Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Entelektüel Yolculuğa Çıkan Aziz Dost

07.08.2023

İçinde bulunduğun toplumsal ve siyasal sıkışıklık halini çok iyi anlıyorum. Hakikat arayışı yolunda idama mahkûm olan Sokrates’in hayal kırıklığını ve yalnızlığını yaşıyorsun. Bu cahil ( Cahil bilgisi olmayan değil, hakikatin bilgisine direnendir) insanlarla muhatap olmaktansa çekip gitmek istiyorsun. Okumayan, okuduğunu anlamayan, anlamadığı metin üzerine saçma sapan yorum yapanlardan bıktın. Tekfir, dışlama, ötekileştirme sadece senin başına gelen bir olay değil. Var olandan farklı bir düşünce ileri sürenlerin karşılaştığı tavırlarla sen de karşılaşacaksın. Her halükarda ve her platformda, söz ettiğiniz insanların saldırılarını, düzeysiz tavırlarını, hiçbir ahlaki ve entelektüel temele dayanmayan dışlayıcı, ötekileştirici dilini, tekfirci tutumlarını umursamadan hak, adalet ve özgürlük yolunda yürümen gerekir. İnan hakikatin yolunda yürümek çabası her şeyden daha değerlidir.

Tartışma ahlakına dikkat etmeyen, muhatabına saygı göstermeyen, önüne geleni tekfir eden, doğruyu sadece kendi bildiğini iddia eden, Rahmet kitabı Kur’an’ın ayetlerini kılıç gibi kullanan, erdem ve ahlaktan yoksun insanlar seni yıldırmasın. Onlar her dönemde düşünen insanların sesini kısmaya çalışanlardır. Onlar Ebu Hanife gibi birini hapse atanlardır; Hz. Ali’yi kâfir olduğu gerekçesiyle şehit edenlerdir; Onlar insanlık tarihinin her devirde vardır; dinlerini korumak gerekçesiyle düşünen her zihni susturmak isteyenlerdir; “Hüküm Allah’ındır” ayetinin arkasına sığınarak Hz. Ali gibi bir Müslümanı katleden Harici terörünün günümüzdeki temsilcileridir. Onlar, sadece itiraz ederler. Konuya Yeni açılım getirecek ve derinlik katacak entelektüel donanımları yoktur. Akla, tefekküre, felsefeye karşıdır. Onların düşünmeye ihtiyacı yoktur. Onlar, fanatik militanlardır; ahlaktan, irfandan, içerikten yoksun olanlardır; dinini menfaatleri uğruna kullanıp araçsallaştıranlardır. Onları dikkate almadan kendi yolunda cesaretle yürümelisin.

Bürokratik görevler senin mücadeleni zaafa uğratmasın. Bürokratik bir görev yaparken işine odaklanman gerekir. Kimseyi mağdur etmemeye, kimsenin hakkına girmemeye dikkat et. Bireysel ibadetlerini işini yapmamaya mazeret gösterme. İnsanların seni, işini iyi yaptığından dolayı takdir ettiğini unutma. Dini başarısız olduğunda arkasına sığınılacak bir araç olarak görmemen gerektiği gibi, işinde yükselmek için araçsallaştırmamak gerektiğini aklından çıkarma. Unutma, en iyi tebliğ, en iyi temsildir. İşini öyle yap ki, herkes sana saygı duysun. Bir görevi, yerine geldiğiniz kişi sizden iyi yapmışsa orada bulunmanızın bir anlamı yoktur. Görev yaptığın makamı kişisel tatmin aracı haline getirme. İşini yaparken kimseden takdir bekleme. Öyle davran ki, kişiler sana rüşvet teklif etmeye cesaret edemesin.

Son üç yüz yıllık modernleşme serüvenimizin, modernliğin içinde kalarak İslam’ı tanımlamak ve ona bir yer açmak şeklinde geliştiğini daima hatırla. Modernliğin alternatifini oluşturacak, onu aşacak bir toplumsal model geliştirmede İslam dünyası başarılı olamadı. Bunun yerine modernliği temel veri alarak İslam’ı ona uygun şekilde yorumlamak şeklinde gelişen modernist İslamcılık ile modern durumu kökten reddeden radikal selefilik bir çözüm üretemedi. Ana sorun hala ortadadır: İslam ile modern durum arasında sağlıklı ilişki nasıl kurulabilir? İslam dünyasının sorunlarına yoğunlaş ve çıkış yolları aramaya devam et. Unutma ki, hayatını değerli kılan bu yolda harcadığın çabadır.

 

Modernliğin, hem insanlığı hem de Müslümanları derin bir krizin eşiğine bıraktığını aklından çıkarma. Modernlik tasarımı, büyük bir enformasyon toplumu yaratarak, insanı hızlı yaşamanın eşiğine getirip bıraktı. İnsan o kadar acele ediyor ki, kendi özüne dönecek zamanı bile bulamıyor. Bu yüzden insanın neye sahip olduğu ne olduğu sorununun önüne geçiyor ve tüm hayatını kapsıyor. Böyle bir yaşamda sanata, şiire, metafiziğe yer kalmıyor. Bu yüzden kendini entelektüel yönden geliştirmeye çalış.

İnsanın ürettiği ideolojilere eleştirel yaklaşman gerektiğini aklından çıkarma. İnsan düşüncesi ne kadar üst düzeyde olursa olsun tarihseldir, değişime ve yanılgıya açıktır. İdeolojik düşünceler kendilerini değişen olgulara göre değil, olgulardaki değişimi çoğu kez ıskalayarak kendi düşüncelerini öne çıkarırlar. Her düşünce hayatın gerçekleriyle test edilir. İslam düşüncesindeki ilkelerin esnek olması da bu yüzdendir. Sosyal olaylarla vahiy arasında paralellik kuramayan zihin kendi işleyişine esir olmaktadır. Oysa vahyin açılımı sünnetullahtır. Yani tabiatta ve sosyal olayların oluş biçimi ile vahyin bunları açıklama biçimi arasında fark yoktur. Bu nedenle, entelektüel serüvenin de akıl-vahiy arasında sağlıklı bir ilişki kurmaya çalışmalısın.

İçinde bulunduğun parti, sivil toplum örgütü ve siyasal anlayışa tüm benliğinle teslim olma. Karşına çıkan yeni durumlara eleştirel davranmaktan çekinme. Eleştiri yaparken her şeye muhalif olan uyumsuz biri haline dönüşme. Kendi mahallesini de eleştirmekten çekinmeyen kişinin sağlıklı analiz yapabileceğini unutma. Çünkü kendini eleştirinin dışında tutup salt karşı tarafı eleştiren ise iyi bir taraftardır.  Taraftarın entelektüel düşünce üretemeyeceğine emin ol.

Her konuda olduğu gibi siyasal konularda temel referansın Hz. Peygamber’in uygulamamaları olsun. Bu konudaki temel rehberin Hılfu’l Fudul'( Erdemliler İttifakı) ve Medine Vesikası’dır. Özellikle Medine Vesikası, Veda Hutbesi ve HIlfu’l Fudul İslam siyasal düşüncesinin temel metinlerdir. Müslümanlar bu siyasi olayları izleyerek siyasal anlayışlarını revize etmeleri gerektiğini daima hatırla.

Hayatı yenileştirmek ve değişim yapmak isteyen bir insanın önünde en büyük engel olan muhafazakârlıktan uzak dur. Muhafazakârlık, sanıldığının aksine dindarlığa ve sağ milliyetçiliğe ait bir tavır değildir. Türkiye’nin solcuları da büyük ölçüde muhafazakârdır. Solun bir kısmı ile İslamcılık kendini muhafazakârlıktan ayırarak tanımlar. Siyasal anlamda muhafazakârlık, dinamizmi bitiren bir ideolojik yaklaşımdır.

İslam ahlakının her dönemde geçerli olduğunu, insanların seni ahlaki eylemlerin üzerinden değerlendireceğini unutma. “İslam ahlakı günümüzde yaşanabilir mi?” sorusu üzerinde geniş çaplı araştırmalar yap. Sanıyorum asıl sorun bu soru etrafında oluşan tereddütten kaynaklanıyor. Muhafazakâr dindarların büyük bölümü zihnen bunun mümkün olmadığını düşünüyor olmalıdır. Yoksa ekonomiden siyasete ahlaki ilkelerin bu kadar kolay çiğnenmesini nasıl izah edebiliriz? Bu ahlaki kayıtsızlığın sonuçlarından bireyi kurtarmak için buna uygun bir dini söylem üretmek gerekiyor. Ona da kandillerde veya bazı ibadetler yapıldığında geçmiş tüm günahların affedileceği söylemi yetişiyor. Bu yaklaşım insanlarda günah işlemek konusunda duyarsızlık yaratıyor. Çünkü nasıl olsa önünde bu imkân bulunmaktadır. Tövbe ve arınmak için insanlara verilen imkân, insanların günahlara karşı duyarsızlaşmasıyla sonuçlanıyor. Bu yüzden insanı sorumlu kılan bir İslam anlayışını temel almalısın.

Müslümanların yaşadığı iktidar serüveni herkes için olduğu gibi, senin için de aydınlatıcı bir tecrübedir. Bu tecrübe sonucunda, ideallerle gerçekler arasındaki farkı, muhalefet ve iktidar deneyiminin niteliğini, muhalefette verilen gerçekten uzak ölçüsüz vaatlerin nelere yol açtığını, iktidarın ne kadar yozlaştırıcı bir rol oynadığını, dini araçsallaştırmanın nelere yol açtığını, dindarların nasıl muhafazakârlaşıp ideallerinden uzaklaştığını test etme imkânı olduğuna tanık olduk. Para, bürokrasi ve cinsellik sadece cemaatler için değil herkes için bir sınavdır. Bu mücadele, insanların çoğunluğunun özellikle muktedir olduklarında başarısız olduğu bir sınavdır.

Düşüncenin zaaflarından kendini koruman gerekir. Özellikle seçmeci yöntemden uzak durmalısın. Seçmeci düşüncenin en büyük zaafı önce tezini sabitleyip sonra onu destekleyecek kanıtları aramaya başlamakla sonuçlanır. Karşı görüşleri görmezden gelir. Bu tür bir zihin öğrenmeye açık değildir. Karşısına hangi kanıt çıkarsa çıksın sabitelerini kolay kolay değiştirmeye cesaret edemez. Aslında bu bilinçaltına gizlenmiş faşizmin dışa vurumudur. Onu düşüncesinden hiçbir şey saptıramaz ve kuşkuya düşüremez. Asla böyle bir tavrın izleyicisi olma.

            İnsanı bekleyen en önemli tehlikenin fanatik bir militana dönüşmek tehlikesi olduğunu aklından çıkarma. Fanatik militan düşünmez, sorgulamaz, eleştirmez. Onun görevi içinde bulunduğu grup, parti ve cemaati savunmaktır. Ona düşen içinde bulunduğu grubun aldığı kararı, hiç inanmasa bile, savunmaktır. Partiler, cemaatler, gruplar ve örgütler eleştiren, sorgulayan ve yeni öneriler getiren insanları değil fanatikleri baş tacı eder.

            İktidar sahibi olduğunda davranışlarına dikkat et. Çünkü iktidar sahibi olduğunda kendi sorumluluklarına ek olarak yönettiğin toplumdan da sorumlusun. İnsanın sınandığı en önemli alan gücü elde ettiği ve kullandığı iktidar alanıdır. İktidar, insanın iktidara sahip olmadığı zamanlarda dile getirdiği bütün söylemlerin test alanıdır bir anlamda. Bu yüzden iktidar, ideallerin, toplumsal ve bireysel özgürlük ve adalet söylemlerinin test alanıdır. İnsanlık tarihi iktidar alanının genellikle zulümle anıldığı dönemlerin daha çok olduğunu gösteriyor.

Adalet ve zulüm mücadelesi insan ontolojisine kadar geri götürülebileceğini aklından hiç çıkarma. Bu mücadelenin her dönemde temsilcileri ve karşıtları olmuştur. İnsanlık tarihi bir anlamda adalet ve zulüm mücadelesinin tarihidir. Bu mücadeleyi yürütürken şu sorular üzerinde düşün:

Bir Müslüman zihin için, dini millileştirmek ve milli değerler için araçsallaştırmak doğru mudur? Siyasal anlamda Haricilerin bir bölümünün savunduğu halifesiz ve iktidarsız yönetim mümkün müdür? Sosyal ve siyasal olaylarda belirleyici olan iç faktörler midir, yoksa dış faktörler midir? İktidar sahibi yönetici Allah’ın halifesi midir, yoksa ümmetin temsilcisi midir? Devlet, ilahi iradenin yeryüzüne yansıması mıdır, yoksa sosyal ihtiyaçların zorunlu kıldığı bir yapı mıdır? Hangi değer önceliklidir: Adalet mi, yoksa güvenlik mi?  Müslüman, Allah rızası dışında, mesela toprak kazanmak için savaş yapabilir mi? Müslüman zihin, ulus devletin temel parametreleri üzerinden düşünce üretebilir mi? Müslüman için vatan kavramının sınırları neresidir, mülteci kimdir, milli menfaat kavramı ne kadar belirleyicidir? Batı’nın ekonomik kalkınmasının altında sömürgecilik, faiz ve köle ticareti yer alırken, Müslüman zihin kalkınmak için bunları yapabilir mi, siyasal örgütlenmesini ulus devlet formu üzerinden oluşturabilir mi? Müslüman zihni diğerlerinden ayıran parametreler nelerdir? Müslüman zihnin amacı Batı toplumları gibi bir düzen kurmak olabilir mi? Müslüman zihnin kullanıldığı zaman bütün canlıları yok eden atom bombası üretme amacı olabilir mi? Bir Müslüman zihnin amacı salt refah toplumuna ulaşmak olabilir mi?

Temel hak ve özgürlükleri temel alan, adaleti hedefleyen, liyakat ve istişare önem veren, ortak aklı öne çıkaran adil bir arayış her döneminden daha önemli olduğunu unutma! Eleştirilerin yıkıcı değil, yol gösterici olsun. Aydının, bir Parti’nin değil, hakikatin sözcüsü olduğunu hiç aklından çıkarma.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.