Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Değişim

21.02.2022

Son günlerde Mustafa İslamoğlu ve Mehmet Azimli özelinde yürüyen tartışmalar, aslında sorunun bu iki ismi aşan bir boyutunun olduğuna işaret etmektedir. Bu sorun eleştiri ahlakı konusunda köklü sorunlarımızın olduğuna işaret etmektedir. Farklı düşünceleri dillendirenleri bu ülkede yaşayamaz hale getirmenin yaratacağı entelektüel çoraklık, büyük bedeller ödememize neden olacaktır. Kuşkusuz insan, görüş ve düşüncelerinde hata yapma olasılığı olan bir varlıktır. Aydın ve âlimlerin düşüncelerini tartışırken görüşlerini mutlaklaştırmak ve her tür eleştiriden uzak tutmak ya da onları tekfir etmek doğru bir tutum değildir.

            Mustafa İslamoğlu’nun İslamcılık eleştirileri sırasında düşünsel değişimine ilişkin ipuçları da verdi. Hiç kuşku yok ki, hayat sürekli değişmektedir. Buna paralel olarak âlimlerin ve aydınların daha önceden savundukları bazı düşüncelerinin de değişmesi normaldir. Temel imanı konularda bir farklılık olmadığı takdirde, her âlim ve aydın, siyasal, kültürel ve toplumsal konularda farklı düşünebilir, eleştiriler yapabilir. Çünkü insan akan ve farklılaşan bir zaman içinde yaşamaktadır. Belirli görüşlerinin zaman içinde değişmesi de mümkündür. Başkalarını eleştirirken şu sorunun eşiğinde durmalıyız: Hangimiz on, yirmi, otuz yıl önceki gibi düşünüyoruz?

            Zaman zaman âlim ve aydınların düşüncelerinde ve siyasal değerlendirmelerinde köklü değişimler oluşabilir. Bu durumda tarihsel, siyasal, toplumsal ve kültürel değişimleri göz önüne almak gerekir. Çünkü her âlim ve aydın belli bir tarihsel durum içinden seslenmektedir. Tarihsel durum değiştikçe âlim ve aydınların tutumlarının da değişmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Burada üzerinde durulması gereken anahtar kavram değişimdir. Değişim, bir önceki duruma ait niceliksel ve niteliksel farklılaşmadır. Değişim, bir anlamda kaçınılmaz bir olgudur. Her yeni durum ortaya yeni imkânlar ve riskler çıkarır. Değişim ile doğruluk ve iyilik arasında mutlaka doğrusal bir orantı ilişkiden söz edilemez. Değişim olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir. Yani değişime anlam kazandıran ölçüt, hangi değer ve tutumdan hangi değer ve tutuma dönüştüğümüzdür. Hukuk, adalet, özgürlük ve insan hakları alanında var olandan daha olumlu bir duruma gidiş olumlu değişim olduğu gibi, bu durumun tersi de olumsuz değişime örnek gösterilebilir. Dahası değişimin değerini, hangi yönde gerçekleştiği belirleyecektir.

            Türk siyasetinde oluşan aktüel durum ve yeni arayışlar da buna işaret ediyor. Siyasal partiler ve liderler de zamanın değişmesiyle doğal olarak düşüncelerini değiştirmektedirler. Bir zamanlar değişim ve dönüşümün öncülüğünü yapan partiler, bugün geçmişte mücadele ettikleri bürokratik güçlerle kol kola girmiş durumdadır. Tam tersi de mümkündür. Geçmişte bürokratik oligarşinin yanında duranların bugün farklı bir noktaya geldiği görülmektedir. Bu durumda seçmenlerin davranışlarında da değişim ve dönüşümler olacaktır. Nitekim bugün böyle bir sürecin içinde bulunuyoruz.

            Felsefi anlamda değişimi düşüncesinin temeline koyan ilk düşünürlerden biri Herakleitos’tur. Herakleitos, değişimin kaçınılmaz olduğunu, “Bir ırmakta iki kez yıkanılamaz” metaforuyla anlatmıştır. Ona göre evrende var olan her şey değişim kanunlarına tabidir. Bir anlamda değişmeden kalan tek şey değişimdir.

            Değişim, bir felsefi kavram olarak olumlu da olumsuz da gerçekleşebilir. Yalan söyleyen, içki içen, yolsuzluk ve adaletsizlik yapan insanların bu davranışlarından vazgeçmesi olumlu değişime örnektir. Öte yandan yalan söylemeye, içki içmeye, yolsuzluk yapmaya başlayan kişideki değişim ise olumsuzdur. Bu durumda değişim aslında nötr bir kavramdır. Değişime anlam kazandıran ölçüt, hangi değer ve davranışlardan hangi değerlere dönüldüğüdür. Nitekim ilk Müslüman nesil, hayatlarında köklü bir değişim yaşamışlardı. Bu değişim onların hayatına yön veren değer ve tutumlar hakkında köklü bir farklılaşmaya işaret etmektedir. Dolayısıyla değişime karşı durmak doğru bir yaklaşım değildir. Önemli olan değişimin ne yönde gerçekleştiğidir.

            İslam düşüncesi hayatın sürekli değişimini göz önüne alarak bu değişime karşılık verecek bir kavram üretmiştir: İçtihat. İçtihat, değişen zaman ve toplumsal koşullara bir cevap verme eylemidir. Bu eylem süreklilik ifade eder. İslam düşüncesini güncele bağlayan içtihattır. İçtihat yeni sorunlara yeni cevaplar üretir. Değişime karşı çıkmak veya değişimin hızını yakalayıp ürettiği sorunlara cevap verememek, insanı ve toplumu yaşadığı dünyadan koparır. İçtihadın yokluğu, fikri donukluğu besler. Yeni yorumların olmadığı veya önünün kapatıldığı yerde dini düşünceyi bekleyen en önemli zaaf muhafazakârlaşmaktır. Muhafazakârlığın etkin olduğu toplumlarda her yeni düşünce kuşkuyla karşılanırken, var olanı korumak refleksi belirgin bir şekilde egemen olur. Bu anlamda Türkiye’de dini düşünce muhafazakârlığın ağır baskısı altındadır.

Sonuç olarak, gelenekten farklı İslami yorum ve değerlendirmeler yapanları tekfir etmek, geçmişten farklı siyasal düşünceleri savunanları döneklikle suçlamak tutarlı, ahlaki ve insanı bir tavır değildir. Bunun yerine yeni düşüncelerin ortaya koyduğu ve gündeme getirdiği sorunlar hakkında, yeni çözümler üretecek sağlıklı ve entelektüel bir ortam oluşturmak gerekir.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.