Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Gazze ve İnsanlık

20.11.2023

“Bu insanlığın bir parçası olmaktan utanıyorum”
             Ramallahlı (Filistin) bir kadın

            Hamas, yürüttüğü mücadele ile dünyada geçerli statükonun ne kadar merhametsiz ve adaletsiz olduğunu herkese gösterdi.

            İsrail vandallığı ve sınır tanımaz saldırganlığı karşısında Batı, İsrail’i korumak ve kollamak uğruna, üretilen bütün değerleri tüketiyor.

            Felsefi, ideolojik ve kültürel düzeyde de Hamas herkesin asli kimliğini ortaya çıkardığı bir süreci tetikledi. İsrail terörüne tavır almayan kimsenin, kadın, çocuk, çevre haklarından; ahlaktan, haktan; savaş hukukundan merhametten, sevgiden söz etmesi sahtedir. Alman filozof Jürgen Habermas’ın İsrail saldırılarını onaylayan tavrı gerçekten talihsizlikti.

            Her ne olursa olsun, savaşın ve saldırganlığın sorumluluğunu, saldırgan terör devletine değil de mazluma, mağdura, maduna yüklemek ahlaksız bir tavırdır.

            Müslüman halkların İsrail katliamına gösterilen tepki, buna karşılık iktidarların suskun tavrı, İslam dünyasında iktidarlar ile halk arasındaki derin farklılığı bütün çıplaklığı ile ortaya serdi.

            Hamas, Batı kadar İslam ülkelerinin statükosunun da çöktüğünü gösterdi. İslam ülkelerinin yöneticileri, İsrail’in dikkate alacağı hiçbir tepki göstermedi/gösteremedi.

            İslam ülkelerindeki iktidarların halk meşruiyetinin olmaması, Batı ülkeleriyle yaptıkları işbirliğinden dolayı uluslararası sistemden meşruiyet sağlama çabaları ellerini kollarını bağlıyor. Bu girişim onları Batı sistemine yaklaştırırken, halklarından giderek uzaklaştırıyor.

            Müslümanlar cennetin niteliğini, Allah’ın sıfatlarını, kader konusunu, mehdinin zuhur şartlarını, Hz. İsa’nın dünyaya dönüşü gibi sorular üzerinde düşünürken yeryüzü ayaklarının altından kayıp gitti. Böyle bir zihnin emperyalizme, sömürüye, çöpten ekmek arayan çocuklara, gelir adaletsizliğine, asgari ücretin yetersizliğine yoğunlaşması beklenemez. Filistin sorunu Müslüman zihnin dünyaya yoğunlaşamamasının bedelidir. Gazze konusunda bir satır yazamayan adamın meselesi imani anlamda çok derindir. Ne kadar hazin ve acı. Ali Şeriati, “bir yerde haksız yere insan öldürülürken bunun sıkıntısını hissetmeyip ibadetle uğraşan adamın ibadeti sahtedir” ifadesini kullanırken ne kadar haklı olduğunu görüyoruz.

            İslam coğrafyasında halk meşruiyeti olmayan iktidarlar, içeride ve dışarıda istikrarı sağlamak için bir taraftan Hamas türü İhvancı anlayışla savaşmak, diğer taraftan Müslümanların İsrail karşıtlığı ile mücadele etmek zorundalar. Çünkü meşruiyetlerini sağlayan budur. Aslında sadece Batı değil, İslam ülkeleri de Hamas türü İhvancı anlayışa karşıdır. Trajedi şu ki, görünürde İsrail’e tepki gösteren ülkelerin çoğu, HAMAS’ın etkisizleştirilmesinden memnundur. Çünkü kendi ülkelerindeki muhalefetin en etkili örgütü İhvandır. Sorunu siyasal iktidarların ikiyüzlü politikalarına değil, dünya insanlığının vicdanına havale etmek gerekiyor.

Hamas, dünyada geçerli statükonun ne kadar merhametsiz ve adaletsiz olduğunu herkese gösterdi. Dünyada etkili kuruluşların takındığı pasif, saldırganı onaylayan ve cesaretlendiren tavır, bu kuruluşların ne kadar sorunlu olduğunu ortaya koydu.

            Bu noktada en büyük hayal kırıklığını yaşayan sahipsiz Filistinlilerdir. “Çok büyük varoluşsal bir yıkım yaşayan insanlar, karanlığın ortasında umut ışığı bulmalarına yardımcı olacak, onlara uzanacak bir el arar.” ( Kemal Sayar, Kendi Işığında Yürü, Kapı yayınları, s: 9) Gazze’de yaşanan ve her gün üzerlerine bomba yağan insanlar bu durumdadır. Hiç kuşku yok ki, insanlar bu anda uzanan eli hiçbir zaman unutmazlar. Öte yandan kendilerine uzanmayan, sessiz kalan, mazeret uyduranları da unutmayacaklardır. Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi “Her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır!” Kriz anları insanlığın test anlarıdır çünkü.

            Başına bir felaket gelen insanlar ve toplumlar yardım istediğinde, bizi bu çığlığa karşı bu kadar duyarsız davranmaya iten neden ne olabilir? Bu sorunun cevabı felaketi yaşamayan herkese sorulmuş bir sorudur.

            Sorunun bir yanı da Yahudilerle ilgilidir. “Büyükannem Soykırımdan sonra buraya geldiğinde, Yahudi Ajansı ona bir ev sözü verdi. Hiçbir şeyi yoktu, tüm ailesi yok edildi. Çadırda uzun süre bekledi, son derece tehlikeli bir durumda. Daha sonra onu Jaffa’daki Ajami’ye, güzel bir sahil evine götürdüler. Masanın üzerinde hala orada yaşayan ve kovulan Arapların yemeklerinin olduğunu gördü. Böylece ajansa geri döndü ve dedi ki, beni çadıra geri götürün, bana yapılanı asla kimseye yapmam. Bu benim mirasım ama herkes bu seçimi yapmadı. Nasıl karşı çıktığımız şey olduk? İşte büyük soru bu. “(Hadar Morag, İsrailli film yapımcısı) Ne yazık ki, özellikle İsrail Siyonistleri geçmişte kendilerinin yaşadıkları acıları başkalarına yaşatmaktan çekinmiyorlar. Bu durum Siyonizmin dünya barışı açısından ne kadar tehlikeli bir ideoloji olduğunu gösteriyor.

İnsanların çoğu karşılaştığı felaketin veya gücün üstesinden gelemeyeceği inancı onları korkuya ve sessizliğe iter. İslam açısından önemli olan zalimin gücü değil, ona karşı gösterilen tepkidir. İnsanı insan yapan güç, kuvvet ve zulüm karşısında gösterdiği tavırdır. İnanıyoruz ki, karşımıza çıkan her olay, sınanmamız için birer araçtır.

İslam inancında Allah ve evren, insan arasındaki ilişki dinamik bir ilişkidir. Çünkü Allah her an yaratır. Bu yüzden evrende olan hiçbir olay Allah’tan bağımsız anlam kazanamaz. İslâm aklının seküler akıldan farkı Allah âlem ilişkisinde anlam kazanır. Allah’ı paranteze alan ve varlık ile ilişkisini kesen her öğreti sorunludur. Ali Şeriati’nin isabetle belirttiği gibi inancımızın odak noktası tevhittir. Bir insanın eyleminde ki başarı ve kazanç konusunda, eylemin salt dünya hayatı ölçeğindeki başarısı baz alınarak yapılan bir değerlendirme İslami değildir. Öyle olsaydı Hz. Hüseyin, Ömer Muhtar, Ebu Hanife gibi dünyası zindana dönen insanları başarısız saymamız gerekirdi. Bu durum kapalı ya da açık Müslüman zihni de etkiliyor. Bu açıdan bakıldığında Filistin’de mücadele edenler mi yoksa bu çabaya katılmayanlar mı kaybediyor sorusu kritik eşiktir. İslam’da Salih amelin ölçütü sonuçtaki başarı değildir her zaman. Salih amel her tür riski üstlenerek sadece Allah rızası için eylemde bulunmaktır.

            Salt sonucu dikkate alarak yapılan değerlendirmeler iktidar ve güç odaklıdır. Bu kişilerin muhalefette bulunmaları savundukları tezle çelişkilidir. Onların Yezit başta olmak üzere Emevi yöneticilerinin yanında olmaları gerekir. Çünkü salt dünyevi başarı dikkate alınacak olursa kazanan onlar kaybeden Hz. Hüseyin ve taraftarları idi.

İslâm’a göre bir eylemin sonuçları için alınacak önlemler, alınacak kararlar, bu karaların muhtemel sonuçlarını kestirmek elbette önemlidir. Ancak salt sonuç bir eylemin ahlakiliğini ve meşruiyetini belirlemez.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.