Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Helalleşme

22.11.2021

Kuşku yok ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakarlar ve diğer toplum kesimleriyle helalleşme girişimi önemlidir. Ancak bu konudaki en büyük engel muhataplar değil bizatihi CHP’nin kendisidir. CHP geçmişte yaptıkları ve uyguladığı politikalar, özellikle Kürtler ve dindarlar ile helalleşmesinin önündeki en büyük engeldir. Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetinin bu helalleşmeye ne ölçüde yol açacağını göreceğiz.

            Bolu Belediye Başkanının söylemi ve uygulamaları, Kılıçdaroğlu’nun muhafazakarlarla helalleşme anlayışının önündeki engellerden biri olarak öne çıkıyor. Bolu Belediye başkanın zihniyet dünyası, helalleşmenin muhataplarında eski korkuları tetikler niteliktedir.

            Kuşku yok ki, farklı siyasal anlayışlara bir araya gelme, diyalog kurma, derin bir hesaplaşma ve empati kurmayı gerektirir. Türk siyasetinin böyle bir tutuma ihtiyacı olduğu açıktır. Ancak böyle bir girişimin engellenmesine dönük arayışlarda olacaktır. Bunun en önemli nedeni, uzunca bir süredir Türkiye’de siyasetin kutuplaşma üzerinden yürütülmesidir.

Helalleşmenin başarısı, bir yandan kendi geçmişi ile hesaplaşma ve yüzleşmeyi, diğer yandan ötekini anlama ve korkularını ortadan kaldırma ile bağlantılıdır. Toplumsal barışı sağlama adına yapılacak olan toplumsal blokların birbirine karşı olan güvensizliklerini ortadan kaldırmaktır.

            Politik aktörlerin geçmişte karşıt oldukları veya zarar verdikleri düşüncelerle diyalog kurma çabaları, siyasetin normalleşmesi açısından son derece değerlidir.  Siyasal hafızası çatışma ve ötekileştirme üzerine kurulu bir toplumsal zeminde, öteki ile diyalog kurma çabası, hem gerekli hem de riskleri barındıran bir arayıştır.

            Türk siyasal tarihi, Türk modernleşmesinin karakteri dolayısıyla dindarlar ve laikler arasında derin bir farklılığa yol açtı. Bu farklılık Türk siyasetinde bugüne kadar olan siyasal farklılığın en belirgin parametrelerinden biridir. Kuşku yok ki, bu farklılığın yaratığı karşıtlık ve travma derindir. Özellikle Tek Parti dönemi pratiği dindarların tarih okuması açısından hüzün verici olaylarla doludur.

            Helalleşme, bir tarafın yaptığı hataların farkına vararak, zarar verdiği insanlardan özür dilemesi anlamına gelir. Bu anlamıyla son derece ahlaki bir eylemdir. Aslına bakılırsa helalleşme bir siyasal tövbeyi gerektirir. Tövbenin en önemli şartları ise samimiyet ve aynı eylemi bir daha yapmamaktır.

            Helalleşmenin önündeki en büyük engellerden biri de Türk siyasal anlayışıdır. Türk siyasal geleneği büyük ölçüde otoriter ve merkeziyetçi bir siyasal anlayışın baskısı altındadır. Hangi ideolojiden olursa olsun bu anlayış yaygın ve etkindir. Siyasal geleneğin kurumsallaşma yerine, lider kültünün belirleyici olduğu bir yapı olması ve bu yapının toplumsal zeminde önemli bir karşılığının olması, karşılaştığımız sorunun bir zihniyet sorunu olduğunu göstermektedir.

Siyasal kültürü oluşturan Orta Asya otoriter geleneği ile büyük ölçüde Emevi sonrası oluşan merkeziyetçi ve katılıma kapalı yapı, muhalefeti fitne ve hainlik kavramıyla karşıladığı için, çoğulculuğa kapalıdır. Gerek Şii İmamet anlayışı gerekse Sünni hilafet saltanat ideolojisi olsun, oluşturdukları siyasal kültür fitne anlayışının baskısı altındadır. Fitne anlayışının oluşturduğu siyasal kültür, aşağıdan gelecek fitneye karşı yukarıdan gelecek otoriteyi tercih etmiştir. Felsefi alt yapısını Maverdi, Gazali ve İbn Cema’nın oluşturduğu bu kültür, sürekli çatışma kültürünün egemen olduğu bir tarihsel süreçte, pratik ve kabul edilebilir, işlevsel bir teori inşa etmişlerdir. Otoriter, merkeziyetçi ve baskıcı siyasal kültür, çatışmacı ve ötekileştirici bir sonuç üretmiştir. Muhalif düşüncelerin hainlik ve fitne kavramıyla temellendirilmesi, şüphe yok ki, geleneğin oluşturduğu siyasal kültürün etkisiyle meşruiyet kazanır. Bu durumda yapılacak olan otoriter siyasal kültürü, kurumlaşmanın egemen olduğu bir kültüre çevirmektir.

            Cumhuriyetin kurulmasıyla radikal biçimde uygulamaya konan Türk modernleşmesi özellikle Tek parti döneminde baskıcı ve otoriter bir kültür üretmiştir. Bu dönemin sağlıklı bir analizinin yapılamaması, dahası CHP içerisinde bu kültürün radikal bir şekilde uygulanması gerektiğine inanan bir kitle yaratmıştır. Dindarların ve Kürtleri siyasal merkezden uzak tutmayı amaçlayan siyasal kültür, mağdur kesimler üretmiştir.

            CHP’nin sıklıkla dillendirdiği “ülkeyi 1950′ den beri sağ iktidarlar yönetiyor” söylemi biçimsel olarak doğru olsa da içerik olarak doğru değildir. Çünkü özellikle 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kurulan düzen, iktidara gelen partilerin bürokrasi tarafından denetlenmesini esas alıyordu. Yani seçilen iktidarlar resmi ideolojinin aygıtları tarafından ( Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve bürokrasi. Tabi ki, daha derinde Resmi ideolojinin savunucusu CHP) denetleniyordu. CHP’nin bürokrasinin arkasındaki bir güç olması ve resmi ideolojinin sözcüsü olması onu giderek halktan uzaklaştırdı. CHP’nin sıklıkla devleti kuran parti olarak kendini hatırlatması, Tek Parti sürecinde mağdur olanların ( Kürtler ve dindarlar)negatif tarih anlayışını tahkim ediyor.

            Kılıçdaroğlu, helalleşme davranışıyla ilgili olarak bombanın pimini çekip CHP’nin içine bıraktığı da söylenebilir. Şunu söylüyor mealen: bu parti geçmişte kendini büyük toplum kesimlerinden ayıran elitist bir siyaset üretti. Bu durum Parti’nin büyük toplum kesimlerine ulaşmasını engelliyor. Bu ayrıştırıcı ve ötekileştirici politik algıyı kırmak gerekir. Ancak böylelikle CHP, uzun yıllardır kendisine mesafeli olan toplum kesimlerine ulaşabilir. Aslına bakılırsa helalleşmenin iki büyük hedefi var: Kürtler ve muhafazakar dindarlar. Şimdiye kadar CHP ve tabi ki devlet, bu toplum kesimlerinden kendini özenle ayrıştırarak bir siyaset üretti. Şimdi bunun sancılarını çekiyor. Asıl soru şu: CHP kurumsal olarak dönüşebilir mi? Yoksa bu girişim Kılıçdaroğlu’nun sahsıyla sınırlı mıdır?

            Helalleşme eylemine bizzat CHP’nin içinden direnç geleceği gerçeği Kılıçdaroğlu’nu zorlayacak bir etkendir. Sanıldığının aksine CHP içinde Tek Parti ideolojisinin otoriter tavrını sürdüren damar hala canlıdır. Öyle görülüyor ki, helalleşmenin başarısı otoriter ve laikçi damarın etkisizleştirilmesine bağlıdır.

Öyle görülüyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme girişiminin önündeki en büyük engel, CHP içinde helalleşilecek dönem ve davranışları sıkı sıkıya savunan bir ideolojinin varlığıdır. Bu ideolojik tutum, CHP içinde köklü ve yaygındır. Üstelik bu ideoloji helalleşmenin öznesi olan davranışları Kemalizm ve Türk modernleşmesi adına hala savunuyor. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun helalleşme girişimi öznesi CHP olan yeni bir tartışmanın fitilini ateşleyebilir.

Öte yandan bu durum, yıllardır bürokratik güçlerin( asker/ bürokrat/ aydın) yedeğinde siyaset yapan ve bu durumun bir siyaset tembelliği oluşturduğu bir yapıdan, halkı özne kabul eden bir siyaset anlayışına geçişinde kolay olmadığını gösteriyor. CHP’de ki paradigma değişiminin önündeki en büyük etken, halen partide etkin olan otoriter/ laikçi/ halkı değerlerine mesafeli siyaset geleneğini savunan bir anlayışın canlı ve etkin olmasıdır.

            Kılıçdaroğlu, çatışma ve ötekileştirme kültürünün egemen ve işlevsel olduğu bir toplumsal zeminde başka tür bir siyasetin kapılarını aralamak üzere bir girişim yaptığı görülüyor. Kuşkusuz girişimin başarısı, uygulamadaki samimiyete bağlıdır. Helalleşme talebine peşinen karşı çıkmak sağlıklı bir siyasal tavır değildir. Türkiye gibi dini ve etnik farklılıkların olduğu bir ülkede herkesin birbirini anlamaya ve geçmişte yaptığı hatalardan dolayı öteki ile yüzleşmeye ihtiyacı var.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir