29.01.2024
Futbol yorumcusu Cem Dizdar, geçen hafta, Haber Türk televizyonunda, futbol üzerinden İslam dünyasının en önemli sorununa parmak bastı. Mealen dedi ki: “yapamadığımız her şeyin nedeni dışsal.” Bu zihinsel açıklama tarzının bizi sorumlu aktör olmaktan uzaklaştırdığına vurgu yapıyor. Cem Dizdar, hiç kuşku yok ki, futbola entelektüel bir derinlik katan farklı bir spor yazarı. Diğer yazarların çoğunun takım yazarı olması, futbola düşünsel bir boyut kazandırmak isteyen Cem Dizdar’ı farklılaştırıyor. Ne yazık ki, çoğu futbol yorumcusu taraftar mantığı ile hareket ediyor. Onlardan beklenen kendi takımının menfaatlerini korumak ve kollamaktır. Taraftar yazarların gerçeği aramak, oynanan oyuna değer katmak gibi bir derdi yok. Cem Dizdar’ı takım yazarlarından ayıran en önemli özellik futbola felsefi bir derinlik katma gayreti ve sorumluluğu içte araması.
Cem Dizdar, karşılaştığınız sorunların nedeninin dışsal değil içsel olduğuna vurgu yapıyor. Futbolda sorumluluğu nasıl dışarı transfer ediyorsak, entelektüel ve siyasal alanda da aynısını yapıyoruz. Bu nedenle entelektüel yorumu önceleyenler, içeriden dışarıya olayları açıklamaya çalışanlar ve özeleştiriyi öne çıkaranlar çoğu fanatik olan taraftar tarafından sevilmiyor. Çünkü fanatik, düşünceden değil, slogandan beslenen bir zihin yapısına sahiptir.
Son olarak Ali Koç’un dillendirdiği ” Bizi şampiyon yapmazlar ” söylemi de sorumluluğu dışarıya atan bir söylem olarak öne çıkıyor. Bunu söyleyen Ali Koç’un başkan olduğu Fenerbahçe, Türkiye’de en çok şampiyon olan ikinci takımıdır.
Sorumluluğu dışarı transfer eden söylem, olası bir başarısızlıkta, eleştirilecek hedefi belirlemek anlamına da geliyor. “Şampiyon olamadık, çünkü bizi şampiyon yapmak istemeyen odaklar var” söylemi kurtarıcı bir söylem oluyor. Öte yandan şampiyon dışarıdan bir güç tarafından belirleniyor ise, Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu dönemlerde Ali Koç’un söz ettiği dış güçler mi Fenerbahçe’yi şampiyon yaptı? Bu kadar kendi içinde çelişkili ifadeler kullanılabilir mi? Kuşkusuz bu açıklama biçimi sadece Ali Koç ve Fenerbahçe’ye özgü değil. Hemen tüm takımlar, özellikle başarısız oldukları dönemlerde, bu söylemi kullanıyorlar. Çünkü bu söylem son derece kullanışlı bir içeriğe sahiptir. Peki, bu söylem neden bu kadar toplumda taraftar buluyor? Şurası açık ki, futbol seyircisi entelektüel düzeyi son derece düşük, analitik düşünce kabiliyeti oldukça sınırlıdır. Duyusal düşünen ve anlık yaşayan bu kitleyi böyle demeçlerle yönlendirmek mümkündür. Sporun yöneticileri de bu gerçeği çok iyi biliyorlar.
Tarihi savaş, işgal, fetih, ihanet, kardeş kavgaları ve askeri darbeler ile geçmiş bir milletin zihin yapısında dış faktörlerin ağırlık bulması normaldir. Kuşkusuz sosyal olayların iç ve dış faktörleri vardır. Ancak belirleyici olan iç faktörlerdir. İçten çürümüş bir ağacın rüzgarda yıkılmasının nedeni rüzgara yüklenebilir mi sadece?
Öte yandan İslam ülkeleri karşılaştıkları olumsuzluklardan öncelikle kendileri sorumludur. Bu sorumluluktan uzaklaşmak için dış düşman kavramı son derece kullanışlıdır. Düşman dışta ise bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yoktur. Oysa insanın günahlarının nedeni Şeytanın gücü değil, kendi zaaflarıdır diyor kutsal kitap. Ayrıca kutsal kitap ” İnanıyorsanız üstünsünüz” uyarısında bulunur. Üstün değilsek bunun sorumluluğunun öncelikle nerede aranması gerektiğine işaret ediyor bu uyarı.
Öte yandan doğası gereği çok boyutlu olan olayları, bir boyuta indirgeyerek yorumlama, ideolojik körlüğe de yol açıyor. Futbol fanatizminin diğer olaylara sıçraması toplumsal kamplaşmanın en önemli nedenlerinden biridir.
Sporda merkezi takımları tutan ve oraya Anadolu takımlarının girmesini istemeyen, egemen futbol medyasının yanında olan, büyük takımlar lehine yapılan hataları görmemeye meyilli, sadece üç büyük kulübün tartışıldığı spor programlarını içselleştiren bir zihniyetin çevreden gelen muhalif bir zihniyetin sözcüsü olabilme imkanı var mı? FB, GS ve BJK egemen, merkezi, otoriter, elit kültürün güçlü temsilcileri olarak görülen ve siyasette egemen elit merkezi kültürü temsil eden takımları tutan insanların muhalif olma retoriği çelişki değil mi? Üstelik bu takımlar futbol piyasasının kapitalistleri. Sevgisi egemen güçlerin yanında olan bir zihin dünyasının nasıl toplumun yoksullarıyla iletişim kuracağı tartışmalıdır.
Ali Koç, ,FB’nin Atatürkçü ve laik olduğunu söylüyor. Yani Yılmaz elitizme, modernleşmeye, merkeziyetçiliğe vurgu yapan zihniyetinin futboldaki karşılığı temsil ediyor. FB’yi tutan bir CHP’li, DEM’li veya SAADET Partili düşünmek çelişki midir? Ya da futbolun en büyük iktidar gücünü tutan biri politik alanda muhalifliği ne kadar sahicidir? Öyle görülüyor ki, futbolu besleyen taraftarlık hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Kuşku yok ki, taraftarlık ve fanatizm, toplumsal kutuplaşmayı besleyen ve büyüten en önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Acaba büyük takım taraftarlığını besleyen faktör, içindeki iktidar hırsını politik alanda doyuramayan birinin iktidar tutkusunu doyurabildiği meşru bir alan işlevi görmesi midir?
Yoksa bu yorum tümden zorlama mıdır?
Nizetzsche’nin diliyle söylersek egemen ve güçlü takımların yanında durmak ve üç büyük takımın egemenliğine ve elitizmine dayalı sistemi onaylamak ” güç istenci” ne mi karşılık gelir?
Öte yandan futbol üzerinden, kazanmayı her tür ahlaki değerin üzerine koyan ve meşru sayan bir çıkarcı ahlakı yaygınlaşıyor. Elde edeceği sonuç için, önüne gelen her şeyi hiçbir ahlak kuralı tanımadan engellemeyi, yok etmeyi amaçlayan bir ortam futboldan siyasete hayatımızın her alanında bir problem olarak karşımıza çıkıyor.