20.03.2021
Aslına bakılırsa “Andımız” adlı metin etrafında dönen tartışma arka planda sorunlu bir siyasal anlayışa yaslanmaktadır. Düz bir mantıkla bile bakıldığında metin, çok etnisiteli bir toplum için sorunlu bir noktada durmaktadır. Bunun en temel göstergesi, ne kadar aksi savunulursa savunulsun, Türk kavramının temelde etnik bir kavram olmasıdır. Bundan dolayı Andımız, farklılıkları tehlike olarak gören bir total toplum projesinin ifadesidir. Amaç Türkiye’deki etnik çeşitliliği ortadan kaldırarak devletin meşru olarak tanımladığı bir kimlik altında toplamaktır.
Bir Kürt “varlığını niçin Türk varlığına armağan etsin?” Bunu istemek insan haklarına, insanların eşitliğine, adalete sığar mı? Kürt varlığını adalete, iyiliğe, temel hak ve özgürlüklere armağan edip adayabilir. Ancak başka bir etnik gruba adaması doğru bir yaklaşım değildir.
Almanya’da, Fransa’da, Rusya’da yasayan bir Türk’ün varlığını, Alman varlığına, Fransız varlığına, Rus varlığına adaması sizi rahatsız etmez mi?
Diğer yandan hiçbir ırk kutsal değildir ve ırklar arasında hiyerarşi kabul edilemez. Türk, Kürt, Arap, Fars… birer kavimdir, Hz. Peygamber’in deyimiyle “Bir tarağın dişleri gibi eşittirler.”
İnsanlar arasında tek farklılığın takva (Allah’a karşı sorumluluk bilinci) olduğunu kabul eden Müslüman bir bilinç, Andımız da kabul edilen mantığı asla onaylayamaz.
Kaldı ki, takva bile, bir suç işlendiğinde gündelik hukukta bireyin kendisine bir ayrıcalık sağlamaz.
20. yüzyılın özellikle ilk yarısında etkin olan faşizmin en rafine ifadesidir “Andımız” adlı metin.
Dinin temel ilkelerine, ahlaka, hukuka, adalete aykırı bu metni tekrar gündeme getirmek ve etnik aidiyeti farklı bir çocuğa bunu okutmak zulümdür. Bunun yerine, “Kendimi, adalete, temel insan haklarına ve iyilikle mücadeleye adıyorum” diye bir metin olsa buna kim itiraz edebilir.
Bir insan varlığını ancak daha üst bir ilkeye adayabilir. Bir Kürt için Türk varlığı daha üst bir ilke olabilir mi? Bunu talep etmek hangi vicdana sığar?
Yasin Ceylan 16 Mar 2021 tarihinde yaptığı bir paylaşımda sorunu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır: “Andımız, sorunlu bir anttır. Bu andı kim yazmışsa, pek felsefe, şiir okumamış sanki. Kendisine benzemeyen bir erkekteki centilmenliği, kendi kavminden olmayan güzel bir kadındaki güzelliği ve zarafeti görmemiş gibi. Tüm iyilikler, güzellikler, doğrular bendedir diyor.
Hele andın son cümlesi asla kabul edilemez: “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” Bir insanın varlığı hediyelik bir meta değildir ki, şuna buna armağan edilsin. Bir insanın değeri, her şeyden daha değerlidir. Her kutsaldan daha kutsaldır. Tüm değerler insan içindir, insanı yüceltmek, mutlu etmek içindir. Başka bir değer veya kıymet için insan kurban edilemez. Bu demek değildir ki, insan vatanı için, namusu için haysiyeti için savaşmaz, gerekirse canını feda etmez. Ama durup dururken ben vatanıma bir kurbanım, bayrağıma kurbanım, sevgilime kurbanım demesi, kendisini sıfırlamasıdır. Çünkü diğer tüm değerler o hayattayken anlam kazanır, değer kazanır. Ta başta kendini kurban ediyorsa, geriye bıraktığı değerler kimin için değerli olacak? Kalan dostları ve çocukları için mi? Ya onlar da kurbanlık iseler? Kurban olmayan, haysiyet sahibi bir insanda son bulması lazım bu zincirin.
Bu andı okuyan çocuk, kendi varlığının farkındadır, ama armağan olacağı Türk varlığının ne olduğunun, henüz bilincinde değildir. Bu kendisinden daha kıymetli şey, neyse ona kurban olacağının da farkındadır. Ve bu çocuğa, bu illetli cümleyi her sabah takriri iman gibi söyletip duruyorsunuz. Bu doğru mu?
Tüm antların en büyüğü insanlık adına okuduğumuz anttır. O da insan olan her canlıya saygıdır, fark gözetmeksizin. Başka antlar da olabilir. Başarıyı, kendine güveni, erdemliliği, insanın kıymetini, bilgiyi, yardımlaşmayı yücelten antlar. Ancak bu ikinci derecedeki antların hiçbirisi baştaki, birinci andı nakz edemez. Yani insanlık adına okuduğumuz büyük anda ters düşemez.”
Benim kanaatime göre Türklüğün bir kavim değil de medeniyet tasarımı olarak ele alınması 1990’ların başına doğrudur. Cumhuriyetin başından itibaren Kürtler Türk içinde eritilme projesi başarısız olunca, yükselen Kürt kimliği talepleri karşısında Türk siyasal aklı, Türklüğü bir ırk değil de bir medeniyet tasarımı olarak tanımlamaya başlamıştır. Bunun yakın zamandaki en rafine örneği İsmet Özel’dir. İsmet Özel bu anlayışını Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan Türkçülük anlayışına karşı inşa ettiğini de özellikle belirler.
Kuşku yok ki, Türk kavmi de bütün kavimler gibi bir kavimdir. Bir etnik grubu tanımlamaktan başka bir işlevi olmayan kavrama metafizik anlam yüklenemeyeceği için, Türk kavramına da böyle bir anlam yüklenemez. Tarihsel olarak Türk tanımı, özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında bir kimlik arayışının sonucu olarak ortaya çıktı. Zamanın ruhuna uygun olarak ulus devlet örgütlenmesi içinde, ulus devletin dayandığı ulusu yücelten bir metin olarak varoldu Andımız. Zaman içerisinde halkı tek bir tanım altında toplamanın aracı olarak kullanıldı.
Diğer yandan “Andımız” etrafında yaşanan siyasal tartışmalar da bir hayli dikkat çekicidir. “Andımız” konusunda CHP ve İP’nin tavrı muhalefetin özgürlükler konusunda ne kadar yetersiz olduğunu da gösteriyor.
“Andımız” adlı metin benim anlayışına göre asla yeniden uygulanmamalıdır. Çünkü bu metin, bu ülkenin çoğulcu toplum yapısına ve tarihsel kimliğine uygun bir metin değildir.
Öte yandan yemin metni ahlaki anlamda bir üst değerler alanına atıf yapılarak tanımlanabilecek ahlaki kavramdır. Bunlar doğruluk, dürüstlük, adalet gibi kavramlar olabilir. Bundan dolayı bir etnik gruba atıf yapılarak edilen yemin ahlaki değildir. Çünkü bu atıf, atıf yapılan etnik grubu diğerlerinden ayırarak ideal değerlerin temsilcisi olarak tanımlamak anlamına gelir. Bu ise hem dinin temel ahlaki referanslarına hem de ahlakın temel kurallarına aykırıdır.
Yusuf abim, ne kadar adaletli bir yazı olmuş. Kalem tutan öpülesi ellerinize sağlık. Diyarbekir’den kucak dolusu selamlar.