Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Hikayemiz

09.10.2023

Bizler başları öne eğik, bürokrasi karşısında ezilmiş, 28 Şubat soğuğunda sınanmış, okul ve kışla kapılarından geri çevrilmiş, mahçup bir neslin tanıklarıydık. Fikri önderlerimiz siyasal merkezin dışında tutuluyordu. Siyasal olarak merkeze yürüyüşlerini engellemek için her tür önlem alınmıştı. Ancak siyasetin sosyolojiyi yenmesi mümkün değildi. Adalet toplumunu dillendiriyor, yeni bir dünyanın hayalini kuruyorduk. Nihayetinde verilen mücadele meyvesini verdi ve iktidara geldik. Siyasal sitemin kenarda tutmak için bütün önlemleri aldığı toplum kesimleri, kendi önderlerini çıkararak toplumsal merkezden siyasal merkeze doğru yürüyüşe başladı. İlk yıllarda özgürlük mücadelesi verdik ve Türkiye’nin kadim sorunları olan bürokratik oligarşiye, Kürt ve Alevi sorununa geleneksel güvenlik siyasetinin dışında çözüm yolları aradık. Son ikisi istenen sonucu vermese de, bürokratik oligarşi epeyce geriletildi. Türkiye’nin değişimi yönünde önemli adımlar attık.

Sonraki yıllarda ise tanınmaz hale geldik. Bizi biz yapan ideallerimizi unuttuk. En önemli üstünlüğümüz olan ahlaki zemini kaybettik. “O denli mükemmeliyetçi ve yeryüzünde cennet yaratma konusunda iddialı söylemlerle yola çıktık ki hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmazdı.” ( Cihan Aktaş, İslamcı Harekette Romantik Huzursuzluk, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi Sempozyumu Tebliğleri, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları,) Eskiden inancımızda samimi idik. Geçen zaman içinde inancımızı siyaset ve bürokraside makam ve mevki elde etmek için kullanmaktan çekinmedik. Dini araçsallaştırma konusunda hiçbir engele aldırış etmedik. İktidar sahibi olmak bizi daha güçlü bir iktidara arayışına ve arzusuna doğru itti. İdeallerimiz için siyaseti bir araç olarak kullanmak amacındayken, tam tersini yapıp siyaset için inançlarımızı araçsallaştırdık. Siyasal anlamda Hz. Peygamberin bize bıraktığı en güçlü miras olan Medine Vesikasının çoğulcu ve müzakereci yapısını unuttuk. Genetiğimize kazınmış saltanat sisteminin otoriter ve güvenlikçi mantığına sığındık. Liyakati, adaleti ve özgürlüğü göz ardı ettik; yolsuzluklara bulaştık.

            Fikri önderlerimizden bazıları da iktidar şehvetine kapılarak konuşmaya başladılar. Nihayetinde dostum hikayemiz hiç istemediğimiz bir yöne evrildi. İnsanlar geleceğinden umutsuz. Daha da kötüsü, insanlar bize olan inancını kaybetti. Yıllardır kitaplarını okuyarak büyüdükleri yazarların, aydınların, kanaat önderlerinin tavırları onları şoke etti. İnandıkları ve izledikleri önderlerin siyasal tavırları onların zihinlerinde tamir edilmesi zor yaralar açtı. İddialarını kaybetmenin, yenilmenin, yıllardır imkansızlıklar içinde özenle büyüttükleri davayı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyorlar. “…muhalefet, mücadele, tebliğ, teklif, tevhid, adalet, bağlılık ve sadakat gibi kavramlar önemsiz hale gelmiş ya da Müslümanların gündelik söyleminde uzaklaşmış, bunların yerini reel politiğin, reel küresel iktisadın, reel bilimin, reel kamusal hayatın gerçeklikleri almıştır. ” ( Alev Erkilet, Mazlum Doğu’nun Mağrur Çocukları, Büyüyen Ay Yayınları)

Artık başka bir sürecin eşiğindeyiz. Şimdi özeleştiri ve hesaplaşma zamanı. Artık suçu başkalarına atmanın anlamı yok. Onlara yeniden Peygamberin kutlu mücadelesini anlatarak uyarma görevi senin omuzlarına yüklendi. Biliyorum, zengin olmak ve bürokraside bir köşe kapmak için her tür kutsal değeri araçsallaştıran, ahlaki duyarlılıklarını kaybetmiş, çıkarcı, pragmatist bir toplumda işin çok zor.

            Şimdi karşında merkezi tutan 80 ve 90’ların oligarşisi yok. Karşında mücadele ettiğin güç seninle aynı terminolojiyi kullanıyor.

            Alimlerin peygamberlerin varisleri olduğunu unutma! Peygamberin mücadelesinin omuzlarına yüklediği sorumluluğu yerine getir. Rahmetli Ali Şeriati’nin dediği gibi: ” Kalk ve uyar onları”

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.