16.08.2021
Türk siyaseti, çok genel anlamda muhafazakâr dindarlık ile laik /seküler/ çağdaşlık arasındaki ilişki ve gerilimden beslenerek şekillenir. Bir anlamda Türk siyasal tarihi bu gerilimin hikâyesidir. Türkiye’de yaşayan ve kendini politik olarak CHP ve Tek parti Dönemi karşısına konumlandıran Muhafazakâr dindarların davranış biçimlerini ve siyasal tepkilerini anlamak için, siyasal tepkilerine yön veren ve etkileyen olayları iyi bilmek gerekir.
Türk muhafazakâr dindarlığını anlamak için, siyasal hafızasını oluşturan olayları bilmek gerekir. Çünkü bugünkü siyasal tepkiler, belirli bir zihniyet dünyasının tezahürü olarak ortaya çıkarlar.
Türk muhafazakârlığının bilincini büyük ölçüde CHP ve Tek parti dönemi (1923- 1950) karşıtlığı oluşturur. Gerek bu dönemde çekilen ekonomik sıkıntılar, gerekse devletin uyguladığı din politikası muhafazakâr dindarlarda bir tepki oluşturmuştur. Bu tepki uzun yıllar sağ/milliyetçi ve dindar seçmenin politik hafızasını oluşturmuştur.
Muhafazakâr dindar seçmenin bir diğer olay hilafetin kaldırılması ve bu doğrultuda yapılan devrimlerdir. Batılılaşma/Modernleşme/Çağdaşlaşma serüveninin hukuksal alt yapısını oluşturan devrimler, Türk muhafazakar dindarlığı açısından büyük travma yaratmıştır. Bu durum geleneğe yaslanan muhafazakârlığın, yaslandığı geleneğin tahrip edilmesine karşı verdiği tepkidir.
Muhafazakâr dindarlığın zihin kodlarını oluşturan bir diğer etkende Kurtuluş Savaşı karşısında takındığı tavırdır. Ülkenin işgalden kurtarılması ve düşmandan temizlenmesi konusunda kurulan büyük koalisyon, yeni rejimin nasıl kurulacağı ana parametrelerinin ne olacağı, bir ülkenin inşa edileceği konusunda bozulur. Cumhuriyet tarihi, büyük ölçüde bu mücadelenin hikâyesidir. Kuşku yok ki, Atatürk’ün zihninde yer alan yönetim biçimi, Kazım Karabekir, Refet Pele, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy gibi İstiklal Savaşı’nı yürüten komutanların idealinde yer alan yönetim biçimiyle uyuşmuyordu. Burada Cumhuriyet düşüncesinde bir ayrışma yoktu. Ayrışma nasıl bir cumhuriyetin kurulacağı konusunda idi. Büyük romancı Kemal Tahir, bu mücadeleyi “Kurt Kanunu ” adlı eserinde anlatır.
Bugün siyasal hayatımızda yer alan iki büyük partiden CHP, Atatürk’ün kurduğu ve daha sonra CHP’ne dönüşecek olan CHF’na (Cumhuriyet Halk Fırkası) dayanırken, Ak parti, sosyolojik olarak Kazım Karabekir’in kurduğu TCF (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ve Fethi Okyar’ın kurduğu SCF’na (Serbest Cumhuriyet Fırkası) yaslanır.
Türk muhafazakâr dindarlığının bir itirazı da Alfabe (Arapça yerine Latince tercihi) değişikliğine dayanır. Türk muhafazakârlığı bu devrimi yaslandığı geleneğin en önemli taşıyıcısına vurulan darbe olarak görür.
Türk muhafazakârlığının bilincinde yer eden CHP karşıtlığının en önemli argümanlarından biri 1932 yılında başlayan ve 1950 yılında sona eren ezanın Arapça okutulması yasağıdır. Muhafazakârlık, “Türkçe ibadet” şeklinde ortaya çıkan gelişmeyi, geleneğin en önemli taşıyıcılarından biri olan din üzerinden gelenekle hesaplaşma olarak okudu ve tepkisini bu okuma üzerine inşa etti.
Sosyolojik anlamda Türk muhafazakârlığının büyük bölümü, yapılan bazı devrimlere muhalif olsa da İstiklal Savaşı’nı yürüten Atatürk’ü sevmekte ve desteklemektedir. Muhafazakâr dindarların karşı olduğu CHP’nin kurucusu Atatürk’tür. Dolayısıyla Türk muhafazakârlığın Atatürk imgesi, “Gazi Paşa üzerinden sembolleştirilir. Bu okuma biçimine göre Atatürk, Türk geleneğine sahip çıkan İslami değerleri benimseyen bir imgeye dönüşür.
Türkiye Cumhuriyetinde İstiklal Savaşıyla başlayan büyük koalisyon, Atatürk’ün CHF/(CHP) kurması ve 1921 Anayasasını değiştirmesiyle bozulur. Bu olayın neticesi olarak Birinci Mecliste Atatürk muhalifi olan grup dağılır/ dağıtılır. Çünkü o Mecliste hem Lozan’ı, hem de yapılacak olan devrimleri kabul ettirmek zordur. Muhafazakâr dindar zihnin Lozan itirazı buraya dayanır. CHF’na karşı kurulan ilk muhalif parti başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’dır. Parti’nin içinde İstiklal Savaşının önde gelen komuta kadrosundan Raif Bey, Refet Bey ve Ali Fuat Bey de vardır.
TCF, Şeyh Said İsyanı dolayısıyla isyanla ilişkilendirilerek kapatılır. İkinci muhalif parti ise yine İstiklal Savaşı komutanlarından Fethi Okyar’ın kurduğu SCF’dir. Bu partide Cumhuriyet karşıtı olayların odağı olduğu bahanesiyle kapatılır. Aslında bu iki partinin başkanları İstiklal Savaşı’nı yürüten büyük komutanlardı. Sağ muhafazakâr dindarların büyük kısmı İstiklal Savaşı’nı kumandanı Atatürk’e değil, CHP(CHF)’yi kuran ve siyasal bir öndere dönüşen Atatürk’e karşıdır. Böylece muhafazakâr zihin, doğrudan Atatürk’ü hedef almak yerine, Atatürk muhalifliğini CHP ve Tek Parti Dönemi karşıtlığı üzerinden temellendirir.
Öte yandan, CHP’nin Tek Parti Dönemini sahiplenen siyasal duruşu da Muhafazakâr dindarlığın korkularını pekiştirmektedir. Kuşku yok ki, CHP’nin geçmişte sürdürülen din politikalarını sahiplenen anlayışının yarattığı korku, sağ muhafazakâr dindar partileri genellikle hak etmedikleri, çoğu zaman da istismar ettikleri bir avantaja dönüşür. Sağ muhafazakâr dindarlık, geleneği önemseyen, dini değerleri öne çıkarak, milletin oluşumunda ve hayatını sürdürmesinde dinin önemine yaslanan, devleri ve milli değerleri öne çıkararak, devletin kutsallığına inanan ve bunu temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin ve bireyciliğin önüne koyan, devrimci anlayış yerine tekâmülcülüğü savunan, adalet yerine güvenliği öne çıkarak bir anlayıştır. Öte yandan Türk muhafazakârlığı, dine milleti oluşturan ana değerlerden biri olarak bakar. Din, bu düşüncede devletin ve milletin tarihsel geçmişinde ve geleceğinde önemli bir faktördür. Din, devletin devamında ona destek olacak değer olarak araçsal bir fonksiyona sahiptir.
Türk siyasetinin geleceği, bir taraftan Türk modernleşmesinin ana motoru olan CHP’nin Tek Parti Dönemini eleştirel bir süzgeçten geçirerek oluşturacağı yeni bir siyasal anlayışın varlığına, diğer yandan ise muhafazakâr dindarlığın zihin kodlarında yer alan değerleri ne ölçüde değiştireceğine bağlıdır.