01.04.2024
31 Mart 2024 seçimlerinin sonuçları üzerinde çok sayıda faktörün etkili olduğunu belirtmek gerekir. Bu nedenle seçim sonuçlarına yönelik tek sebepli indirgemeci yaklaşımlar, seçim sonuçlarını sağlıklı değerlendirmeyi engeller. Ortaya çıkan sonucu hala kendi dışındaki sebeplere dayandıran paradigmayı kökten değiştirmek gerekir. Kuşkusuz halkın tepkisini doğru analiz etmek gerekir. Bu tepkinin haklı ve meşru gerekçeleri var.
Tabi ki, seçimin asıl başat faktörü ekonomidir. Zenginin daha çok kazanıp, fakirin sürekli ezildiği bir model, sürdürülebilir değildir. Emekliler elbette toplumun en sorunlu kesimidir. Onların konumu seçim sonuçlarına etki eden en önemli faktördür. Ortay çıkan önemli bir sonuç da özgürlük, adalet ve refah beklentisinin güvenlik ve istikrarı öne çıkaran paradigmayı değiştirmesidir. Bu Türkiye siyaseti açısından çok önemlidir. Öte yandan muhafazakar dindar seçmen CHP korkusu üzerinden siyaset yapma anlayışını önemli ölçüde aşmış görünüyor. Seçmen iktidara beklentinin üstünde bir tepki verdi. Bunun temel nedeni seçmenin çektiği sıkıntının farkına varılmamasıdır. Seçim sonuçları insanların taleplerine duyarsız kalmamak gerektiğini gösteriyor. Ekonomik zorluk çeken seçmen iç ve dış düşman anlatımına prim vermedi.
Seçim, Ak Parti’nin yanında Deva, Saadet, Gelecek, İyi partilerinin de yenilgisiyle sonuçlandı. Ak Parti’ye itiraz eden muhafazakar dindar seçmenin yeni durağı YRP oldu. Seçimin galibi ise hem oylarını hem de Belediye sayısını artıran CHP oldu.
Yüksek enflasyon ve fiyat artışlarını, bunda hiçbir sorumluluğu olmayan yoksul kitlelerin ve emeklilerin sırtına yüklemek bu sonucu doğurdu. “Neden ekonomi büyürken yoksullar ve emekliler sürekli eziliyorlar ve enflasyonun bedelini ödemek zorunda kalıyorlar. “sorusu mevcut paradigmayı değiştirmek anlamına geliyor.
Seçimin en önemli sonuçlarından biri, muhafazakar dindar seçmenin iktidar partisinden önemli ölçüde uzaklaştığını gösteriyor. Ak Partiden oy kaçışını YRP’ni suçlayarak açıklama eğilimi insafa, ahlaka, akla aykırıdır. Alınan sonuçtan öncelikle yirmi yılı aşkın iktidarda olanlar sorumludur. Eğer kendini merkeze alarak bir özeleştiri yapmayıp olayların sorumlusunu kendi dışında arayan siyasal anlayış hakim olursa, çöküş daha da derinleşecektir. Kendi dışında çekim merkezi olan partileri ihanetle suçlamak, olayların gerçek nedenlerini görmeyen ideolojik bir körlükle sonuçlanır. Doğru soru “neden seçmen bizi değil de diğerlerini tercih etti” sorusudur. Bu soruyu “seçmeni bizden uzaklaştıran nedenler nelerdir” sorusu izlemelidir. Bu sorular yerine hedefe YRP, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ‘ı koymak doğru bir yaklaşım değildir. Öncelikle ekonomik zorluklar, liyakatsizlik, yolsuzluk iddiaları üzerine yoğunlaşmak gerekir. Bir tarafta derin bir sefalet yaşanırken diğer taraftaki şatafat öfkeyi sahada derinleştirmektedir.
Öte yandan İktidar partisine geniş destek veren yoksul kesimlerin yüksek enflasyon altında ezilmesi iktidara karşı büyük öfke yarattı. YRP, öfkenin aktığı bir mecra oldu. YRP, siyasi programıyla, özgürlük ve adalet vurgusuyla değil, iktidara kızan, verdiği desteğin karşılığını göremeyen ve ekonomik koşullar altında ezilen seçmenin durağı oldu.
Muhafazakar dindar seçmen oy verdiği Parti’ye Katolik nikahla bağlı olmadığını kanıtladı. Seçimi kazanan ve kaybeden olayın dinamikleri üzerine yoğunlaşmalı. Seçmeni karşıtıyla sürekli korkutmak üzerine yürütülen siyasetin sonu geldi. Yapılması gereken millet neyi istiyorsa onu sağlamaya çalışmaktır.
Muhalefetin dağınıklığı düşünülürse CHP’nin aldığı sonuç daha da önem kazanacaktır. Muhalefetin tabanda birlik söylemi önemli ölçüde karşılık bulmuş gözüküyor.
Seçimin önemli sonuçlarından birisi de milliyetçiliğin belirleyici olmaktan çıkması, milliyetçi partilerin beklenen oyu alamamasıdır. Bu durum Türkiye siyasetinin geleceği açısından değerli bir veridir. Bundan dolayı Ak Parti’nin MHP ile birlikteliği sorgulanmalıdır. Bu sorunlu birliktelik MHP’yi yükselirken Ak partiyi sürekli eritiyor.
Önemli olan biz olmazsak öcüler gelir siyaseti değil, karşılaştığımız sonuç bizim ne yaptığımız ile ilgilidir. Güçlü muhalefet, yararlanmasını bilen iktidar için bir nimettir. Bu durum çatışmacı siyaset yerine müzakereci siyasetin kapsını açan önemli bir veridir.
Yenilginin nedenini YRP’ne bağlayan zihin, süreci hiç doğru okumamaktadır. Süreç başka dinamiklere işaret ediyor. Bu dinamikleri doğru okuyanlar buradan kazançlı çıkacaktır.
İlahi adalet, karşılaştığımız her sonuçla ilgili kendimizi sorumlu tutar. Bu yüzden eleştiriyi kendi uygulamalarımızdan başlatmak zorundayız. Seçim sonuçları biriken öfkenin boşalmasıdır. Yapılacak olan halkın mesajını iyi anlamaktır. Doğru analiz ” biz nerede hata yaptık’ sorusunun cevabından geçiyor.
Öyle görülüyor ki, 31 Mart seçimi Türk siyasetinde önemli bir değişim yaratacaktır. Beklenti Türkiye siyasetinde farklı kesimler arasındaki düşmanlık ve ötekileştirmenin kapısının kapanıp, müzakereci ve çoğulcu siyasetin önünün açılmasıdır.
Siyasette düşman kavramının kullanılması doğru değildir. Doğrusu birbirinden farklı yöntem ve uygulamaları hedefleyen rakiplerin olduğudur. Siyasetin meşruiyeti hayırda yarışmaktır. Yarışanlardan birinin diğerini düşmanlaştırması, tekfir etmesi ve dışlamasının tarihsel temelleri vardır. Çünkü tarihsel mirasta iktidara aday olan ikinci isim tefrika çıkaran, düşmanla işbirliği yapan, hain biridir. Üstelik bu iddiayı doğrulayan onlarca örnek bulunabilir. Öncelikle bu paradigmayı değiştirip, dönüştürmeye çalışmak gerekir. Bu da uzun süreli bir mücadeleyi gerektiriyor. Çünkü zihniyetler uzun tarihsel süreçlerin ürünüdür ve bugünden yarına, kısa zamanda değişmeleri imkansızdır.