25.09.2023
Türkiye siyasetini doğru analiz etmek için sorulması gereken temel soru şudur: Türkiye’de siyasal kültür neden sürekli sorun üretiyor? Siyasal kültürümüzün ve anlayışımızın geleceği bu sorunun sağlıklı analizine bağlıdır.
Türkiye’de mevcut düzeni değiştirmek üzere iktidara gelen her muhalif görünen hareket aslında egemen siyasal kültürün parçasıdır. Bundan dolayı iktidara gelen muhalif hareket zamanla mevcut sistemin parçası haline geliyor. O halde Türkiye siyasetinde yapısal bir sorun var. Bu sorunla her alanda yüzleşmek gerekiyor.
Türk siyasetinde devletin ürettiği, büyük ölçüde bireysel kimliğin önünde yer alan kolektif kimlik, sivil siyasetin önündeki en büyük engeldir. Kolektif kimlik, devleti toplumun, otoriteyi özgürlüğün, güvenliği hukukun önüne koyan bir zihin yapısına sahiptir. Bu devletçi otoriter siyasal anlayışın sürekliliğini sağlayan, siyasal kültürün tarihten devraldığı otoriterliğe, devletçiliğe ve güvenliğe yaslanan mirastır ki, bu sorunlu miras toplumun bütün unsurlarına sinmiştir.
Türkiye’de siyasetin en temel sorunlarından biri, siyasal iktidarın, iktidar imkanlarını devletin tüm yurttaşlarına dağıtmayı değil, kendini iktidara taşıyanlar arasında bir paylaşım aracı olarak kullanmayı öncelemesidir. Bu anlayış, her defasında, sürekli mağdurlar üretmekle sonuçlanmaktadır.
Türkiye siyaseti oluşturan merkezin değerlerini bütün iktidarlar üzerinde egemen kılmasından dolayı, siyasal iktidarların sistemi değiştirmek yerine ona uyum sağlamak gibi bir tercihe yönlendiriyor. Bu durum merkezin gücünden mi, yoksa iktidara gelenlerin cesaret veya entelektüel yetersizliğinden mi kaynaklanıyor sorusu anlamlıdır.
Tek Parti Dönemine itirazı temel siyasi söylem yapan bir iktidarın bir süre sonra Tek parti siyasetine dönme refleksi, Tek parti siyasetinin, devletten topluma bakan, güvenliği önceleyen, devletin çıkarları için hukuku ihmal eden bir siyasal anlayışı sürdürmenin işlevselliği ile ilgili olabilir.
Türkiye’de ordunun siyasete egemenliğinin önlenmesi kuşkusuz önemli bir adımdır. Ancak bu istenilen dönüşümü tek başına yapmaya yetmiyor. Daha köklü bir dönüşümün olması gerekir.
2002 yılından itibaren Ak Parti iktidarıyla, demokratik anlamda birçok reform yapılmıştır. Bu reformlar ordu başta olmak üzere siyasetin üstünde etkili olan bürokratik güçleri büyük ölçüde siyasetin belirleyici aktörü olmaktan çıkarmıştır. Ancak bu durum siyasetin merkezileşmesini, devletçi zihniyet dünyasını ve güvenliği hukukun önüne koyan anlayışı ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Siyasal alanda formel değişimlerin mutlaka zihinsel bir dönüşümle desteklenmesi gerekiyor. Zihinsel olarak otoriterliğe yatkın insanlar, her tür yapının içinde otoriterliği üretebilirler. Bundan dolayı, Türkiye siyasetinin yapısal olarak bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacı vardır. Bu dönüşüm yeteri düzeyde gerçekleşmediği için, reformları gerçekleştiren Ak Parti, zamanla kendi gerçekleştirdiği reformların aksine bir siyasal anlayışa evrildi.
Siyasetin yapısal dönüşümünde ana aktör aydınlardır. Ancak aydınların durumu sorunun kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bu noktada aydın-iktidar ilişkileri gündeme gelmektedir. En önemli sorunlardan biri muhalif İslamcı aydınların çok büyük bölümünün iktidarla özdeşleşmesidir. Bu durum İslamcı aydınların hem sivil konumlarını tehlikeye düşürdü, hem de üretkenliklerini büyük ölçüde bitirdi.