oldukları değeri de kaybediyorlar. Müslüman kimliğiyle yolsuzluk, hukuksuzluk, adam kayırma gibi davranışlarda bulunan dindarlar, sahip olduğu kimliği giderek aşındırıyorlar.
Öyle görülüyor ki, en büyük önceliğimiz, kaybolan istikameti yeniden kazanmaktır. Yoksa bu krizin yaratacağı depremlerin tahribatını daha derinden hissedeceğiz.
Kriz zamanları bütün olumsuz sonuçlarına karşın, aynı zamanda öğreticidir. Herkesin kalibresini, değerini, derinliğini ortaya çıkarır. Dostlukları ve menfaat bağlılıklarını ortaya serer. İnsanların gerçek kişilikleri kriz zamanlarında ortaya çıkar.
Müslüman âlimlere düşen düşmanlıkları derinleştirmek değil, toplumu derinden sarsan sorunlara çözüm üretmektir. Tarihin bu sıkışmışlık anında onları bekleyen en önemli görev budur. Eğer sorunları çözmek kısa vadede mümkün değilse, derinleştirmekten kaçınmak gerekir.