Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Yeni Bir Yaklaşım İçin Öneriler

03.01.2021

Özelde Türkiye, genelde İslam dünyası, son iki yüzyıldır yoğunluklu olarak modernite ile karşılaşmadan doğan kriz ile karşı karşıyadır. Bu krizin bir tarafında modernite, diğer tarafında İslam dünyası bulunmaktadır. Kuşku yok ki İslam dünyasının karşılaştığı ve cevap üretemediği en büyük kriz, modernite karşısında yaşadığı krizdir.

Batı ile son karşılaşmada yenilen İslam dünyasında oluşan krizin nedeni, iç faktörlerde aranmalıdır.  Bugün İslam dünyası bırakın dünyaya umut vermeyi, kendi içine bile umut verememektedir. Bilim, ekonomi, hukuk, insan hakları, siyaset gibi alanlarda İslam dünyasının hali hiç iç açıcı değildir.

Tarihsel ve kültürel olarak İslam dünyasının önemli bir parçası olan Türkiye de bu krizin içindedir. Türkiye’nin içine girdiği bu girdaptan çıkabilmesi için yeni bir yapılanmaya ihtiyaç vardır.

Yönetim alanında görülen otoriterleşme, insan hakları alanında görülen daralma, adalet sistemindeki çürüme, kabul edilebilir boyutları aşmıştır. Yeni bir yaklaşım tarzına ihtiyacımız olduğu açıktır. Kuşku yok ki Müslümanların tarihten devraldıkları siyasal miras ve zihniyet, büyük ölçüde otoriter yapıları beslemektedir. Bu yüzden siyasal mirası yeniden gözden geçirip, özgürlükçü bir yapılanmanın önünü açmak gerekmektedir.

Öte yandan İslam dünyası, son üç yüz yıldır çözüm üretme yeteneğini kaybetmiştir. Kendisi çözüm üretmediği gibi kendi dışındaki tecrübeden de önemli ölçüde yararlanamamaktadır. Bu durum, mevcut krizi daha da derinleştirmektedir.

İslam dünyasında ortaya çıkan İslamcılık akımı, bir itiraz ideolojisi olarak sorunları ortaya koymada bir hayli başarılı olmuştur. Ancak iktidar deneyimleri, muhalefet ideolojisinden başarısız geçmiştir. Bu durum, İslamcılığın iktidar dili oluşturamadığı eleştirilerine yol açmıştır. Gelinen nokta da yeni bir siyasal yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır.

Temel amacımız, “İslam dünyası, kendi içinden insanlığa umut verecek bir siyasal proje üretebilir mi?” sorusuna cevap üretebilmektir. Bunun için öncelikle iç siyasal bütünlüğü sağlamak gerekmektedir. Bunun da yolu, tüm toplumsal tarafların katılacağı yeni bir anayasal sözleşme yapmaktır.

Öncelikle siyasal anlayışın ahlaki bir temeli olması gerekir. Bu arayışın referansları tarihimizde fazlasıyla mevcuttur. Hılfu’l Fudul ve Medine Vesikası deneyimleri, birbirinden farklı etnik ve dini toplulukların barış içinde yaşayabileceklerinin referanslarıdır. Bundan dolayı devlet üzerinden topluma bakan değil, toplumdan devlete bakan bir model üzerinde düşünmek gerekir.

Tarihten devralınan otoriter devlet anlayışı ve bu anlayışa eklemlenmiş İslami yorum, sorunlarımızın zihniyet yönünü oluşturmaktadır. Bu siyasal kültür; otoriter, merkeziyetçi, çoğulculuğa kapalı bir siyasal anlayış üretmektedir. Otoriterliğe yatkın, güvenlik eksenli siyasal gelenek, önümüzdeki en büyük engellerden biridir. Çünkü bu gelenek, güvenlik için her tür özgürlükten vazgeçmeyi normalleştirecek bir zemin oluşturmaktadır.

Özellikle son yüzyılda oluşan ulus devlet ve milliyetçilik eksenli siyaset, toplumda mağdur kesimler yaratmıştır. Toplumda karşılaşılan her sorunun siyasal sistemle ilgili olduğu açıktır. Bu yüzden öncelikle siyasal sistemi, otoriter geleneğin baskısından kurtarmak gerekmektedir.

Diğer yandan hak ve adaletin yanında bir siyasal geleneğe sahip İslamcılığın ve onun önderlerinin iktidarla bu denli özdeşleşmesi, önemli bir sorun alanıdır. İslamcı aydınlar, eleştirel ve yol gösterişçi olacakları yerde, iktidarı destekleyen organik aydınlara dönüşmüşlerdir.

Özgürlüğü temel alan siyasal anlayışa, üretim ekonomisine yaslanan ekonomik düzene, adaleti önceleyen bir hukuk sistemine ihtiyaç vardır. Hepsinden öte, toplumsal kesimlerin katılımıyla oluşacak çoğulcu bir anayasaya ihtiyaç vardır. Yeni anlayış, bu parametrelerin sözcüsü olacaktır.

Yusuf Yavuzyılmaz’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.