Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: İslam ve Siyaset

05.05.2025

Arapça “siyaset”, Farsça “name” kelimelerinden oluşan siyasetname, devlet yönetimiyle ilgili eserlerdir. Ana amacı daha iyi bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda yöneticilere yol göstermek, öğüt vermektir.

Siyasetnameler incelendiğinde ortak noktaların olduğu görülecektir. Bu ortak noktalar şöyle özetlenebilir; “Siyasetnamelerde devlet yönetiminin temel ilkeleri, devlet başkanında bulunması gereken başlıca özellikler, yönetimde dikkat edilmesi veya kaçınılması gereken hususlar, devlet görevlilerinin tayin ve denetimleri, beytülmal idaresi, devletlerarası ilişkilerde uyulması gereken kurallar, hükümdarın Allah’a ve halka karşı sorumlulukları, devletin ayakta kalmasının temel şartları gibi konular üzerinde durulur. Konuların işlenişinde teorik yaklaşımın yanı sıra pratik hayata yönelik hususlara ağırlık verilir. Ayetler, hadisler ve hikmetli sözler, meşhur hükümdarların, halife ve sultanların söz ve davranışlarından örnekler kaydedilerek yöneticilere tavsiyelerde bulunulur. Bu konulara genel adab, ahlâk ve tasavvufa dair eserlerle nasihatnamelerde de yer verildiği görülmektedir. Adab literatürü içerisinde özellikle addbü’l-mülûk ve adabü’l-vüzera türü eserler birer siyasetnamedir.”(1)

İbn Mukaffa’nın çevirdiği “Kelile ve Dimne”, “Hz. Ali’nin Malik bin Eşter’e Gönderdiği Mektup, Farabi’nin yazdığı “Medinetü’l Fazıle”, Nizamülmülk’ün yazdığı “Siyasetname”, Maverdi’nin yazdığı “El-Ahkamu’l Sultaniye”, Yusuf Has Hacib’in yazdığı “Kutadgu Bilig” siyasetname türünün en önemli örnekleridir.

Siyasetnameler temel anlamda ahlaki karakterli eserlerdir.(2) Bu nedenle siyasetnameler normatif kurallar içeren yönetimle ilgili hukuk metinleri değildir.

Kur’an ve sünnet, yönetimin hangi yöntemle belirleneceği ve yönetim sisteminin ne olacağı konusunda bağlayıcı bir hüküm koymamış, bu alanı ümmetin içtihadına bırakmıştır. İslam alimleri, siyaset ve onun temel konusu olan yönetim anlamında Kur’an ve Sünnetten hareketle birçok ilke belirlenmiştir. Bu ilkeleri şöyle toparlamak mümkündür:

“1-Toplumda yönetimin varlığı zorunludur. İslam alimleri, siyaset ve yönetimi, insanların toplum hayatı yaşamasının zorunlu ve tabi bir sonucu olarak görmüşlerdir.

2- Yönetim bizatihi amaç değildir. Yönetim, özellikle toplumun güvenliği ve zorunlu maddi ihtiyaçlarını karşılamalıdır.

3- Yönetimin meşru olması gereklidir. Bu da ancak adaletle olur.

4- Yönetim yeryüzünde iyiliği yaymak, kötülüğü ve fesadı önlemekle yükümlüdür.

5- Yönetimle ilgili görevler liyakat esasına göre verilir.

6- Yönetimin temel karar gerektiren hususlarda şuraya dayalı olması gereklidir.

7- Yönetimde yetkinlik ve verimlilik için yöneticiye görevine uygun yetki verilir, emir ve icraatlarına itaat edilir.

8- Müslüman toplumda herhangi bir imtiyazlı sınıf veya kastın varlığı kabul edilemez.

9- Yönetim hiyerarşisinin en üstünde Müslüman toplumun onayıyla iktidara gelmiş halife yahut devlet başkanı bulunur.

10- İtaat ancak Allah’ın hükümlerine uygun olan hususlarda geçerlidir.

11- Yönetimde farklı görüş ve yaklaşımların, bunları savunan farklı grupların varlığı meşrudur.

12- Yönetimle ilgili farklı görüş ve gruplaşmalar yapıcı olmalı, yıkıcı veya bölücü olmamalıdır.

13- İktidarın askeri darbe yoluyla değiştirilmesi meşru değildir.

13- İktidarın şura, seçimler veya sulh yoluyla değiştirilmesi meşrudur. Hiçbir kişi veya grubun iktidarı tekelinde tutmak üzere oligarşik bir zümre oluşturması meşru görülemez.

15- Siyasi muhalefetin meşru çerçevede icra edilmesi gerekir.

16- Farklı devletler veya cemaatler, Müslümanların genel menfaatlerine aykırı olarak uluslararası antlaşmalara taraf olamaz.”(3)

Öyle görülüyor ki, İslami siyaset, açık, şeffaf, denetimi kabul eden bir temelden hareket eder. Yönetim, dokunulamaz, eleştirilemez bir yapı değildir. Yönetimle ilgili farklı düşüncelerin olması doğaldır. İktidarlar icraatlarında üst norma bağlıdır(Kur’an ve Sünnet). Yöneticilere itaat da bu çerçevede anlam kazanmaktadır. Irkçı, zorba, zalim rejimler İslam adına onaylanamaz. Yönetimin seçilmesinde şura, seçim ve bir tür seçim olan beyat işler olmalıdır.

 İslam siyasetinin nasıl olması gerektiği hakkında ilk dönemlerden beri siyasetnameler kaleme alınmıştır. Bunların en önemlilerinden biri de Meşai geleneğe mensup filozof Farabi’nin erdemli şehir adlı ütopyasıdır. Farabi “El Medinetü’l- Fazıla (Erdemli Şehir) adlı eserinde ideal devletin imkanlarını yoklar. “Farabi eserinde mukaddimeye yer vermeden konuya Tanrı ve O’nun sıfatlarıyla başlar. Filozof, Tanrı’nın varlığının kanıta gerek kalmayacak derecede apaçık olduğuna inandığı için deliller üzerinde durmaz. Önce Tanrı’nın sıfatlarını ele alır ve Tanrı’yı ilk varlık, ilk sebep, bir ve ezelî olarak niteler. Daha sonra O’nun ortağı, benzeri ve zıddı bulunmadığını; mümkün varlık kategorilerinin tarifi cins ve fasla dayanılarak yapıldığı halde Tanrı bu gibi niteliklerin ötesinde olduğundan tarifinin de yapılamayacağını belirtir… Bir bakıma “ezelde yaratma” anlamına gelen bu öğreti katı bir determinizm içermekte olup filozof bu konudaki düşüncesini Allah’ın cömert ve âdil oluşunun bir gereği ve sonucu saymaktadır (Fasıl 7-9). Sonraki fasıllarda, mutlak bir olan Tanrı’dan çıkan ilk akıldan çokluğun nasıl gelişip yayıldığının sistemin kendi mantığı içinde izahına girişir. Sudur mekanizmasının işleyişi, kozmosun oluşumunu ve her mertebedeki varlık türünün fonksiyonunu belirlemesi açısından önemlidir… Genel muhtevası itibariyle el-Medinetü’l-fażıla’nın ikinci bölümünü oluşturan siyaset felsefesi eserin son on iki faslında incelenmektedir. İslâm düşünce tarihinde siyaset felsefesine en çok ağırlık veren filozofun Farabi olduğunda şüphe yoktur… Farabi, öncelikle devlet denen ve üst düzeyde teşkilatlanma fikrini insana ilham eden sebepler üzerinde durur. Bunları ontolojik, biyoorganik, ihtiyaç ve adalet teorileri şeklinde nitelemek mümkündür. Ardından filozof insan topluluklarını sınıflandırırken kriter olarak ihtiyaç, iş bölümü, dayanışma ve ahlâkî erdemleri gerçekleştirme olgusunu göz önünde bulundurur ve bu açıdan insan topluluklarını gelişmiş ve gelişmemiş diye iki kısma ayırır. Ana fikir olarak Farabi’nin erdemli toplum meydana getirmek üzere tasarımını verdiği ideal devletin Eflâtun’un ‘Devlet ve Kanunlar ’da sözünü ettiği ütopik devlet anlayışının izlerini taşıdığı görülmektedir. Ancak filozofun “ilk reis” ve “imam” diye nitelediği devlet başkanına tanıdığı misyon dikkate alındığında bunun iddia edilenin aksine, Şiî imamlarından ziyade İslâm halifelerinin özelliklerini yansıttığı söylenebilir. Zira Farabi’nin eserlerinde masum imam akidesini veya Ehli-i beyt’i çağrıştıracak hiçbir ifadeye rastlanmaz. Farabi’nin başta sudur teorisi olmak üzere bu eserde temellendirdiği görüşler daha sonra gelen filozof ve mutasavvıflar üzerinde hayli etkili olmuştur.”(4)

Farabi’nin ütopyasında Platon’un etkisi açıkça görülmektedir. O da tıpkı Farabi gibi, devleti bir insan organizmasına benzetir. Platon’un filozof kralına karşı Farabi, Yunan felsefesini İslam inançlarıyla uzlaştırma çerçevesinde, Peygamber-filozof yöneticiyi savunur. Öte yandan insanların mutluluğu ancak ideal bir düzende sağlanabilir. Farabi’ye göre erdemli şehrin birçok karşıtları vardır ki, bunlar cahil şehirlerdir. Cahil şehirlerin ise kendi içinde çeşitleri vardır.

Farabi, Platon ve Aristo geleneğini izleyerek demokratik yönetimlerin istismara en açık yönetim biçimleri olduğunu savunur. Her tür hazcılığa açık olan demokraside fesat eğilimler egemen olabilir. Ayrıca erdemli insanların yönetime gelmesine imkan tanımayabilir.

İnsanların ihtiyaçları dolayısıyla toplum hayatı yaşamaya zorunlu olduğunu iddia eden Farabi, yöneticinin belirli özellikler sahip olması gerektiğini savunur. Bu özellikler şunlardır:

“1- Organlarının tam ve eksiksiz olması, kendi fiillerini gerçekleştirebilecek güce sahip olması gerekir.

2-  Kendisine söylenen şeyleri iyi anlama ve idrak kabiliyetine sahip olmalıdır. Konuyu ve kişinin maksadını karşıdakinin vermek istediği şekilde kavrayabilmelidir.

3- Bu anladıklarını hıfz edebilme, hafızasında tutabilme yeteneği bulunmalıdır.

4- Uyanık ve zeki olmalı, bir delil fark ettiğinde o delilin işaret ettiği şeyi kavrayabilmelidir.

5- Zihninde meydana gelen fikirleri tam bir açıklıkla ifade edebilecek güzel konuşma yeteneğine sahip olmalıdır.

6- Bilgi edinmeyi, öğrenmeyi, bilginin kendisini sevmeli ve bu yolda karşılaştığı meşakkatleri usandırıcı bulmamalıdır.

7- Tabiatı gereği doğruyu ve doğru insanları sevmeli, yalandan ve yalancı insanlardan nefret etmelidir.

8- Yemek, içmek, şehvet gibi dünyevi zevklerden kaçınmalı, onları arzulamamalı, onların peşinden koşmamalıdır. Kumardan da uzak durmalı ve bu gibi şeylerden gelen lezzetlerden nefret etmelidir.

9- Yüce ruhlu olmalı, ruhu doğal olarak asaleti sevmeli ve çirkin şeylerin üzerinde olmalıdır.

10- Gümüş, altın yani para nevinden dünyevi şeyler onun gözünde değersiz olmalıdır.

11- Tabiatı gereği adaleti ve adil insanları sevmeli, kendisi de adil olmalı, baskı ve zulümden nefret etmelidir. Adaleti yerine getirmesi gerektiğinde onu gerçekleştirmede isteksiz olmamalı, aksine haksızlık ve kötülük yapması istendiğinde bunu yapmama konusunda inatçı ve dirençli olmalıdır.

12- Yapılmasını gerekli gördüğü şeyler konusunda azimli, kararlı olmalı, korku ve zaaf göstermeksizin cesurca yapması gerekeni yapmalıdır.”(5)

İşte bu ilk yöneticiden sonra gelecek olan yöneticide de bulunması gereken özellikler vardır. Farabi bunları 6 maddede sıralar.

“1-  Filozof olmalıdır.

2- Kendinden önceki, ilk yöneticinin kanun ve kurallarını bilmeli, onların izinden gitmeli ve onları muhafaza etmelidir.

3- İstinbat kabiliyetine sahip olmalıdır. Yani kendinden daha önceki kanunda bulunmayan bir konuda, ana yapıyı bozmadan yeni kanun çıkarabilme yeteneği olmalıdır.

4- Yine eskiden olmayan ve sonradan ortaya çıkan bir konuda doğru hüküm vermek üzere akıl yürütme ve üstün bir düşünce gücüne sahip olmalıdır.

5- İlk kanunlarla ve kendi çıkardığı kanunlarla halkı aydınlatmalı ve halka kılavuzluk edebilmelidir.

6- Hizmet etme, yönetme ve savaşma gibi durumlar için gerekli bedensel yeterliliğe sahip olmalıdır.(6)

Farabi’ye göre erdemli şehrin insanlarının genel özellikler şöyledir: “Allah ve sıfatları, faal akla gelinceye kadar maddeden bağımsız şeylerin bilgileri, göksel tözlerin özellikleri, tabi cisimlerin özellikleri, insanın ve ruhun varlığı, ilk yönetici ve vahyin nasıl oluştuğu, ilk yöneticin yokluğunda yerini alacak yöneticilerin özellikleri, erdemli ve erdemsiz şehrin özellikleri gibi konular hakkında bilgi sahibidirler”(7)

Bir diğer siyasetname türü eserlerin örneği Nizamülmülk’ün kaleme aldığı “Siyasetname” adlı eserdir. Nizamülmülk’ün önemli bir özelliği devlet bürokrasisinde görev yapan bir bürokrat olmasıdır. Nizamülmülk, Alparslan ve Melikşah’ın vezirliğini yapmış bir devlet adamıdır. Eserini de Melikşah’ın tavsiyesi üzerine yazmıştır. Eserinde emirlerin, vezirlerin, devlet görevlilerinin idari ve ahlaki yetkileri üzerinde durulmuştur. Eser 51 başlıktan oluşmaktadır. Eserde diğer seyahatnamelerde olduğu gibi eski devirlere ait hikayeler de bulunmaktadır. Nizamülmülk, kendinden önce yaşamış devletlerin tecrübelerinden yola çıkarak, zamanındaki yöneticileri uyarmakta ve yol göstermektedir. Nizamülmülk’ün temel amacı ideal bir devlet modeli ortaya koymak olarak tanımlanabilir. Farsça kaleme alınan eserde Şu hususlara yer verilmiştir: “Devlet kurumlarının teşekkülü, işleyişi, aksayan tarafları, alınacak tedbirler, kurumlara işlerlik kazandırmak için yapılması gereken düzenlemeler hakkında bilgiler içeren eseri Nizamülmülk, Melikşah’ın bilginlerden, bürokratlardan ve vezirlerden ülkeyi en iyi şekilde idare edebilmesi, din ve dünya işlerinde gerekli tedbirleri alması, kendi hayat düsturlarını, siyasî, içtimaî ve dinî davranışlarını ayarlayabileceği bir kitap yazmalarını istemesi üzerine kaleme almıştır. Elli bir fasıldan oluşan eser türün en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir”(8)

“Nizamülmülk’ün deneyimleri ve ünlü eseri Siyasetname göz önüne alındığında yönetim üzerine fikirlerinin dört temele dayanmaktadır: Din, düzen, adalet ve liyakat. Nizamülmülk’ün devlet yönetimine dair oldukça geniş fikirlerinin temelinde bu dört kavram öne çıkmaktadır. Ancak bu dört ilke, Nizamülmülk’ün görüşlerinde, birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde ortaya çıkmaz, bunun yerine girift bir yapıda bulunmaktadır. Yani her bir ilke diğer ilkelerin varlığı ile güçlenir ve bu ilkelerden herhangi birinin devlet yönetiminde yokluğu diğer ilkelerin varlığını da tehlikeye düşürmektedir.”(9)

İslam tarihinde Nizamülmülk resmi siyaset anlayışının temelini oluşturur. Bu anlayışın devlet ayağını Nizamülmülk, dini ayağını ise Gazali oluşturmuştur. “İslam tarihinde büyük ilmî, fikrî ve entelektüel uyanış eğitimin sivil ve kurumsal olmayan karakterde sürdüğü dönemdir ki bu Nizamülmülk ve Gazzali’nin ortak projesi Nizamiye Medresesi’nin kuruluşuna kadar sürer.” (10)

Nizamülmülk, siyasetnameyi devleti zaafa uğratacağına inandığı düşüncelere karşı bir uyarı olarak kaleme aldığı da söylenebilir. Alamut Kalesi’nde yuvalanan ve Selçuklu Devleti’nin en önemli düşmanı olan Hasan Sabbah’ın faaliyetleri de Siyasetname’nin yazılışında etkili olmuştur. “Nizamülmülk’ün Siyasetname’nin sonuna doğru Batıni/Karmati/Şii isyanlarına dair derlediği hikâyelerin her birisinde Müslümanların inanç ve ibadet bütünlüğünün hedef alındığı bir boyut vardır. Bu durumu Batıni isyan hareketlerinin hac ibadetine yönelik tavırlarından çözümleyebilmek mümkündür.”(11)

Nizamülmülk’ün amaçlarından biri de fitne olayının yıkıcılığına karşı düzeni sağlamaktır. “Nizamülmülk fitne zamanında “nizam-ı âlem” düzeni adına inşa edilen ne varsa hepsinin hızlı bir çöküş süreci yaşayacağını, tefrikaya dayalı şiddetin insanların can ve mal emniyetini sonuna kadar yok edeceğini, bu dönemde bozguncuların güçlenip masum ve erdemli insanların güçsüz ve biçare düşeceğini, siyasî otoritesizliğin bütün yönleriyle toplumsal mekanizmaları işlevsiz kılıp, çürümeye sürükleyeceğini düşünür. Nizamülmülk’e göre fitne döneminden Allah’ın üstün meziyetlerle donattığı ve her asırda bir tane gelecek güçlü sultanla çıkılacaktır. Böylesine bir sultanın idaresi ile halkın itaati uyum içinde çalıştığında fitne döneminin tersine, devletin ve toplumsal mekanizmaların her biriminde ihya ve ıslah hareketi kendisini gösterecektir. Nizamülmülk dinin bozulmasının devletin bozulmasını, devletin bozulmasının da dinin bozulmasını beraberinde getireceğini düşünür. Bu nedenle fitne döneminde bozguncu dinî akımlar kendilerine oldukça geniş hegemonik alanlar açarlarken, “nizam-ı alem” düzeninde sultanın Allah’ın hak dinini destekleyip, fitne akımlarını bertaraf etmesiyle inanç ve ibadet bütünlüğü de sağlanmış olacaktır.”(12)

Siyasetnamelerde merkezi konu devlet başkanıdır. Devlet adamlarında bulunması gereken temel özellikler şunlardır:

“1-Adalet

2- İlim

3- Zulmün önlenmesi

4- İşi Ehline Vermek

5- Meşveret

6- Ölçülü, itidalli, uyanık olma

7- Akıl

8- Kontrol

9- Tevazu

10- Cömertlik

11- Doğruluk ve Dürüstlük. “(13)

Siyasetnamelerde dile getirilen düşüncelerin kurumsallaşıp normlaşmaması önemli bir sorun alanıdır. Siyaset felsefesinin temel sorunları olan kim yönetecek, nasıl yönetecek, yönetim ilkeleri nasıl olacak, yönetici nasıl denetlenecek, yöneticinin görev süresi ne olacak gibi sorular normlaşamamıştır.  Bu boşlukların bir an önce doldurulması gerekmektedir.

Muhammed Abid Cabiri’ye göre Muhammedi modelin temel dayanakları şunlardır.

1-“Onların işleri şura iledir”( Şura ilkesi)

2- “İş konusunda onlara tanış”(Siyasal katılım ilkesi)

3- “Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz”( Hz. Peygamberin dini misyonunu diğerlerinden ayırma. Bu tür konularda sahabenin zihin işleyişi mükemmeldir)

4- “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.” ( Yönetimin yaptıklarından sorumlu olduğu ilkesi)”(14)

Cabiri, Arap siyasal aklının yenilenmesi gerektiğini savunur. Bu yenileşmenin temel ilkeleri şunlardır:

1-Kabileyi, kabile dışına taşımak

2- Ganimeti vergici ekonomiye dönüştürmek

3- Akideyi saf düşünceye dönüştürmek.(15)

Kur’an ve Sünnet, yöneticinin seçimi kokusunda yöntem belirlememiş, bunu ümmetin siyasal tecrübesine bırakmıştır. Bu konuda tarihsel olarak iki teori ortaya çıkmıştır: Hilafet ve İmamet. Ancak Tarih içerisinde hilafet saltanata, imamet ise babadan oğula devreden bir kapalı yapıya dönüşmüştür. Şii düşüncenin imametin nas ile belirlendiğine dair iddialarını temellendirecek bir sağlıklı düşünce yoktur. Bu konuda yapılan teviller ise tatmin etmekten uzaktır.

Yöneticinin seçilmesinde farklı yöntemlerin denenmesi, yöneticinin görev süresinin belirlenmemesi, halifenin görev sahasının tanımlanmaması bu konudaki çözüm önerilerinin ümmetin siyasal tecrübesine bırakıldığını gösteriyor. İmamet ve hilafet tecrübelerinin tarihsel olması gerektiği açıktır.

Müslüman alimlere düşen görev, Kur’an ve sünnetin değişmez temel ilkelerinden hareketle, içtihat mekanizmasını devreye sokarak, yaşadığımız çağa uygun bir model üretme sorumluluğudur.

1- Hasan Hüseyin Adalıoğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, 37.Cilt, s: 304-306

2-Doç. Dr. Nevin Güngör Erkan, Siyasetnamelerimizde Çizilen Devlet Adamı Portresinin Temel Özellikleri, H.Ü Sosyoloji Bölümü, Bilig 8, Kış 99,s: 28

3-Temel İslam Ansiklopedisi, 7.Cilt, İSAM Yayınları, Siyaset Maddesi.

4-Mahmut Kaya, “Farabi”, DİA, XII, 153-154.

5- Farabi, İdeal Devlet, Çeviren: Ahmet Arslan, İş Bankası Kültür Yayınları, s: 107- 108)

6- Farabi, İdeal Devlet, Çeviren: Ahmet Arslan, İş Bankası Kültür Yayınları, s: 109.

7- Farabi, İdeal Devlet, Çeviren: Ahmet Arslan, İş Bankası Kültür Yayınları, s: 127.

8- Hasan Hüseyin Adalıoğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, 37.Cilt, s: 304-306

9- Doç. Dr. Ahmet Tunç- Merve Çarkıt, Nizamülmülk’ün Türk-İslam Yönetim Geleneğine Yaptığı Katkılar, Management and Political Sciences Review Volume: 2 Issue: 2 Year: 2019 pp, 29-51s: 38

10-Ali Bulaç, Zaman, 7 Temmuz 2012

11-Şenol Korkut, Nizamülmülk’ün Siyaset Felsefesi, Tokat Üniversitesi, Journal of Islamic Research. 2022;33(1):300-33 s: 305

12- Şenol Korkut, Nizamülmülk’ün Siyaset Felsefesi, Tokat Üniversitesi, Journal of Islamic Research. 2022;33(1):300-33 s: 331

13-Doç. Dr. Nevin Güngör Erkan, Siyasetnamelerimizde Çizilen Devlet Adamı Portresinin Temel Özellikleri, H.Ü Sosyoloji Bölümü, Bilig 8, Kış 99,s: 28

14- Cabiri, Çağdaş Arap-İslam Düşüncesinde yeniden Yapılanma, s: 92-93

15- Cabiri, Arap Siyasal Aklı, Mana Yayınları, Çeviri: Vecdi Akyüz, s:444

 

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir