Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Filistin ve Biz

23.10.2023

 

“Hamas’ın kuruluş felsefesi doğrudur: tam donanımlı azgın Golyat’a karşı sapanla, taşla mücadele eden Davud. Bugün İsrail Golyat, Filistinliler Davut’tur. Savaşı güçlü silahları ve haydut destekçileri olan değil, ahlaki üstünlüğü elinde tutan taraf kazanacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın, Kudüs’e giren Davud gibi bugün de Filistinliler peygamber ve çocuk katili Siyonistleri kovup Kudüs’e girecek ve Allah’ın izniyle kaim Yahudiler, rikkat ehli Hristiyanlar ve peygamberlerini takip eden müslümanlar aralarında bir Medine Sözleşmesi akd edip bölgede Daru’s Selam’ı, Barış Yurdunu kuracaklardır.”

(Ali Bulaç)

İsrail’i protesto gösterilerinde yaşanan aşırılıklara vurgu yaparak gündemde tutmak, İsrail zulmünü gündemden düşürmeye yönelik propagandaya dönüşme tehlikesini barındırmaktadır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye gibi ülkelerde İsrail yanlısı basın bir hayli etkindir. Bu tutum, İsrail ve Siyonizm taraftarlarının hastane saldırılarındaki açıklamalardan çok daha seviyesiz bir üslupta devam etmektedir. Bu gösterilerde ki aşırılıkları kınayan metnin içinde İsrail saldırganlığı ve vahşetine en küçük bir eleştiri yapılmıyorsa durum çok daha vahimdir. Ümit Özdağ, bu tavrın en önde gelen figürlerinden biridir. Milliyetçiliğin nerelere varacağının, nasıl bir sevgisizlik içerdiğinin, yabancı düşmanlığı ile örtüştüğünün en güzel örneğidir.

Filistin bütün Müslümanların önündeki sınavdır. Hiç kimse, sonuç ne olursa olsun, bir avuç yiğit gencin, direnişine ve mücadelesine gölge düşüremez. Kaybeden sadece Hamas değil bütün İslam dünyası ve Müslümanlardır.

Öte yandan tüm dünyadaki İsrail protestolarına destek vermek ve önemsemek gerekir. Öncelikli amaç insanların vicdanını harekete geçirmektir. “350 Amerikalı Yahudi ve 24 haham, ABD Kongresi’nde oturma eylemi başlattı, öldürülen Filistinli sivillerin sesini duyuruyor. Amaç: ABD’nin ateşkes çağrısı yapması. Çağrı gelene kadar eylemi sürdüreceklerini söylediler.” (Basın) İsrail’in barbarlığı konusunda BM ve İKÖ/(İİT) gibi Uluslararası kuruluşlardan fazla bir beklentinin olmaması gerekir. Kuşkusuz bu kuruluşların harekete geçirilmesi önemlidir. Ancak sivil toplum örgütleri ve inşa hakları örgütlerine yönelmek gerekir. Onlar dünyanın vicdanıdır.

İsrail saldırılarının önlenmesi öncelikli sorundur kuşkusuz. Ancak hemen ardından İslam dünyası iç sorunlarına yoğunlaşmalıdır. İç sorunlarını çözememiş ülkelerin, halk desteği yeteri kadar olmadığından, olaylara insanı tepkiler vermesi bir hayli zordur. “Ontolojik ve epistemolojik bağımsızlığa, mevcudiyet ve meşruiyete sahip olmayan Müslümanlığın/Müslümanların varoluşu soyut bir varoluştur. Ontolojik ve epistemolojik bağımsızlığa, mevcudiyet ve meşruiyete sahip olmayan Müslümanlar, bugün ufukta hiçbir gelecek görmedikleri için romantik hayallerle, taşralı duygusallıklarla oyalanıyor. İslam dünyası toplumları, kültürleri ve siyasetleri, bugün, karşı karşıya bulundukları amansız/ölümcül altüst oluşlar sebebiyle, insanlık tarihinin en barbar anormalliğini temsil eden Siyonist sömürgeciliğe meşruiyet kazandırmak, Siyonist sömürgeciliği güçlendirmek üzere, bu vahşi sömürgeciliği normalleştirmeye çalışırken, bir diğer yanda da hayâsızca, özgürlükleri ve güvenlikleri bütünüyle yok edilen bir halkın, Filistin halkının maduniyet ve mağduriyetlerini kendi politik çıkarları doğrultusunda istismar etmeye devam edebiliyor. Siyonist sömürgecilikle ilgili her normalleşme girişiminin, Siyonist sömürgecilikle suç ortaklığı içerisinde bulunmak anlamına geldiğini bilmek gerekir. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, Ortadoğu’da, Türkiye’yi de içerisine alacak şekilde, İslami tasavvur ve tahayyülleri, İslami hareketleri ve oluşumları etkisiz kılarak İsrail’i, Siyonist tasavvur ve tahayyülleri çok daha etkili kılan gelişmeler yaşanıyor. Bu bölgede, sadece iktidara ihtiyaç duyan politik kadrolar, hiçbir şekilde etkili fikirlere, etkili ideallere, ilkelere ihtiyaç duymuyor. Bu nedenle de bölge ülkeleri, Türkiye’de de öteden beri yaşandığı üzere, bir gün Batı’yı emperyalist/ırkçı olarak tanımlarken, bir günde Batı’yı modern/medeni/ileri/gelişmiş olarak takdir eden siyasal bir şizofreni sergiliyor.”

(Atasoy Müftüoğlu, Akılsız Fikirsiz Umutlar, Mahya yayınları, Sayfa 92.)

İslam dünyasının yakıcı iç ve dış sorunları var. Dış sorunların başında sömürgecilik ve İsrail vahşeti gelmektedir. Ancak bu yakıcı dış sebepler İslam dünyasının geleceğini etkileyen iç sebeplerin tartışılmasını ötelememeli. Çünkü dış sebepler etkileyici, iç sebepler belirleyicidir. İnsanın içine düştüğü günahların, hataların, olumsuzlukların sebebi Şeytanın gücü (dış sebep) değil, insanın zaaflarıdır (iç sebep). İslam dünyasına çöken İsrail terörünün en önemli nedeni, birlik ve bütünlük konusundaki İslam dünyasının zaaflarıdır.

Öte yandan İslam ülkelerinin çoğunun meşruiyet sorunu vardır. İslam ülkelerinin içerideki meşruiyet sorunu, onları dış etkilere açık hale getirmektedir. Bu yüzden bağımsız karar alamamaktadırlar. Bu durumu Gazze’de yaşanan katliamlarda defalarca gördük. İsrail vandalizmi bu sorunların ötelenmesine de neden olmaktadır. Sürekli İsrail faktörü öne sürülerek iç sorunlar ötelenmekte gündeme gelmesi önlenmektedir. İsrail tehdidinin, İslam dünyasının yakıcı sorunlarıyla yüzleşmesinin önünde bir bahane olarak kullanılmasına izin verilmemeli.

“İslam toplumları/ülkeleri/kültürleri, evrensel kötülüğün, evrensel terör ve cinayetkârlığın siyasal ifadesi olan İsrail sömürgeciliği karşısında, bu sömürgeciliğin Filistin’de, sistematik olarak hemen her gün küstahça gerçekleştirdiği eşsiz kötülükler ve zulümler karşısında caydırıcı hiçbir irade ortaya koyamıyor.” (Atasoy Müftüoğlu, Akılsız Fikirsiz Umutlar, Mahya yayınları, Sayfa 12) Filistin mücadelesini HAMAS’ın üstlenmesi sadece Batılıların değil, bizzat İslam ülkelerinin yönetimlerinin de konuya gerekli duyarlılığı göstermemeleriyle sonuçlanıyor. HAMAS’ın İhvan kökenli bir hareket olması, kendi ülkelerindeki muhalefetin en etkin unsurunun İhvan olması dolayısıyla, çoğu devletin olaya sessiz kalmasını sağlıyor maalesef. İslam ülkelerindeki otoriter rejimler kendi gelecek kaygısından dolayı gösterecekleri tepkiyi göstermiyorlar. Filistin davası sahipsizdir.

Batı modernitesinin büyük ölçüde İsrail’in arkasında durması, Batı’nın ürettiği felsefi, insanı ve hukuki birikimin, barbar ve sömürgeci yüzüne yenildiğini gösteriyor. Batı dışı toplumlarda Batı karşıtlığının daha da yükselmesi kaçınılmazdır. Batı’da birçok düşünür ve aydın Batının ikiyüzlülüğüne eleştirel bir tavır takınmışlardır. “Jean Paul Sartre, Kuzey Afrika’da soykırım işleyen Fransa’nın halkı için şöyle demişti: “Oy verdiğiniz hükümet ve kardeşlerinizin hizmet ettiği ordu, hiç duraksamadan ve vicdan azabı duymadan ‘ soykırım ‘ işlerken siz kurban değilseniz o zaman kesinlikle işkencecisiniz.” (Mehmet Efe, Zulüm Bizden, insanlara yayınları, s: 271) Aliya İzzetbegoviç, Bosna Savaşı sürecinde defalarca Batılılarla yüz yüze görüşmeler yapmıştır. Batılı devletlerin aldığı tavrı bizzat yaşayarak gözlemlemiştir. Batı medeniyeti ve sömürgeciliği hakkında söylediği şu ifadeler, bugün İsrail vahşetini destekleyen Batı için ne kadar doğrudur: “Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” ( İslam Deklarasyonu, Aliya İzzetbegoviç) ABD ve Batılı devletlerin koşulsuz İsrail desteği, insanlığın birikimi adına utanç vericidir. Batı kendi değerlerini bir bir tüketiyor.

Türkiye’de yaşanan Filistin ve İsrail merkezli tartışmaların önümüze çıkardığı çıplak gerçek şu: Türkiye dindarlığı değer ve adalet merkezli değil, devlet ve güvenlik merkezli otoriter bir anlayış üretmiştir. Bu anlayış, milliyetçilik adı altında bütün ideolojilerin içine sinmiştir. Türk siyasetini domine eden otoriter anlayış değişmedikçe siyasal alanda köklü değişimin yaşanması mümkün değildir. Bu değişimin önündeki en güçlü ideoloji Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliğinin egemen olduğu bir ortamda, hukuk, adalet ve özgürlük konuşmak bir hayli zordur.

İsrail yaptığı katliama neden olarak gösterdiği Hamas eylemleri, hiçbir şekilde inandırıcı değildir. Yıllardır işgal ettiği topraklardan gelen hiçbir direniş hareketi ve saldırı İsrail’in yaptığı katliamın üstünü örtmeye yetmez. Eğer İsrail başarırsa ve bu dünya tarafından desteklenirse adalet ve özgürlük adına bütün savaşımlar mahkûm olacaktır.

İsrail, savaşın ahlaki ölçütlerin olduğunun farkında bile değil. Savaş dışı kalması gereken kişi ve kurumlara saldırı insanlığın bittiği noktadır. Tarih boyunca hiçbir devlet tarihte İsrail kadar canavarlaşmamıştır.

Akif Emre’nin isabetle vurguladığı gibi “Meselenin adını doğru koymakla işe başlamalıyız. Ortada bir Filistin sorunu değil İsrail sorunu olduğunu zihinlere kazımalı. İsrail sorununu, İslam toplumları açısından “Ehli kitap” hükmündeki Yahudi sorunu olmasında değil, modern ırkçı bir ideolojinin kodlarında aramak gerektiği fark edilmeden çözüme ulaşılamaz.” (Akif Emre, Kudüs: Bir Pusula, Ayışığı yayınları)

Ahlakın gücünden sıyrılıp gücün ahlakına teslim olmak insanları zalimleştirir. Zalimin vahşet konusunda durabileceği ahlaki sınırı kalmamıştır. Taha Abdurrahman, sanılanın aksine insanı hayvandan ayıran temel özelliğin akıl değil, ahlak olduğunu savunur. Bunu İsrail’in vahşetinden çok daha iyi anlıyoruz. İnsan ahlaki değerlerini kaybettiğinde zalimleşir.          

Bütün önceliğimiz zamanımızın zalim ve sınır tanımaz Golyat’ı olan İsrail ırkçı Siyonist rejiminin saldırılarına odaklanmaktadır.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.