Zeynep Kılıç: Bab’Aziz II

13.03.2021

Filmin bütünü iç içe geçen dört hikâye üzerinde kurgulanmıştır. Bir önceki yazıda aktarıldığı gibi filmde aşk diline ağırlık verildiği için filmin etkileyiciliği göze çarpmaktadır. Daha önce de anlatıldığı üzere birinci hikâyede genç bir şehzade yaverleri ile birlikte çöl seyahatine çıkar. Çölde genç şehzade çadırın dışına çıkar ve atına binerek ürkek bir ceylanın peşine takılır. Şehzadeyi bir daha ne gören olur ne duyan. Şehzade uzun müddet bir suyun başında yemeden içmeden dizüstü çökerek suda suretinin seyrine yansımasına dalmış durmuş. Bir gün şehzadenin şehrine bir haberci gelir ve şehzadeden haber getirir şehzadeyi soranlara geliniz kendiniz görün der. Halkı gidip şehzadeyi perişan bir halde görürler. Başında sadece bir derviş var. Onu uyandırmayın diye kimsenin ona karışmasına müsaade etmez. Uzun aradan sonra şehzade ayağa kalktığında yanı başında dervişin terk edilmiş hırkasını bulup giyer ve tasavvuf âlemine karışır. Bu bölümde tasavvufun yüceltilmesine ağırlık verilmiştir. Tasavvufi hakikat tek bir hakikat olarak yansıtılmıştır.

İkinci hikâye şu şekilde geçer: Osman’ın babası kum tüccarıdır fakat müşterisi hattatın uyarılarına rağmen babasının mesleğini çocuğuna bırakmak istemez ve yurt dışına çıkmaya karar verir. Müşterisi hattata kum getirirken hattat Osman’la âşık olduğu evli bir kadına mektup yollar. Osman kadına aşk mektubunu okumaya çalışırken kadının kocası çıkagelir. Osman kaçar, kaçarken kuyunun içine düşer. Kuyuya düştüğünde kendini kızlarla dolu bir sarayda bulur. Hepsi onu sever fakat o sadece Zehrayı sever. Zehraya kaçalım der. Zehra dışarıda yanan bir ateşi Osmana göstererek bak orada birileri konaklıyor git bak sonra gel beni al der. Osman saraydan ayrılır koşar, koşar ama çölde yanan palmiye yansımasından başka bir şey yoktur. Arkasına bakıp döndüğünde saray da yoktu Zehra da yoktu.

Bu hikâyede geçen figürlere yerel yaşantının, inancın birer esin kaynağı oluşturması muhtemeldir. Osman, kuyu, saray, kadın, elçi bütün bu parçaları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan fotoğraf etkisi günümüze kadar sirayet eden imametten saltanata doğru oluşan sürecin bir panoramasını andırır adeta. Zehra, ışık hem peşinde gidilmesi gereken fakat gidince de ulaşılmayan biricik hakikattir. Burada ima edilen bütün bir hakikat sadece ve sadece Zehra’dır ve ondan sadır olan nurdur, ışıktır… Ve senaryoya göre Osman ise sarayın peşinden koşarken ne bir katreden alır nasibini ne de Baba Aziz’in davet etiği nehirden abı hayattan

Üçüncü hikâyenin başlangıcı yine ikinci hikâyenin içinden geçmektedir. İki ayrı düşünce ve yaşam tarzını anlatmak için Hasan ile Hüseyin karakterleri seçilmiştir. Osman, hattatın yanından çıkarken kendi arkadaşının ikizi olan Hasanı meyhanede bulur. Hasan’ı dindar arkadaşı Hüseyin sanarak seni münafık seni camide ararken meyhanede buldum, ayıp değil mi bu yaptığın, diyerek ona sitem eder. Hasan şaşkın bir şekilde bana mı dedin ne camisi ben hayatımda camiye adımımı bile atmadım git başımdan der. Osman sonra çıkar Hüseyin’le karşılaşır ve şöyle der seni hiç anlamıyorum seni meyhanede bırakıyorum gelip camide buluyorum der. Hüseyin, beni meyhanede sen sarhoş musun der. Osman seni orada gördüm der. Hüseyin ha anlaşıldı sen benim kardeşim Hasanla karıştırdın, ikiziz biz ama bir aynanın iki yüzü kadar da farklıyızdır, der. Hasan daha sonra kızıl saçlı bir dervişten kendini öldürmesini rica eder fakat kızıl saçlı derviş buna yanaşmaz. Ancak Hasan sen yapmazsan başkasına yaptıracağım der. Ve zamanı gelince kızıl saçlı derviş Hasanı bir mahzene kapatır. Hüseyin, Hasanın öcünü almak için kızıl saçlı dervişin peşine düşer kardeşime ne yaptın der. Kızıl saçlı derviş ben sadece onun dileğini yerine getirdim der.

Hasan ile Hüseyin figürleri bir aynanın iki farklı yüzüdür. Apayrı iki âlemdir. En önemlisi belki de iki farklı düaliteyi sembolize eder. Hak ile batılı, eğri ile doğruyu, aydınlık ile karanlığı. Ruh ile nefs gibi iki farklı iki boyutu Ruh Mevla’sının peşinde olup özünden cevherinden kopamazken nefs (ben) sahibini meyhaneyi temsilen dünyaya peşkeş çeker. Bu kurguda ruhi bir ızdırabla terfide (aşırıya) kaçan bir hal üzere hiçlikte kaybolmak isteyen Hasan karakteri Allahın emrine karşı gelerek yaşamına son vermesi için dervişe yalvaran bir karakterdir. Burada masum bir hiçlik değil Allah’a karşı asiliğin intiharın bir başka versiyonu diyebileceğimiz bir hiçlik (tefritvari bir sufizm) bir yok olma var. Hâlbuki bu tarzdaki bir düalite Adem (a.s)’ın Habil ile Kabil isimlerinde olan iki oğlu üzerinden rahatlıkla okunabilirdi.

Dördüncü hikâyede Zeyd uluslararası bir yarışmaya katılmak için yola çıkar. Bir gece bir şiir toplantısına götürülür. Çünkü yarışmayı kendisi kazanmıştır. Kuran okuması yarışmasının büyük ödülünü kendisi almıştı. Şiir gecesinde Zeyd ‘in Nur’un babasının şiirini okuması Nur’u etkiliyor. Bütün herkes dağılır Nur ile Zeyd baş başa kalırlar. O gece birlikte gecelerler. Zeyd sabah uyandığında yatağında Nurdan bırakılmış bir not görür. Babam bu dünyada koca bir yerdi tıpkı diğer sufiler gibi senin sesin ondan bir davetti. Senin pasaportunu ve elbiselerini alıp onu aramaya gidiyorum, Nur… diye bir not düşer. Zeyd Nurun elinden uçup gittiğini sanar fakat daha sonra Baba Aziz ve İştarla devam ettiği yolda gittikleri sufilerin buluşmasında Nura şiir okurken rastlar.

Şiir gecesi, kadın, birlikte geceleme bütün bu figürler sufiliği ve mahremiyeti aşan figürlerdir. Zeydin şiir gecesinde Nur ile birlikte sabahlamaları, Nurun Zeydi yatakta bırakıp gittiği sahneler bu uyumsuzluğun işaretleridir. Ve film Baba Aziz’in hayat ve ölüm hakkındaki insanoğluna anlam yüklü ve ibretlik mesajlarıyla sonlanmaktadır.

Baba Aziz, anne rahminin karanlığındaki bebeğe dışarıda aydınlık bir dünya var deseler yüce dağları ve dalgalanan ovaları, çiçek açan güzelim bahçeleri,  çağlayan ırmakları, yıldızlarla dolu gök kubbesi ve parıldayan güneşi olan bir dünya… Tüm bu güzellikleri bildiğin halde karanlıkta kapalı olmaya devam edersen, doğmamış çocuk tüm bu harikalardan bir haber olduğu gibi duysa da hiç birine inanmaz aynen bizim ölümü şimdiden anlayamamamız gibi işte bu yüzden korkarız. Gitmeyi istemeyiz, ne olacağını bilmeyiz ama günü gelince hepimiz gideceğiz…

Zeynep Kılıç’ın Tüm Yazıları

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir