22.04.2024
Muhafazakarlık Batı dillerinden Türkçeye girmiş bir kelimedir. “Latince ‘conservare’ kelimesinden gelen muhafazakarlık (conservatizim) bir tepki hareketi olarak ortaya çıkar. ‘Korumak, saklamak’ anlamına gelen kavramın bir duruşa/ ideolojiye dönüşümü Aydınlanma ve Fransız İhtilali sonrası gerçekleşir.”(Erdem Dönmez, Arzu ve Tereddüt, Ötüken Neşriyat, s: 23) Kavramın Batı dünyasında etkin olmasını Aydınlanma, Fransız İhtilali ve Sanayi devrimi tetikler. “Muhafazakarlık, Aydınlanma’ya, onun akıl anlayışına, bu aklın ürünü olan siyasi projeler doğrultusunda toplumun dönüştürülmesine ilişkin öneri ve uygulamalara muhalif olarak karşı çıkan; rasyonalist siyaseti sınırlamayı ve toplumu bu tür devrimci dönüşüm proje(ci)lerinden korumayı amaçlayan yazar, düşünür ve siyasetçilerin eleştirilerinin biçimlendirdiği bir siyasal felsefeyi, bir düşünce geleneğini ve zaman içinde onlardan türetilen bir siyasal ideolojiyi ifade etmektedir.” ( Bekir Berat Özipek, Muhafazakarlık, Akıl, Toplum, Siyaset, Timaş yayınları, s: 30-31)
Muhafazakar düşüncenin kurucu düşünürü Edmund Burke, muhafazakar düşüncenin temel özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“1-Dinin önemi;
2- Reform adına kişilere haksızlık yapılması tehlikesi;
3- Rütbe ve görev ayırımlarının gerçekliği ve arzu edilirliği;
4- Özel mülkiyetin dokunulmazlığı;
5-Toplumun bir mekanizmadan ziyade organizma olduğu görüşü;
6- Ve nihayet geçmişle kurulan sürekliliğin değeri” ( Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık, cilt: 5, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Siyasal Muhafazakarlık, Erik Jan Zürcher, s: 40)
Muhafazakarlık keskin değişim ve dönüşümlerden, devrimci anlayıştan uzak durur. Muhafazakarlığın benimsediği değişim yavaş yavaş gerçekleşen değişimdir. “Reformcuların olanca iyi niyetlerine rağmen beklenmedik sonuçlara yol açabilen reformlara iyi gözle bakmayan, hele büyük ölçekli toplumsal değişimlere şiddetle karşı çıkarken, bir toplumun geleneklerine büyük bir değer atfeden toplum ve siyaset görüşü; geleneğe bağlı tarihsel tecrübe birikimine değer veren, yavaş ve tedrici değişmeye inanan ideoloji; kapitalizmi, özel teşebbüs ve serbest girişimciliği coşkuyla savunan, seçime dayalı bir toplumsal düzenin ve ahlaki disiplinin önemini vurgulayan ve bu arada statükoyu, var olan düzeni koruma yönünde bir eğilim sergileyen siyasi düşünce”( Ahmet Cevizci, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Paradigma yayınları, s: 275) biçimidir.
Muhafazakarlık ortaya çıktığı Batı’da bir siyasal ideoloji olma özelliği taşırken, Batı dışı toplumlarda daha çok kültürel alanda ortaya çıkar. Bu anlamda Batı dışı toplumlarda muhafazakarlık, Batı’dan farklı olarak dinle daha sıkı ilişkiler kurar.
Muhafazakarlık her siyasal ideolojinin içine sızmaya elverişli bir siyasal anlayıştır. Bundan dolayı muhafazakarlık, çok değişik tanımlamaları içinde barındırır. “Çağdaş siyasal ideolojilerden hiçbiri aynı anda bu kadar fazla ( politik, kültürel, teolojik, sosyolojik) olguya işaret edecek biçimde kullanılmaz: a)Politik-kültürel açıdan: reaksiyonerlik, tutuculuk, gericilik, cemaatçilik, Doğuculuk; b) Teolojik açıdan: dindarlık, öte- dünyacılık, İslamcılık, mürtecilik; c) Sosyolojik açıdan: geleneksellik/geleneksel toplum, tarihsel durağanlık, azgelişmişlik, kırsallık, gemeinschaft vs” (Fırat Mollaer, “Klasik Muhafazakarlıktan Tekno-Muhafazakarlığa: Tanım Sorunları, Temeller ve Değişmeler”, Doğu Batı Dergisi, Sayı: 58,s: 59)
Muhafazakar düşünce, geçmişe çok değer verir. Muhafazakarlıkla ilgili kavramlar, değişim, toplum, din, siyaset, akıl, mülkiyet, tarih, gelenek gibi kavramlardır.
Muhafazakar düşüncenin geçmişle kurduğu bağın anahtar kavramı gelenektir. Öte yandan muhafazakarlığı en çok endişelendiren konu aşırılıklardır. Bu anlamda gelenek kavramı muhafazakar anlayışın temel referanslarından biridir. Muhafazakarlığa göre gelenek, toplumu oluşturan, düzenini ve devamını sağlayan bir kaynaktır. Modernliğin yeni ve farklı bir kopuşla ortaya çıkan anlayışına karşı muhafazakarlık, bu boşluğun yarattığı sarsıntıyı ortadan kaldırmaya çalışır. “Muhafazakarlık bağlamında gelecek, sürdürülmeye değer bir geçmişe aidiyet üzerinden kurulur. Bu siyasal duruşun Türkçedeki ifadesi olan muhafaza sözcüğü Arapça hıfz’dan türer- tıpkı hafıza gibi- saklamak, korumak, bellekte tutmak anlamlarında. Aslolan geçmişin mirasının korunması, toplumsal hafızanın diri tutulmasıdır. Burada vurgulanan kavram sürekliliktir. Kökler, kökenler, atalar, örf ve adetler, gelenekler, inançlar, anılar ve anıtlar yüceltilen geçmişin esirgenen göstergeleridir. Muhafazakarlık, geçmişe ait değerlerin kaybolmaları tehdidi karşısında duyulan tepkiye dayanır.” ( Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık, cilt: 5, Nur Altınyıldız, “Eskiyi muhafaza Yeniyi İnşa”, s: 179)
Muhafazakarlık her tür aşırılıklardan uzak, bireyin kendini güvende hissettiği bir toplumsal düzen kurmayı amaçlar. Bu anlamda muhafazakarlık güvenlik ve istikrara büyük önem verir.
Muhafazakar düşünce, ani devrimlere karşı çıkan anlayışıyla hareket ederken, sürekliliği amaçlar. Toplumsal hayatta oluşacak keskin dönüşümler muhafazakar düşünce tarafından kabul görmez. Bundan dolayı muhafazakarlar keskin dönüşümlere karlı devletin yanında yer alırlar. Muhafazakar düşünce tepkisel ve sert devrimlere karşıdır. Değişimi, süreci elden kaçırmadan denetim altında tutmak gerekir. “Başka bir iadeyle muhafazakar, değişim sürecinde denetimi yitirmek istemez. Bu denetim istenci sadece süreklilik hissinden neşet ettiğine inanılan bir tür ontolojik tatmin duygusuyla anlaşılamaz. Değişimin denetimi, son derece reel, maddi yaraları da güvenceleyen; ama muhafazakar söylemin sessizce geçiştirdiği bir alanı da oluşturur.” (Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık, cilt: 5, Yüksel Taşkın, “Muhafazakarlığın Uslanmaz Çocuğu: Reaksiyonerlik.”, s: 187)
Muhafazakarlığın çelişkisi, keskin dönüşümlere karşı çıkarken, ancak keskin dönüşümlerin yaşandığı toplumlarda bir tepki hareketi olarak ortaya çıkmasıdır. “Muhafazakarlık ancak ve ancak ciddi değişim süreçlerinden geçen toplumlarda ortaya çıkabilir. Muhafazakarlık, Batı’nın modern olurken geçmişiyle kurduğu ilişki biçimidir. Belki de modernliğin inşa sürecinde ‘geçmişte hiç mi değerli, anlamlı bir şey yoktu’ serzenişidir muhafazakarlık. Dolayısıyla muhafazakarlık Batı’da modern olmanın vazgeçilmez parçalarından biridir. Yani Batı’da muhafazakar olmak modern olmayı dışlamaz, hatta tahkim eder.” ( Besim F. Dellaloğlu, “Muhafazakarlık ile Modern/lik-leşme Kavşağında Türkiye ve Tanpınar”, Öteki Muhafazakarlık, Phoenix Yayınları, s: 56-57)
Gelenek, muhafazakar düşüncede belirleyici bir kavramdır. “Büyük harfle ‘Gelenek’, toplumun bütününü kuşatan ancak farkına varılmayan, değişimi ve sürekliliği kendiliğinden olan, kendini açıklama ya da savunma gereksinimi duymayan, gündelik hareketlerden devletlerarası ilişkilere hayatın tamamına yön gösteren soyut bir kurumken muhafazakarların gündeme getirdiği gelenek, tanımlanmaya çalışılan, rasyonel aklın keşfine açık ve kendisinden medet umulan, hatta politikleşen bir yapıya dönüşmüştür.”(Erdem Dönmez, Arzu ve Tereddüt, Ötüken Neşriyat, s: 46)
Muhafazakarlık, keskin, devrimci dönüşümlerden hoşlanmaz. Bu anlamda muhafazakarlık devrimci anlayışlara mesafeli bakar. Keskin dönüşümlerin tarihsel geleneği yaraladığı anlayışı muhafazakar düşüncede temel görüşlerden biridir.
Modern paradigmanın bireyi temel almasına karşın muhafazakarlık toplumu temel değer olarak ele alır. Toplumun sürekliliği felsefi temellerden biridir. Muhafazakarlara göre birey kendi kendine yetersizdir. Mutlaka toplum içinde bir değere kavuşur. Toplum olmadan insan varlığını sürdüremez. Toplumun devamını ve sürekliliğini devam ettirmek için otoritenin gerekliliği muhafazakar düşünce için olmazsa olmazdır. Bu anlamda otorite, temel hak ve özgürlüklerin önünde bir engel olarak algılanmaz.
Muhafazakar düşüncenin insan anlayışı, insanın tek başına yetersizliği üzerine bina edilir. “Muhafazakar düşünce, insanı kusurlu bir varlık olarak gördüğünden tek başına yeterli saymaz. Toplum içinde organik bütünlüğe dahil olduğunda kusurluluğunu giderebileceğini savunur. İnsanın kusurluluğu aklının yetersizliğinden kaynaklanır. Edmund Burke; ‘insanların sadece aklı ölçüt alarak yaşamalarından ve hareket etmelerinden endişe duyarız; çünkü biz her insanda aklın yetersiz olduğunu ve insanların bu küçük akıl yerine, ulusların ve çağlarının birikiminden ve sermeyesinden yararlanılması gerektiğini düşünmekteyiz’ ifadeleriyle muhafazakarların akla yönelik endişelerine ve eleştirilerine kaynak olur. “(Erdem Dönmez, Arzu ve Tereddüt, Ötüken Neşriyat, s: )
Muhafazakar düşüncede aklın yetersizliğine vurgu, Aydınlanma düşüncesiyle arasında keskin bir karşıtlık oluşturur. Aydınlanma düşüncesi insan aklına sarsılmaz bir güven duymaktadır. Bu farklılık Aydınlanma felsefesiyle muhafazakarlık arasındaki en temel farklılıktır.