Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Ekonomi ve Siyaset

28.11.2021

Hafta içinde döviz ve altın fiyatlarında meydana gelen hareketlenme bir yandan Türk ekonomisindeki kırılganlığa, diğer taraftan ekonomik gelişmeleri doğrudan etkileyen siyaset alanına dikkatleri çevirdi.

Kuşku yok ki ekonomik gelişmeler ile siyasal istikrar, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri arasında sıkı bir bağlantı vardır. Karşılıklı bağımlılık teorisinin öne çıktığı dönemde ülkeler arası hukuk standardı son derece belirleyicidir.

            Üretim ekonomisin ön planda olmadığı ülkelerde döviz hareketliliğinin etkisi belirleyici olur. Bu yüzden doların Türkiye’den çok daha yüksek olduğu Japonya ve Rusya’da döviz hareketliliğinin yaratacağı etki sınırlıdır. Temel fark bu ülkelerin üretim ekonomisi olmalarıdır. Ekonomisi ithalata bağlı ülkelerde döviz hareketliliğinin etkisi çok daha fazla olacaktır. Sonuç olarak doların yüksek olduğu ülkelerin Türkiye için örnek gösterilmesi rasyonel değildir.

Benzin, mazot ve LPG fiyatlarının Avrupa ülkelerinden ucuz olduğu açıktır. Yalnız bu gösterge doğru bir analiz yapmamıza neden olmaz. Çünkü Türkiye’de memur maaşları o ülkelere göre oldukça düşüktür. Asıl sorun maaşların ve gelirin yüksek olmamasıdır. Sağlıklı bir karşılaştırmanın parametresi o ülkelerde bir öğretmenin maaşıyla kaç litre benzin aldığı ile Türkiye’de bir öğretmenin maaşıyla kaç litre aldığı arasında yapılacak olan karşılaştırmadır. Dolayısıyla sadece benzin fiyatlarının üzerinden yapılacak karşılaştırma doğru bir değerlendirme yapmamıza engel olur.

Son döviz hareketliliği, Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin de önemli ölçüde ürkmesine neden olmuştur. Yabancı sermeye, ülkenin güvenilir bir hukuk sistemi ve demokrasi standardı ile doğrudan bağlantılıdır.

Kuşku yok ki, dünyada ülkeler arasında bir ekonomik rekabet ve mücadele vardır. Emperyalist ülkeler, kendine düşman kabul ettikleri ülkeleri ekonomik olarak çökertmek isterler. ABD’nin İran’a uyguladığı ekonomik ambargo böyledir. Ancak bu ülkeler ekonomik ambargonun arkasına sığınarak demokratik standartları düşürmek gibi bir siyaset üretmemeleri ahlaki değildir.

            En küçük eleştiriyi vatan hainliği ile karşılamak, geleneksel tekfir mantığının uzantısıdır. Farklı düşüncelerin oluşmasına ve düşüncenin zenginleşmesine neden olan her farklı fikri tekfir ile karşılamak yeni düşüncelerin ortaya çıkmasını engellediği gibi, siyasal ortamın çoğulculaşmasını da engellemektedir.

Ortaya çıkan bir yetersizlik ve başarısızlığı sağlıklı bir şekilde analiz etmek yerine daha üst bir projeye bağlayarak açıklamaya çalışmak, sorunu doğru değerlendirmeyi engellediği gibi, doğru çözüm üretmeyi de büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.

Olayların sorumluluğunu sürekli dış faktörlere aktarmak, hem sorunu doğru değerlendirmeyi, hem de özeleştiri yapmayı engelleyen bir sonuç doğurur. Oysa dış faktörler etkileyici iç faktörler belirleyicidir.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir