Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Atıl Akıl ve Eleştirel Düşüncenin Değeri

20.03.2022

İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük zihinlerden biri olan Cabiri’ye göre

İslam dünyasının en büyük sorunu “Hermetik atıl aklın” etkisi altına girmesidir.        

            Cabiri’nin “Hermetik atıl akıl” kavramsallaştırması, İslam dünyasında, gizemli, hermesçi, gnostik kültürün hâkimiyetini anlatmak için kullanır. Cabiri’ye göre bu kültür İbn Sina gibi filozoflar, Gazali gibi kelamcılar, Şii irfanı, İhvanü’s Safa gibi akımlar sayesinde etkin olmuş ve tasavvuf üzerinden bir kültür oluşturmuştur. Hermetik atıl akıl, İslam dünyasına tasavvuf adı altında girerek etkili olmuş ve diğer bilgi sistemleri/(Kelam, felsefe) içine sızmıştır.

Tasavvuf düşüncesinin temel bilgi kaynakları olan keşf, ilham, işrak üzerinden İslam düşüncesi içine sızarak, bilginin denetlenebilirliğini zedeleyen gnostik-hermetik kaynaklı irfan sisteminin kökleşmesine neden oluşmuştur. İrfan sistemi, Hermesçilik kaynaklıdır ve İslâm-Arap geleneğinin akıl dışı yönünü ya da ‘atıl aklı’nı temsil eder.

            İslam düşüncesini temelinden sarsan ‘Hermetik atıl aklın’ temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Kaderci bir anlayışı temel alır.

2- Bugüne değil geçmişe yoğunlaşan bir zihinsel yapıyı önceler.

 3- Olayları kendi dışına aktaran anlayışı besler.

 4- Sosyal olaylarda insan özgürlüğünü ve belirleyiciliğini önemsizleştiren bakışı önceler.

5- Bugüne değil, geçmişe yoğunlaşır.

6- Bilgi kaynakları keşf, ilham ve sezgidir.

7- Eleştirel düşünceyi dışlar.

Bu anlayış sadece tasavvuf kültürüyle sınırlı kalmamış, en özgürlükçü yapıları da zaman içinde etkisi altına almıştır.

Eleştirel düşünce ise hermetik atıl aklın düşünce sisteminin karşısında yer alır. Eleştirel düşünce, bir toplumun dinamizmini sağlayan, entelektüel yaşamı çölleşmekten koruyan, yeni yorumların ve çözüm metotlarının meydana geldiği bir ortam yaratır.

Eleştirel düşünce siyasette çoğulculuğu, ekonomide verimliliği, toplumsal yaşamda birlikte yaşama ortamını, entelektüel felsefi anlamda yeni yorumları, dini anlamda içtihat geleneğinin canlanmasına katkıda bulunur.

            Aliya İzzetbegoviç’in “Ben olsam, Müslüman Doğu’daki bütün mekteplere eleştirel düşünce dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur” ifadesi eleştirel düşüncenin önemini göstermektedir.

            Atıl akıl olayların sorumluluğunu sürekli olarak dış güçlere yıkar. Oysa İslam toplumlarının geri kalmasının nedenleri dış güçler değil, kendi zaaflarıdır. Sürekli sömürgecileri suçlamak yerine şu soru sorulmalı: Neden sömürülmeye bu kadar açık ve müsait bir yapımız var. Sorusu üzerine yoğunlaşmak gerekir.

            Amerika emperyalizmi ve Batı sömürgeciliğinden daha acil bir sorunu var İslam dünyasının: İslam aklı neden günümüz dünyasına yoğunlaşamıyor, neden sorun çözemiyor, İslam aklı neden dünyaya ve tarihe bu kadar yabancı? İşte eleştirel düşünce öncelikle kendi zaaflarını öne çıkaran düşünce biçimi olarak bu sorunların çözümünün önünü açacaktır.

            Eleştirel düşüncenin sistematiği bakımından Uhud Savaşı öğretici bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Uhud savaşının kaybedilmesinde Halid Bin Velid’in askeri dehası bilinmesine karşın, Kur’an savaşın kaybedilmesinde Haild Bin Velid’in dehasını hiç söz konusu etmemesindeki hikmeti doğru analiz etmek gerekir. Hermetik aklın olayların nedenini dış faktörlere yüklemesine karşın, Kur’an savaşın kaybedilmesini dış faktörlere değil, Müslümanların ganimet tutkusu ve zaafları gibi iç faktörlere bağlamaktadır. İslam dünyası karşılaştığı olumsuzluklardan sadece emperyalistleri sorumlu tutarak kurtulacağını zannetmektedir.  Kur’an “Başınıza gelenler kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir” ve ekliyor “Allah kimseye zulmetmez.” Demesine karşın, günümüz Müslümanları çoğunlukla bütün retoriğini başkalarının günahları üzerine kuruyor.

            Eleştirel düşüncenin yokluğu hermenötik anlamda da sorunlara yol açmaktadır. Kuran’ı anlama konusundaki zaaflarımızı büyük ölçüde bu durum beslemektedir. Oysa herhangi bir konuyu ele alırken sormamız gereken sorular vardır.

1- Metin gerçekte ne diyor?

2- Ben ne anlıyorum?

3- Benim anladığım metnin hakiki anlamıyla örtüşüyor mu?

4- Metnin hakiki anlamını anladığıma nasıl emin olabilirim?

5- Metni tam manasıyla anlamaya donanımım var mı?

Bu sorular, aynı zamanda hermenötiğin temel sorularıdır. Eğer muhatap metin Kur’an ise. Kesin yargılardan uzak durmakta fayda var. Yorum yaparken rüya, ilham ve sezgi gibi bilgi değeri olmayan kaynaklar üzerine yorum inşa etmemek gerekmektedir.

Atıl aklın bizi gerçek sorunlardan uzaklaştırıp sahte sorular sordurduğuna da kuşku yoktur. Sahte soruların bizi gerçeğe götürme ihtimali bulunmamaktadır. Atıl aklın soruları şunlardır:

1- Hz. Âdem ilk insan mıydı?

2- Hz. İsa öldü mü?

3- Diriliş ruhani mi yoksa cismani mi olacak?

Atıl aklın sahte sorularına karşın gerçek sorular şunlar olmalıdır:

1- Yoksulluk nasıl önlenecek?

2- Adalet nasıl sağlanacak?

3- Sömürü nasıl önlenecek?

4- Mezhep çatışmaları nasıl önlenecek?

            Birinci soruların peşine düşenler, hayatın gerçeklerinden kaçanlardır. Sonuçsuz metafizik tartışmaların içinde zaman kaybetmek insanı hayatın gerçeklerinden koparır. Mesela şu soru: Hz. Âdem’den önce insan olup olmadığını çözmeye çalışmak ve bunu tartışma konusu yapmak hangi aktüel sorunumuza cevap üretecek? Çocuklarımız, Hz Âdem hakkındaki sorulardan dolayı değil, yalan söyleyen, sözünde durmayan, emaneti kuramayan ve dini çıkarları için araçsallaştıran insanların tutarsız davranışlarına tanıklık ederek dinden soğuyor ve uzaklaşıyor.

            İslam dünyasının acilen hermetik atıl aklın kuşatılışlığından kurtulması gerekir. Atıl hermetik akıl, geçmişe doğru çalışan, düşünceyi değil, sezgi ve gnostik anlayışı yücelten sorun çözemeyen akıldır.

Metafizik sorunların öne çıkarılarak konuşulması, çoğu kez insanları derinden etkileyen yakıcı sorunları gözden uzak tutmak amacına hizmet eder. Bir dinin gündelik aktüel sorunlar yerine metafizik spekülasyonları öne çıkarması, onu edebiyat, sanatın konusu yapar belki ama güncel sorunlardan uzaklaştırır. Din ile hayat arasındaki bağ koptuğunda sorunların çözümü başka yerlerde aranır. Aslına bakılırsa İslam’ın karşılaştığı en yaşamsal sorun budur.

            İslami düşünce hermetik atıl aklın boyunduruğundan kurtulamadığı için krizin içine düştü. Bu kriz, modern paradigmaya İslami paradigma içinde sistemli, tutarlı bir cevap üretememekten kaynaklanıyor. Bu durumda İslami akıl, kendisine yönelen eleştirilere tarihe kaçarak cevap veriyor. Öte yandan sürekli tarihe kaçarak cevap verme, İslami düşünceyi aktüel olandan koparıyor.

            Modernist İslamcılar ise modern paradigmayı evrensel kabul ederek onun içinden bir cevap üretmeye çalışıyor ve modern tasavvura uymayan yaklaşımları tevil ederek İslam’ı modern durumla uyumlu kılmaya çalışırken; gelenekçiler, karşılaştıkları her sorunda tarihe kaçarak bugünle olan bağlantıları koparıyorlar.

Bu iki metodolojik yaklaşımda sorunludur.

            Hermetik atıl akıl, siyasal bilincimizi de olumsuz olarak etkiliyor. Bundan dolayı özgürlüğün, demokrasinin ve çoğulculuğun önünü tıkayan otoriter yönetimlere sempati duyuyoruz ve destekliyoruz. Demokratik, çoğulcu ve müzakereci yönetim modeline en büyük tehdidin Putinizm türü otoriter yönetimlerden geldiğini fark edemiyoruz. Putinizmin meşruiyeti ABD karşıtlığı üzerine oturtularak sağlamlaştırılamaz. Çünkü emperyalizmin alternatifi otoriter yönetimler değil demokratik hukuk devletleridir. Putinizmin başarısı her tür muhalefeti tehdit gören bir otoriter anlayışların da önünü açacağından hukuk devleti ve demokrasi için bir model oluşturamaz.

            Bu yüzden din, tarih, kültür ve siyasal olarak eleştirel düşüncenin önünü açan bir gayretin içinde olmalıyız. Hermetik anlayışın en çok nefret ettiği eleştirel düşünce ve özgürlüktür.

            Eleştirel düşünce hukuk devleti, çoğulculuk, düşünce özgürlüğünün önünü açacaktır.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.