19.06.2023
Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük başarısı partiyi Ortodoks Kemalistlerin ideolojisi olan ve temel parametreleri laiklik-ulusalcılık olan anlayıştan demokratik bir zemine oturtma arayışı oldu. Çünkü bu temel parametrelerden beslenen klasik anlayışın toplumu kucaklayamamak gibi bir handikabı vardı.
Çerçevesini laiklik ve ulusalcılığın çizdiği katı ideoloji ile Kürtler ve dindarlara ulaşılamayacağından hareketle CHP’yi özgürlükleri temel alan çağdaş bir sosyal demokrat Parti’ye dönüştürmeyi amaçladı.
Ancak bu konuda önüne çıkan en büyük engel Ortodoks Kemalist siyasetçi ve köşe yazarları oldu. Şimdilerde en çok bu kesimin aşırı eleştirilerine maruz kalıyor.
Muhafazakârlar ile helalleşme çabası da bu arayışın ürünüydü. Ancak gerek tutarsız davranışları gerekse radikal CHP’lilerin dindar muhafazakarları tedirgin eden çıkışları ile beklediği desteği bulamadı.
Kılıçdaroğlu, klasik CHP anlayışıyla iktidar olmanın imkansızlığını görüyordu. Tek çıkış yolu, diğer ideolojilerle ortak noktalarda buluşmaktı.
Altılı masa bu rasyonel arayışın bir ürünüydü. Arayış doğru yöntem yanlıştı. Seçim sürecinde en büyük eksiklik ülkeyi yönetecek güveni muhafazakâr dindar insanlara verememesiydi.
Öte yandan yıllarca devletin gölgesinde siyaset yapmaya alışmış bir parti için gerekli demokratik dönüşümün başarılamaması da CHP’nin önünde bulunan büyük bir engeldir.
Ak partinin özellikle ilk döneminde yapılan demokratik reformlarla CHP’nin devlet bürokrasisi ile olan bağlantısı kesilince, CHP, sivil siyaset yapmaya mecbur kaldı. Şimdi devletin gölgesinden sivil siyaset alanına dahil olmanın sancıları yaşanıyor.
Öte yandan CHP’nin, Türkiye siyasetinin dinamikleri dikkate alındığında, kendi ideolojik paradigması içinde kaldığında iktidar olması çok zordur. Sanıldığının aksine bu toplumda Kemalizm, laiklik ve ulusalcılık üzerine oluşturulacak bir söylemin toplumun çoğunluğunu oluşturan Muhafazakâr dindar kitleyi etkileme ve politik tercihini değiştirme imkânı yok.
Kılıçdaroğlu, bu temel gerçekten hareketle muhafazakâr dindar kitleye açılma politikasına gitti. Çünkü kendi ideolojik paradigması içinde ısrar CHP’yi muhalefete mahkûm etmekti. Kılıçdaroğlu’nun bu açmazı ortadan kaldırmak için samimiyetle mücadele ettiğini belirtmek gerekir. Ancak başarının seçimi kazanmak olarak görüldüğü bir yerde, seçim kaybedildiğinde izlenen siyaset eleştiri alacaktır.
Ancak bu noktada analiz edilmesi gereken daha temel bir sorun var. Sorulması ve cesaretle analiz edilmesi gereken temel soru şu: CHP, neden gerçek bir sosyal demokrat parti olamıyor?
Sanıldığının aksine Muhafazakâr dindar seçmen sosyal demokrat politikalara ontolojik olarak mesafeli değildir. Nitekim çifte vatandaşlık hakkına sahip Almanya’daki Türk seçmenler, Türkiye seçimlerinde ağırlıklı olarak Ak Partiyi, Almanya’daki seçimlerde ise Alman sosyal demokrat partileri destekliyor.
Galiba temel sorun CHP’nin Ulusalcı Kemalizm’in etkisinden kurtulup çağdaş bir sosyal demokrat parti olamamasıdır. Nitekim CHP tarihi, temel hak ve özgürlükler bağlamında muhafazakâr dindarlardan çok daha geride duran sorunlu bir geçmişe sahip.
Bu parti yakın bir geçmişte başörtüsünün laikliğe aykırı olduğunu savunan bir noktada bile durdu. Bu ilkel yaklaşımla dindarlarla sahici bir bağ kurmanın imkânı var mı? Kılıçdaroğlu, geçmişin bu olumsuz mirasıyla yüzleşen ve cesurca çıkış yolu arayan bir siyaset izledi.
CHP’nin asıl sorunu muhafazakâr dindarlar değil, dindar insanlara güven vermeyen kendi geçmiştir. Bu geçmişin karanlık gölgesi hala CHP’nin üstündedir.
Muhalif medya tarafından Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan büyük bölümü insaf sınırlarını aşan eleştiriler, muhafazakâr dindar seçmenin oy vermeme endişesinin doğruluğunu ispatlar niteliktedir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakarlarla helalleşme süreci başarılı olursa, geçmişte CHP’nin sorunlu bakışı dolayısıyla sağ-muhafazakâr partilerin kucağına itilen dindar kitleler siyasal tercihlerini değiştirebilirler. Böylece hiç hak etmedikleri halde sürekli bu kitlelerin desteğini alan sağ muhafazakâr partiler de geleneksel siyasetlerini değiştirmek zorunda kalabilirler.
Altılı Masa’nın diğer güçlü ortağı İYİ Partinin lideri Meral Akşener’dir. Meral Akşener’in çıkışı ile birlikte Erdoğan sonrası sağ muhafazakarlığı toparlayacak bir lider olabileceği iddiasıdır. Yaşanan süreç bu açıdan da önemli veriler sunacaktı. Ancak Meral Akşener kendisine bağlanan ümitleri yerle bir etti. Meral Akşener, yaşanan krizde asla yapmaması gereken iki hatayı art arda yaptı. Bu hatalardan ilki masadan çok iddialı ve sert bir eleştiri ile ayrılması, ikincisi de bunu yaptıktan sonra, yapılmayacak tek şeyi yaparak tekrar geri dönmesidir.
Sürekli olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçilemeyecek bir aday profili üzerinden değerlendirmesi de bir hataydı. Çok daha büyük hata ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilebileceğine hiç inanmadan destekleme davranışı gibi bir siyasi basiretsizliği göstermesidir. Bu durum Meral Akşener’i etkileyen ve masada istemese de durmaya zorlayan daha büyük bir güç olduğu tezini destekler niteliktedir. Bu yorumun ortaya çıkmasını destekleyen tez, zaman içinde ortaya çıkan birbiriyle tutarsız davranışlardır. Öyle görülüyor ki, Meral Akşener, sadece masadan kalkmadı, Türk siyasetinde önemli bir aktör olma imkanını da kaybetti.
Meral Akşener’in masadan kalkma süreci bir krizi yönetmeliğini gösterdi. Lider kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Meral Akşener, uyguladığı tutarsız politika ile lider olmadığını gösterdi. Öte yandan Meral Akşener’in savunduğu siyasal anlayış Masanın diğer ortaklarını önemli ölçüde zorlayan bir faktöre dönüşmüştür.
Gelinen noktada nasıl bir çıkış yolu izleneceği tartışılıyor. Bir kısım CHP’ye yakın yazar, helalleşme ile başlayan süreci sağa açılma değil, sağcılaşma olarak tanımlayıp Kılıçdaroğlu’nu suçluyor. Bir kısmı CHP’nin kuruluş ilkelerinden uzaklaştığı tezi üzerine kuruyor eleştirisini. Oysa zaten asıl sorun CHP’nin kuruluş ilkeleri denilen siyasal anlayışta yatıyordu.
Yaşadığımız günler tam da Rasim Özdenören’in tasvir ettiği gibidir. “Yaşadığımız günlerden hoşnut olanlar olduğu gibi, onu yerden yere çalmak için fırsat kaçırmayanlar da var: Bir yanda iyimserler, bir yanda kötümserler. Bugünün manzarasından esinlenip geleceğe güvenle bakanlar olduğu gibi, aynı manzaraya kuşkuyla bakıp gelecekten tümden umudunu kesenler de var: Bunlar, insanoğlunun geleceğini uzay boşluğundaki yoğun karanlıklar halinde tanımlıyor.
İster o yanda yer almış olsun, ister bu yanda, hepsinin ortak paydası, içinde yaşadığımız günler. İçinde yaşadığımız günlerden hoşnut olan da, ona kaygıyla bakan da gelecekle ilgili hesaplar yapmaktan kendini alamıyor. Gerçi hepsinin ayağı günümüz zeminine basıyor ama hesapları belki de hiç birinin yaşamayacağı kadar uzakta bulunan gelecekle ilgili. Mevhum bir geleceğe yüzünü döndürerek yaşadığı günden hesap soruyor ve ilerde yaşanacak günlerin hesabını istiyor.”(1)
Önümüzdeki süreç, CHP’de yaşanan hesaplaşmanın nasıl bir yöne evrileceğini de gösterecek. En kötü senaryo ise, Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünü yaptığı, birbirinden farklı siyasal anlayışları ortak ilkeler etrafında toplama siyasetinin terk edilmesidir. Bu durum Türkiye siyaseti adına önemli bir kayıp olacaktır.
Öte yandan 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinin önümüze bıraktığı sorular şunlardır:
1- Cumhur İttifakı sözcülerinin iddia ettikleri gibi, FETÖ ve PKK Türk siyasetini yönlendirme gücüne sahip mi? Yoksa bu iddia, muhafazakâr dindar seçmenin güvenlik algısına yönelik bir politik manevra mıdır?
2- Seçimden sonra Erdoğan, Rusya, Amerika arasında Suriye politikasını nasıl sürdürecektir?
3- CHP ve İYİ partiyi nasıl bir gelecek bekliyor?
4- Yavuz Ağıralioğlu, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ın siyasal geleceği var mı?
5- Erdoğan ve Bahçeli sonrası Ak parti ve MHP’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
6- Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü proje devam edebilir mi?
7- Ekrem İmamoğlu’nu nasıl bir siyasal gelecek bekliyor?
8- Türkiye siyasetinde milliyetçileşme eğilimi geleceği nasıl etkileyecek?
9- Kürt siyasetinin geleceği nasıl şekillenecek?
10- İktidar ekonomide nasıl bir politika izleyecek.
Öte yandan seçilen iktidarın önünde çözmesi gereken yapısal sorunlar bulunmaktadır.
1- Ekonomik sorunlar
1-a- İşsizlik -yoksulluk
1-b- Gelir dağılımı adaletsizliği.
2- Temel hak ve özgürlükler önündeki engeller.
3- Mülteci sorunu
4- Yolsuzlukla mücadele
5- Liyakatsizlik (Siyasal kayırmacılık, hemşericilik, nepotizm)
6- Hukuksal sorunlar
7- Kürt sorunu.
Nihayetinde seçilen iktidarın ekonomi bakanı Mehmet Şimşek, önceki iktidardan bir enkaz devraldığını iddia ediyor. Bu durum iktidarı çok zorlu bir sürecin beklediğini gösteriyor.
1- Rasim Özdenören, Yaşadığımız Günler, İz Yayınları, s. 25.